(...)
Bunları yapanlara “Nasıl buna vicdanınız izin veriyor” diye sormanın bir anlamı yok. “Sessizce bir köşeden bakanlara da” bir şey demenin faydası yok.
Kendi davaları uğruna her günahı meşrulaştıran bir gelenekten gelen bir insana “Şu ayıptır, bu günahtır” demenin bir anlamı yok.
İnsanın bir düşünceye, inanca bağlı olması ve bu bağlılıktan dolayı bedeller ödemesi belki de hayatın lezzetidir.
Keşke bunlar olmasaydı. Ancak madem oluyor baskının aktörü/ortağı olmaktansa, baskıyı sessizce izleyen olmaktansa baskının altında olmak daha hayırlıdır.
İnsanın bir köşesi elinden alınır. Üç beş kuruşu da elinden alınabilir. Olsun önemli olan haram lokma yememektir.
Akın İpek ile hayatımda birkaç defa bir arada bulundum. İki kızım var, Allah’tan dileğim “Kızlarımın da Akın İpek gibi karakterde insan olmalarıdır.”
Her düşünceye saygımız var. Herkes istediğine inanır. İsteyen inanmaz. Ancak kendi çapında Müslüman birisi olarak ben Allah’a tevekkül etmenin eşsiz tadını aldığım için de mutluyum.
Bundan otuz yıl kadar önce bir yazı okumuştum. Şöyle diyordu: İnsan bazen inandıkları için “kandan, irinden denizleri geçip gitmeye azimli” olmalıdır.
Sanırım şimdi “kandan irinden denizler geçilen” bir dönemdeyiz.
Kandan irinden denizi geçerken sadece kendi derdimize değil “solcu, Alevi, sağcı, milliyetçi, Kürt, cinsel tercihi filanmış demeden” herkesin derdi ile de dertlenmeliyiz.
“Kandan irinden denizler geçilen” bir dönemdeyiz. Kimileri insan olmayı kimileri insanlıktan çıkmayı öğreniyor.