Özel Yetkili
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen 28
Şubat soruşturmasının önemli delilleri arasında gösterilen '
Andıç' olayı,
Gazeteci-
Yazar Mehmet Ali
Birand'ın hazırlayıp sunduğu "Son Darbe: 28 Şubat"
belgeselinde tüm detaylarıyla yer almıştı. Belgeselde gazetecilerin nasıl fişlendiği,
sivil toplum kuruluşu yöneticilerinin vurulmasına nasıl zemin hazırlandığı etraflıca anlatılmıştı.
1998 yılında yaşanan 'Andıç' olayı,
demokrasi mücadelesinde bir turnusol kağıdı işlevi görüyor. O günün aktörü olduğu iddia edilen kişiler hayatta olmalarına rağmen hiçbir yerde konuşmadı. Birand'ın belgeselinde sadece medya ayağında
mağdur olanlar ve buna
imza atanlar konuşuyor. Belgeselde Şemdin
Sakık'ın ifadelerine ek yapılarak bazı gazetecilerin
hedef tahtası haline nasıl getirildiği anlatılıyor. 15
Nisan 1998 tarihli emir ile
Genelkurmay'ın
psikolojik savaş çarkının resmen dönmeye başladığı ifade ediliyor. Birand'ın anlatımına göre,
24 Nisan günü dönemin Genelkurmay 2. Başkanı
Çevik Bir, 'Andıç' denilen belgeyi imzaladı. Amaç,
Şemdin Sakık'ın ifadeleri ile 'can sıkan' gazeteci, siyasetçi, iş adamlarını yıpratmaktı. Belgeselde anlatılan sürece göre söz konusu kişiler önce yıpratılacak ardından haklarına
dava açılacaktı. Mesela bunlardan bazıları şöyle: İnsan Hakları Derneği'nin
PKK güdümünde olduğunu açıklamak ve kapatılmasını sağlamak, derneğin Başkanı
Akın Birdal'ı suçlamak. Refah Partisi'nin PKK ile
işbirliği içinde olduğunu ortaya koyarak Fazilet Partisini yıpratmak. Gazetecilerin kamuoyunda saygınlıklarının azaltılmasının sağlanması. Belgeselde anlatılanlara göre yıpratılmak istenen kişi ve kurumların isimleri Sakık'ın ifadesine eklendi. Planın bir sonraki aşamasında
Hürriyet ve
Sabah gibi gazetelerde 'şok ifadeler' başlığında verilen Sakık'ın ifadelerinde söz konusu gazeteciler hedef tahtasına konuldu.
Hedef tahtasına konulan gazeteci
Cengiz Çandar belgeseldeki röportajında o anları şöyle anlatıyor: "Gazetedeki odama
Zafer Mutlu girdi. Yazılarımda
Kürt meselesi konusuna girmememi istedi. 'Seni kurtarmaya çalışıyorum, asker, Genelkurmay, sana ilişkin bir şey var halledeceğiz, şu konulara girme' dedi. Ne olduğunu anlamaya çalışırken Genelkurmay'da bana karşı bir tezgah olduğunu anladım."
Görsel medyadan
Kanal D'nin de söz konusu ifadelere yer verdiği belgeselde anlatılıyor. Belgeselde
Oktay Ekşi'nin 'Bu alçakları tanıyalım' başlıklı yazısına da dikkat çekiliyor. Yazının kamuoyunda büyük bir tepkinin başlamasına yol açtığına vurgu yapılıyor. Andıçlanan isimler ise şöyle sıralanıyor:
Mehmet Ali Birand,
Cengiz Çandar,
Yaşar Parlak,
Mahir Kaynak, Mahir Sayın. Genelkurmay'ın suçladığı isimlerin Sabah ve Hürriyet gazetelerinde yayınlandığı belirtiliyor. Tam bu sırada Akın Birdal'ın vurulduğu haberine de belgeselde yer veriliyor. O dönemde Cengiz Çandar'ın yazılarının askıya alınması ve Mehmet Ali Birand'ın görevine son verilmesi gibi hadiselerin yaşandığı aktarılıyor. Akın Birdal belgeseldeki röportajında şu ifadeyi kullanıyor: "Dernekte otururken
elektronik postamıza bir şey geldi. 25-30 sayfalık belge, 'andıç';
Çevik Bir'in imzası var."
O dönemde yapayalnız kaldığını anlatan Mehmet Ali Birand yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "PKK ile irtibatınız olmadığını nasıl ispat edeceksiniz. Kendimi savcıya ihbar ettim. Suç duyurusunda bulundum, savcı kabul etmedi. Birkaç hafta geçti
küçük haber çıktı, Şemdin Sakık mahkemede çıkan haberlere
itiraz etmiş, isim de vermediğini söyledi."
Andıç oyununu ise
Nazlı Ilıcak'ın bozduğu anlatılıyor. Bütün bunların dezenformasyon olduğunun ortaya çıkmasını sağlayan Nazlı Ilıcak o dönemde yaşananları şöyle aktarıyor: "Andıç bana
mektup ve e-
mail yolu ile geldi. Bunu köşemde yazdım, hiç ses çıkmadı.
Basın toplantısı düzenleyerek milletvekiliyken açıkladım. İnanmadı basın mensupları dağıttım, beklediler, yalanlama gelmedi."
Hürriyet Gazetesi'nin eski genel müdürü
Ertuğrul Özkök ise belgeseldeki röportajında şu ifadelere yer veriyor: "Biz bir yanlışlık daha yaptık; Nazlı hanım bunun bir andıç olduğunu yazdığı zaman Sedat Ergin'i aradım, 'ya Sedat vahim bir şey var' dedim, eğer bu doğru ise manşetten vereceğimi söyledim. Sedat sordu askere, dönmediler. Genelkurmay açıklama yaptı, '
evet doğru' dedi. Sedat ile konuştuk bizim onu ilk gün aynı şekilde büyük vermemiz lazımdı.
Askerler oyaladılar."
Andıç olayının anlatıldığı bölümün sonunda ise hadisenin bir dezenformasyon olduğunun ortaya çıkmasına rağmen, Genelkurmay'dan ne bir açıklama ne de bir inceleme haberi gelmemesine dikkat çekiliyor.