... Ve Yalçınkaya düğmeye bastı !

Ne zaman ülkede özgürlüklerin önü açılmak istense... Parlamentoya gözdağı.. Neler oluyor? İşte müthiş deşifre;

... Ve Yalçınkaya düğmeye bastı !

İŞTE BU KAFA YÜZÜNDEN ARTIK HİÇBİRYERDE YOKSUNUZ Geçtiğimiz günlerde rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın vefatından önceki son konuşması yayınlandı. 15 dakikalık bu konuşmada Özal, Türkiye'ye bir vizyon çiziyor ve ülkenin ilerlemesi için hedefler ortaya koyuyor. Turgut Özal; 3 tane çok önemli vurgu yapıyor, adeta şifreler veriyor. Birincisi; düşünce ve düşünceyi ifade hürriyeti, İkincisi; din ve vicdan hürriyeti, Üçüncüsü; teşebbüs hürriyeti… Özal bu üç maddeyi saydıktan sonra; “bunların olduğu bir toplumda ilerleme fevkalade başarılı ve ileri bir şekilde gerçekleşir” diyor. Özal aynı konuşmada bilgisayarlarla fazla ilgilendiğini anlatıyor, yeni çıkan cd romların bellek kapasitesinden bahsediyor. Özal gelişmiş bellekli cd'ler sayesinde 150 bin, hatta 300 bin sayfalık bilgilerin depolanabildiğini haber veriyor. Özal; halkına, dünyadaki yenilikleri anlatıyor. O tarihlerde bunlar, bırakın toplumu, bilim adamları için bile hayretle dinlenen ifadeler. Dönemin Cumhurbaşkanı; bunları 1993 yılında anlatıyor. Turgut Özal bu konularla tam 17 yıl önce yakından ilgileniyor, yeni nesillerin önüne ileri teknoloji ve bilimi koyuyor. Teknolojiyi bu kadar yakından takip eden bir Cumhurbaşkanının bu ülke için kimsenin cesaret edemediği çözüm önerileri üzerinde çalıştığını, son günlerde ortaya çıkan bilgiler ışığında artık daha iyi biliyoruz. Türkiye rahmetli Özal'ın açtığı yolda ilerlerken onun vasiyet ettiği düşünce, düşünceyi ifade, din, vicdan ve teşebbüs hürriyeti konuları hep birileri tarafından toplumun karşısına engel olarak çıkarıldı. Bugün de aynısını yaşıyoruz. Toplumdan gelen hürriyet taleplerine karşı, milli iradenin adresi parlamentoyu vesayet karanlığına hapsolmaya mahkum etmeye çalışan yapı, durup durup hortluyor bu ülkede. İşte Özal'ın aslında mücadele ettiği de bu yapıydı. Turgut Özal, vefatından bir ay önceki son konuşmasında toplumu ileri götürecek formülün “hoşgörü” olduğunu söylüyor. Ama bu hoşgörü formülü, ne zaman ülkede özgürlüklerin önü açılmak istense birileri tarafından tepesine balyoz indirilerek yok edilmeye çalışılıyor. Toplumun aslında kendi içinde çözdüğü sorunlar, birer çatışma malzemesi olarak karşısına çıkarılmak isteniyor. Toplumun sorunlarına hoşgörü göstermeyen, bunların çözüm yeri olan parlamentoya hoşgörü göstermeyen, sorunların çözümü için adım atılmasına hatta konuşulmasına bile tahammül edemeyen bir zihniyetin, Turgut Özal'ın hedeflediği Türkiye'yi anlayabilmesi mümkün mü ? Böyle bir tavrın toplumu ileri götürebileceğini düşünebilir misiniz ? Özal; 1993 yılında sorunların çözümü için her şeyden önce serbest bir tartışma ortamına işaret ediyor. Fakat Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı 2010 Türkiye'sinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekillerinin ülkenin en önemli konularından birini tartışmasına bile tahammül edemiyor. Halkın seçip parlamentoya gönderdiği siyasi partileri tehdit ediyor. Başörtüsü konusunda anayasa değiştirmeye kalkarsanız sorumluluk sizindir diyor. Özal; düşünce ve düşünceyi ifade hürriyeti diyor, Başsavcı konunun mecliste tartışılmasına bile müsaade etmeyip yazılı açıklama yaparak parlamentoya gözdağı veriyor. Özal, Türkiye'nin kabuğunu kırıp açmaya çalışırken, bugün milletin meclisinde milletin sorununun konuşulmasını bile hazmedemeyen bir müdahale yaşanıyor. Aslında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının başörtüsü konusunda yaptığı, ‘siyaseti tehdit' açıklaması daha beş gün önceki HSYK seçimlerinden çıkan sonucu açıklıyor. Hakim ve savcıların seçtiği HSYK üyeleri arasında bir tane bile vesayet sisteminin temsilcisinin bulunmaması, Başsavcının açıklamasından daha iyi analiz edilemezdi. Yargıdaki statükocu zihniyetin arasında, HSYK'ya niçin tek bir adam bile sokamadıklarını düşünen varsa; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın 5 sayfalık açıklamasını iyice okuması lazım. Bir daha, hatta bir daha okuması lazım. Laiklik diye başlayan ve millete de, siyasete de korku salmaya çalışan bu açıklama, statükonun yaşadığı HSYK hezimetinin ta kendisidir. İşte böyle yaptığınız için millet sizden yaka silkiyor. İşte böyle yaptığınız için kendi yargı camianız bile sizden kaçıyor. İşte böyle yaptığınız için millet karşısında ve milletin içinden çıkmış meslektaşlarınız karşısında hep hüsran, hep hezimet yaşıyorsunuz. Parlamentoya soluk soluğa tehdit açıklaması yetiştiren bu zihniyetin, acaba Türkiye'de teknolojik bağımsızlığa dair yapılan bilimsel çalışmalardan haberi var mı ? Türkiye'de son yıllarda yapılan hamlelerle kaç tane ileri teknoloji merkezi kurulduğunu biliyorlar mı ? Yazılım, veri madenciliği, bilgi ve ağ teknolojileri, kriptoloji, elektronik harp, mikro elektronik ve elektro optik teknolojileri gibi konularda Türk bilim adamlarının geldiği noktayla ilgileniyorlar mı ? Kaç Türk genci ve bilim adamının dünyadaki bilim organizasyonlarında ne tür başarılar elde ettikleri umurlarında mı ? Türkiye'nin Ar-Ge çalışmalarındaki seviyesini biliyorlar mı ? Dünyada verimlilik bilimi alanında Türkiye'nin başarılarını inceliyorlar mı ? Türkiye'nin uzay teknolojisi konusunda büyük hamleler içinde olduğunu duydular mı ? Siber Güvenlikle ilgili geldiğimiz noktadan haberdarlar mı ? Sizce Türkiye'yi korkulara ve yasaklara hapsetmekten başka bir şey düşünmeyen zihniyetin bunlarla ilgili olabilmesi mümkün mü ? Mümkün olsa sorunların konuşulmasına ve tartışılmasına tahammülleri olur. Bugün Rahmetli Özal'ı daha iyi anlıyoruz değil mi ? “HSYK'da ve yeni Türkiye'de niçin yokuz” diye merak eden varsa dünyayla yarışan Türkiye'de, ülkenin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının 5 sayfalık açıklamasını okusun yeter. İşte bu kafa yüzünden artık hiçbir yerde yoksunuz. ABDULLAH ABDULKADİROĞLU - SAMANYOLU HABER [email protected] twitter.com/aabdulkadiroglu Abdurrahman Yalçınkaya'nın internet sitesinden yaptığı açıklama iki gündür tartışılıyor:
<< Önceki Haber ... Ve Yalçınkaya düğmeye bastı ! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER