Cezaevinde askerlerin dayak attığı esnada büyük hoparlörden yüksek sesle dinletilen
şarkının işkence günlerini hatırlattığını söyleyen Yılmaz, şarkıya
ambargo koydu.
12
Eylül 1980 darbesinden sonra cezaevine giren
müzik yapımcısı
Cem Yılmaz, önce Sağmacılar ardından Davutpaşa ve
Hasdal derken Metris Cezaevi'nde kaldı. Yılmaz, koğuş sayımında uğradığı işkenceleri ve bu işkenceler sırasında yüksek sesle dinletilen "Türkiyem" şarkısını unutamadı. Yıllar sonra
Anadolu Müzik'i kuran Yılmaz, işkenceyle geçen günleri hatırlatan şarkının
telif haklarını satın alarak, şarkıya ambargo koydu.
Metris Cezaevi'ndeyken her koğuş sayımı sırasında koğuşa giren yüzlerce askerin Müşerref Akay'ın "Türkiyem" şarkısının eşliğinde kendilerini dövdüğünü belirten Yılmaz, "Koğuş operasyonlarında bir mahkum bir koğuştan bir koğuşa götürüldüğü esnada bu şarkı büyük kolonlardan bangır bangır çalınıyordu. Bu sırada 'Herşey
Vatan İçin' nidalarıyla koğuşlara gelen yüzlerce asker mahkûmların üzerine coplarla vuruyordu. Hatta komutanlar kendi aralarında 'Biz daha iyi dayak atıyoruz' şeklinde böbürleniyordu. Bu şarkı bir işkence metodu olarak kullanıldı. Bunu o tarihlerde Metris Cezaevi'nde yatan tüm mahkûmlar bilirler" dedi.
"Cezaevi'nde işkenceye sürekli direndik. Bu yapılanları asla kabul etmedik" diyen Yılmaz, yaşanan olaylardan sonra bir daha bu şarkıyı duymamaya
yemin etmiş. 3 yıl cezaevinde
tutuklu kalan ve çıktıktan sonra 1993 yılında müzik yapımcılığına başlayan Yılmaz, her zaman kafasının bir köşesinde bu projenin bulunduğunu söylüyor. Bestesini Müşerref Akay'ın yaptığı sözlerini ise o dönem evli olduğu Mahmut Tezcan'ın yazdığı "Türkiyem" isimli şarkıyı satın almanın bir fırsatını kolladığını aktaran Yılmaz, Müşerref Akay'ın şarkısını içeren kalıbı bir daha dinletmemek üzere
ucuz bir fiyata satın aldığını anlattı.
"BİZİM ŞARKILARIMIZ İŞKENCE ŞARKISI OLAMAZ"
Bu şarkıyı dinleyince Metris Cezaevi'nde yaşadığı kötü anıların aklına geldiğini dile getiren Yılmaz, "Ben bu şarkıyı dinlemek bile istemiyorum. Bu şarkı bana askerlerin bizi öldüresiye dövdüğü zamanları hatırlatıyor. Bu şarkı
açlık grevindeyken, bize tabakta bir tane
kuru fasulye zor bulunurken,
köfte ekmek satmalarını hatırlatıyor. Bu şarkıyı satın almam benim için bir vicdani sorumluluktu. Orada bulunan arkadaşlarıma, kendi kimliğime ve kendi haysiyetime karşı bir tavırdı" diyor.
Şarkının o zamanlarda farklı bir maksatla kullanıldığını aktaran Yılmaz, ayrıca Müşerref Akay'ın şarkıyı istediği zaman istediği yerde istediği yerde söyleyebileceğini vurguladı. Başka bir zaman yine olsa yine aynı şeyi yapacağını bildiren Yılmaz, "Bizim türkülerimiz, bizim şarkılarımız asla işkence şarkıları olamaz" ifadelerini kullanıyor.
(CİHAN)