'Paralel devlet' senaryosunu tek cümleyle bitiren yazı

Zaman Yazarı Mümtazer Türköne, asılsız "paralel yapı" söylemlerine ilişkin çarpıcı bir yazı kaleme aldı.

'Paralel devlet' senaryosunu tek cümleyle bitiren yazı

"'Paralel devlet” başka âlemlerden ödünç alınma, köpürtülmüş bir iddia" diyen Türköne, "Sabun köpüğü sonunda söner, avucunuzun içinde sakladıklarınız meydana çıkar. Bakın Hükümet üyelerine! Kaçı bu iddiaya sahip çıkıyor?" diye yazdı. 

Bir yapılanmanın devlete paralel olması için kanun çıkarması ve bu kanunları uygulaması hatta uymayanları cezalandırma gibi yetkisi olması gerektiğini söyleyen Türköne, "Bugünlerde Diyarbakır-Bingöl karayolunda böyle bir gücün ortaya çıktığı anlaşılıyor. Yol kesip kimlik kontrolü yapmak, vergi ve asker toplamak, yargılama yapmak, kararını silah zoruyla icra etmek gibi devlete has işlerle meşgul olanlara “paralel devlet” diyebilirsiniz." ifadelerini kullandı.

‘Paralel devlet’ öyle olur mu?

“Paralel devlet yapılanması” lafı, 28 Şubat’ın “irticaî yapılanma” yaftasının bugünkü versiyonuna dönüştü. “Paralelci”yi, 27 Mayıs’ın “kuyrukçu”suna, sonrasında “gerici”ye, “komünist”e ve “bölücü”ye denk tuttuğunuz zaman, değişen iktidarların varlıklarına meşruiyet kazandırmak için düşman üretme çabasını fasılasız takip edebilirsiniz.

Bu yaftalamalar dönemin ruhuna uygun “resmî söylem”e dönüşüyor ve iktidar sahipleri muhalefeti ellerindeki gücün yanında bu söylemlerle ezmeye çalışıyor.

Bugün söylediklerine yarın sahip çıkması beklenenler dikkatli olmalı. İftira suçunda kul hakkı var; insanı hayatı boyunca bir gölge gibi takip eder. İçini dolduramadığınız iddialar adamın ayağını yerden keser. “Paralel devlet” başka âlemlerden ödünç alınma, köpürtülmüş bir iddia. Gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkmak gibi, kötü bir huyu var. Sabun köpüğü sonunda söner, avucunuzun içinde sakladıklarınız meydana çıkar. Bakın Hükümet üyelerine! Kaçı bu iddiaya sahip çıkıyor?

Dicle Üniversitesi’nde paralel yapılanma” iddialarını araştıran Diyarbakır Başsavcılığı’na dair, Hükümet medyasında yer alan haber, durumun özeti gibi. Müphem iddialar, üniversite içindeki kişisel rekabete biraz “paralel” çeşnisi katıldığını gösteriyor. Kural hep böyle işler: İktidarın düşman edebiyatı, bürokrasideki çıkar çatışmalarına malzeme oluşturur. Savcılığın gerçekten böyle bir iddianamesi var mı, bilmiyoruz. Haberde Üniversite’nin mevcut yönetiminin “Paralel devlet yapılanması” içinde olduğu iddia ediliyor. Palavranın da bir mantığı olmalı. Kullandığı yetkileri anayasadan ve yasalardan alan bir yönetim, üstelik özerkliği olan bir üniversitede zaten “devlet”in kendisidir, devlete ait yetkileri kullanır. Neden meşrû yetkilerin bütün avantajlarını bir kenara bırakıp “paralel yapı” oluştursun ki?

Yargı, normal şartlarda somut deliller olmadan hareket etmez. Etti diyelim, mahkeme somut delillerin yer almadığı bir iddianameyi kabul etmez.

“Paralel devlet” iddiası, iktidarın yolsuzluk soruşturmalarına karşı geliştirdiği bir savunma stratejisi içinde geliştirildi. O kadar somut delile ve bir türlü yürütülemeyen soruşturmalara karşı, hiç yolsuzluk yapılmadığına ikna olmamız için Hükümet’ten bile güçlü teşkilatlı bir yapının kumpaslarına ihtiyacımız vardı. Nasreddin Hoca’nın fıkrasını herkes bildiğine göre, kedinin kaybolan ciğerden daha ağır olması lâzım. Hükümete sorsak, “Ne kedisi? Kaplandı.” diyecek. Paralel yapı, ciğeri yemiş olması iktiza eden kediden başkası değil. Kedi değil, kaplan, kaplan...

“Paralel devlet yapılanması” ile özgürce iş gören, siyasete müdahil olan ve gerektiğinde hükümet politikalarına muhalefet eden sivil toplumu birbirinden nasıl ayıracağınızı sorduğunuz zaman, sahtekârlık ortaya çıkıyor.

Bir yapılanmanın, yani teşkilatın devlete paralel olması için, devlete ait yetkilere göz dikmesi lâzım. Devletin biricik, benzersiz yetkileri ise egemenliği şahsında ve kurumlarında temsil etmesinden kaynaklanıyor. Kanun çıkartmak, çıkarttığı kanunu uygulamak ve uymayanları cezalandırmak ve bunun için zor kullanmak hak ve yetkisi sadece devlete ait. Bu yetkileri kullanmaya niyetli birileri çıkarsa ona paralel devlet adını verebiliriz. Bugünlerde Diyarbakır-Bingöl karayolunda böyle bir gücün ortaya çıktığı anlaşılıyor. Yol kesip kimlik kontrolü yapmak, vergi ve asker toplamak, yargılama yapmak, kararını silah zoruyla icra etmek gibi devlete has işlerle meşgul olanlara “paralel devlet” diyebilirsiniz. “Paralel devlet”, “bütün iktidar Sovyetlere” tezi ile tarihe geçmiş Marksist-Leninist bir teori. PKK yıllardır bu teorinin pratiğini yaptı. Nitekim, Hükümet yolsuzluk soruşturmaları ile boğuşurken bu tabiri İmralı’dan ödünç alıp bir savunma silahı olarak kullanmaya başladı.

Dicle Üniversitesi Rektörü Profesör Ayşegül Jale Saraç’ı, birkaç kere umuma açık toplantılarda nazik, makul ve empati kurabilen bir üniversite yöneticisi olarak tanıdım. “Paralel devlet” zırvalarına çok mesaî harcayanlara ev ödevi olarak basit bir soru: İki dönemdir üniversiteyi yöneten bir rektör, neden devlete paralel bir yapı oluşturup, devlete ait yetkileri bu yolla kullanmaya kalksın? Zaten kullanmıyor mu?
<< Önceki Haber 'Paralel devlet' senaryosunu tek cümleyle bitiren yazı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER