YASİN YILDIRIM / Eringerfeld-Almanya
Türkiye’den Almanya’ya göç eden ailelerin öğrencilerine kapılarını açan Gymnasium Eringerfeld Okulları, göçmen öğrencilerin sene kaybı yaşamadan sisteme entegre edildiğini vurguladı. Öğrencilerinin başarısı için tüm imkanların seferber edildiğini vurgulayan yetkililer şu açıklamalarda bulundu: “Son yıllarda mezun olan göçmen kökenli öğrencilerin elde ettiği başarılardan dolayı gururluyuz. Bu yılki mezun öğrencilerimizden Yunus 2016 yılından sonra Almanya’ya gelmek zorunda kalan öğrencilerden birisi ve Yunus bu sene okulundan 1,2 ortalama ile mezun oldu. Öğrencilerimizden Zeynep Beyza A. ve Sümeyye Nur Ç. da 1,3 ortalama ile mezun oldu. Elde edilen bu sonuçlar bizlere de şevk oluyor. Öğrencilerimizin hayatlarına başarıyla dokunmaktan mutluluk duyuyoruz”
Mezunlar törende buluşacak
Corona Virüsü Pandemisi süresince eğitimin de ara ara kesintilere uğradığı belirten yetkililer, bu kriz durumunu da eğitimden taviz vermeden, başarılı online eğitimlerle yönetmeye çalıştıklarını belirtti. Yaz aylarında düşen insidans değerleri sonucunda bir mezuniyet töreni düzenleme imkanı bulduklarını belirten yetkililer bu yılki mezunlarını 19 Haziran tarihinde okulun konferans salonunda düzenlenecek mezuniyet töreniyle üniversiteye uğurlayacaklarını da açıkladı.
“Burası okuldan ziyade aile gibi”
Öğrencilerinin başarılarına ve iç dünyalarına önem veren Gymnasium Eringerfeld Okulları öğrencilerinden Yunus S. (1,2 ortalama yapan ve en iyi ortalamaya sahip öğrenci) Eringerfeld Okulları aslında bir okuldan ziyade aile gibi dedi ve şu açıklamalarda bulundu:
“Almanya’ya ilk geldiğimde kendimi yalnız ve çaresiz hissetmiştim. Herkes farklı bir dil konuşuyordu. Ben Türkiye’de Fen Lisesi öğrencisiydim ve 12.sınıftaydım. Orada yoğun bir çalışma temposundan buraya geldim. Burada onu göremeyince afalladım. Burada arkadaşlarda bu tür bir çalışma gayreti yoktu ve bu beni şaşırttı. Dolayısıyla kendimi biraz yalnız hissettim. Zamanla insanlarla tanışınca bunun böyle olmadığını, sadece farklı olduklarını fark ettim. Sonra Almanca'ya biraz daha alışınca ortama entegre olabildim. Kendimi onlardan biriymiş gibi hissetmeye başladım. Yukarıda bahsettiğim gibi 12.sınıfta buraya geldim, müfredattaki konular benzer şeyler. Yoğun bir çalışma temposundan geldiğim için kendimi buradaki tempoya uydurabildim. Düzenli çalışanlar başarılı olur. Emek verirseniz karşılığını alırsınız. Örneğin çok arkadaşımız haftasonları 11.00’e kadar uyurken ben erken kalkıyor, ders çalışıyor ve bir şeyler okuyordum. Öğretmenlerimiz bizim Almanca bilmediğimizi bilerek durumumuzu değerlendirdiklerini düşünüyorum. Yeterli Almanca bilmediğimi bildiklerinden ufak bir sorumuzu bile derse katılım olarak değerlendirdiler. Bence adil bir notlandırma yöntemi, biz de bunu görerek karşılık verdik, daha fazla derse katılmaya, kendimizi derse ait hissetmeye ve daha fazla derse katılmaya başladık. Ben burada 9.sınıftan başlamıştım ve kendimi 9.sınıftaki halimizle kıyaslıyorum. Bizden 9.sınıfta parmak kaldıran çok az iken, son sınıfa geldiğimizde daha fazla parmak kaldırmaya ve derse katılmaya başladık.”
Derece yapan öğrencilerden Yunus
“Normal bir okula gitseydim bu kadar mutlu olamazdım”
Öğretmeninin de her şartta kendilerine destek olduğunu belirten Yunus S. sözlerine şöyle devam etti; “Öğretmenlerden ekstra destek istediğimizde de bize destek oldular. Destek olmayan, bizden fazla beklenti içinde olan öğretmenler de vardı; ama genel anlamda bize yardımcı olduklarını söyleyebilirim. Yurtlarda abilerimiz kendileri yoğun olmalarına rağmen ya kendileri yardımcı oldular ya da başkalarına yönlendirdiler. Eringerfeld Okulları aslında bir okuldan ziyade aile gibi. Yurtta ve okulda arkadaşlarınızla berabersiniz, belki okulda farklı, derslerde farklı oluyorsunuz. Beraber yemek yiyor, beraber maç yapıyorsunuz. Sürekli birlikte aktiviteler yapılıyor. Bir okuldan veya sınıftan ziyade bir aile gibi. Bu atmosfer sürekli hissediliyor. Süreç içerisinde bazı tatsız olaylar yaşanmış olsa da bunun genel anlamda daha güzel ve sağlam arkadaşlıklara yol açtığını söyleyebilirim. Benim şu anda her zaman arayabileceğim, derdimi sıkıntımı anlatabileceğim onların da aynı şekilde sıkıntıları olduğunda bıkmadan dinleyebileceğim, derdiyle de dertlenebileceğim arkadaşlıklarım oldu. Normal bir okula gitseydim bu kadar olur muydu, bilmiyorum; multemelen bu kadar olmazdı. Onun dışında abilerimiz bize sahip çıktı. Bilgi danışmak olsun, tecrübelerinden faydalanmak olsun, onlar da her zaman destek ve muhabbete açıktılar. Eringerfeld’de fazla yapacak birşey yok. Ergenlik döneminde gençler çok şey yapmak istiyor ama Eringerfeld’de yapmak mümkün değil. Bu boşluğu bir şeylerle değerlendirmek gerekiyor.”
“Okulumuz bizi hep doğru yolda motive etti”
Okulun bir diğer başarılı öğrencisi Zeynep Beyza A. (1,3 ortalama ile mezun olan öğrenci) ise başarı yolculuğunu şöyle anlattı:
“Bir başarı varsa bunun sadece bana, öğrenciye ait olduğunu düşünmüyorum. Ama iş yine de kişinin kendisinde bitiyor. Yeni geldiğin bir ülkeye, onun sistemini benimseyerek, daha sonra bu sistemin içinde kendine bir yer edinmeye çalışmak, o yere de kendin karar verebilecek durumda olmak… Benim son 4 senede yapmaya çalıştığım şey buydu. Ben büyük bir yaşta gelmedim ve dolayısıyla öğrenci olarak bana verilen imkanı en güzel şekilde kullanmaya çalıştım.
Derece yapan öğrencilerden Zeynep Beyza
Her okulun ve yurdun kendine göre zorlukları var. Ama ben bunu söylemeden asla geçemeyeceğim. Benim yurttaki belletmenlerimden ve yurttan aldığım pozitif enerji başta beni okula ısındıran şeylerden birisidir. Bu ülkeye ilk geldiğimde bir şekilde kaybolmuş gibi hissediyordum. Her şeyi sevmemeye yetecek kadar hayal kırıklığım ve öfkem vardı. Başta çok da motive bir halde olmasam da kendimi bizim gibi öğrenciler için işleyen bir çarkın içinde buldum. Başlı başınca dönmesi bir emek olan o çark bizi de içine aldı ve bugünlere kadar getirdi. O kadar çok emek var ki.. Başarı bunun yalnızca bir ürünü.
Aslında eğitim olarak baktığımızda bizim okulumuzun Alman okullarından pek de bir farkı yok ama bazı öğretmenlerimizin kişisel yönlendirmeleri özellikle de yurdun - tekrar söylüyorum - pozitif etkisi üzerimizde bizi bu okula ve yurda bağlayan en önemli faktörler oldu. Sürekli yapılan etkinlikler ve bire bir ilgilenmeler bu faktörlerdendir. Bire bir derken gerçekten bire bir ilgilenmeler.. Geriye dönüp baktığımda çok zorlanarak Almancamızın sıfır olduğu zaman yazdığımız ödevleri bizlerle sabaha kadar düzelten belletmenlerimiz olmasa üstüme düşeni yapıp çekilmeye yakındım. Bana kendi ailemin yapamadığı yardımı minnetsizce ve fedakarca en başından sonuna kadar verip benim gibi hiç birşeyi sevmemeye ant içmiş birini bile başarı diye adlandırdığımız yolda tutmayı başaran belletmen ablalarımı asla unutmayacağım. Biz elimizden geleni yaptık ama yurttaki ablalarımızın desteğiyle bu emeği bir yere kadar getirebildik.
Genel olarak bakılırsa okul ve yurt bir bütün, birinde bir eksiklik olsa diğeri dengeliyor ve bu ailenin yetersiz geldiği birçok durumda bir öğrenci için çok önemli bir durum. Yurdun buradaki pozitif etkisi daha baskın. Okulun bizim gibi öğrencilerde olan ders anlamında ve sosyal eksikliği yurtlar kapatıyor. Dünyanın başka bir yerinde lise okusam tüm zorluklara rağmen hatıramda daha baskın kalan bu kadar güzel anıya sahip olamazdım.
İşin - kendim adına- en gurur verici yanı bizim bulunduğumuz durumda birinci kuşak olmamız dolayısıyla bizden sonra her bizim gibi öğrencinin inanıp çok kolay benimseyebileceği bir başarı öyküsü yazmış olmamız. Başarıların devamının hem yurt hem de öğrenciler ve okul ile sağlanacağından eminim.
Okulların da bir eksiği yoktur ama her öğrenci sıkıntılar yaşayabilir. Geldiğimiz sınıfta bizim üzerimizde en basitinden ilk günden beri psikolojik bir baskı vardı; sınıfta azınlık olmamızdan dolayı. Derste iyi not alamamamız, ve kötü almamızın normal hatta bir yerde böyle bir Almanca ile hak(!) görülmesi, tüm dikkati versek bile yeteri kadar dil eksikliğinden konsantre olamamamız... Bunlara sadece sinirlenmek ve yakınmak yerine mücadele etmeye ilk defa yurtta karar verdim. Bu başarıya sadece okulun etkisiyle geldim dersem yurda ve her daim benim iyiliğim için onlardan uzak olmama katlanan aileme büyük haksızlık etmiş olurum. Hedef olarak moleküler biyoloji veya tıp alanında bir şeyler okumayı düşünüyorum. Hem okuyup hem de Biontech firması gibi bir firmada çalışmayı düşünüyorum.”
“Yaralarımızı bu okulda sardık”
“Okulumuzun öğrenciler açısından çok hoşgörülü bir okul olduğunu düşünüyorum.” diyen bir diğer başarılı öğrenci Sümeyye Nur Ç. (1,3 ortalama ile mezun olan öğrenci) ise duygularını şu şekilde dile getirdi:
“Okula ilk geldiğimde umutsuzdum. Alman okulundan ben buraya gelmiştim. Belli bir konuda çok umutluydum, belli bir konuda çok umutsuzdum. Aslında Alman okulunda ne kadar yalnız olduğumu hissettim. Hiç arkadaşım yoktu, kendimi biraz dışlanmış hissediyordum. Buraya geldiğimde benim gibi bu durumdan musdarip başka insanlarla bir nevi kader ortağı olduk. O yüzden birbirimize destek olduk. Herkesin yaraları vardı, bu yaralarımızı sardık, eğitim hayatına devam etmeye çalıştık. İlk geldiğimde Realschule’ye kayıt yaptırabildim. Gymnasium'da yer yokmuş. Gymnasium'a geçebilme sınavları vardı, onlara hazırlanıyorduk, çok stres yaşıyorduk. Almanca bilmiyorduk; ama sınava girmek istiyorduk. Bayağı ağlıyorduk kendi aramızda. Kendimizi çok eksik hissettik.
Derece yapan öğrencilerden Sümeyye Nur
Bir gün sekreterlikte müdür yardımcısı ile karşılaştık, ”Sizi Gymnasium'a alalım” dedi, Gymnasium'a aldılar, çok mutlu olduk, ne yapacağımızı bilemedik. İnsan en zorunu yaşadıktan sonra ondan sonraki gelen zorluklar onu kolay kolay yıkamaz derler ya, biz de o şekilde Gymnasium'a geçince bize bir güven geldi. Relaschule'deki sınav baskısından kurtulduk. DaZ (Yabancılar için Almanca) dersleri vermeye başladılar, Almanca'yı sıfırdan öğretmeye başladılar. Hocalarımız epeyce ilgilendiler. Alman öğretmenler olsun, Türk öğretmenler olsun, yanımızda oldular. İnsan zorluklarla yaşayınca en azından zorluklara değsin diyor. Aileden de uzaksın; bir nevi gurbet içinde gurbet yaşıyorsun. Bunun için de elimden geleni yaptım. Başarı nasıl sağlandı derseniz aklıma ilk gelen planlı çalışmak, programlı olmak. Ben her pazar erken kalkarım, belli bir ajandam vardır. Sabah erken kalkmak da çok önemli. Her gün ne yapacağımı planlarım. Bu planlı çalışma alışkanlığım Türkiye’de de vardı. Öğretmenlerimizin tabi ki bu başarımızda katkısı var. Almanca'ya sıfırdan başladık. Bazen ben kendi konuşmama kendim gülüyordum. Yeni bir dil öğreniyorsun, onun nasıl kullanıldığını Almanlardan duyuyorsun. Dilim dönmüyor, aksanım yetersiz oluyor. Buna rağmen bana o cesareti veren öğretmen benimle alay etmiyor, tam tersine benim yanımda oluyor. Cümlede bir kelimeyi bulamadıysa öğretmen kendisi ekliyor. Haklısın diyor, bana o cesareti verdikçe ben de elimden geldiğince daha fazla gayret gösteriyorum. Burada okulda ergenlik dönemini geçirdiğiniz için, istemeden de olsa hormon seviyesi sürekli değişmekte. Dış dünyaya adapte olmak olsun, dünyayı sorgulamak olsun bu dönemin gerçekten çok iyi geçirilmesi gerekiyor. Bu dönem de insanı çok etkiliyor. İnsan ister istemez çevresinden etkileniyor. Burası bizim için bir fanus gibi, bu fanus içinde kendimizi hem muhafaza edebiliriz, hem de saçma şeylerle uğraşmak ve zamanı boşuna geçirmek yerine daha faydalı işlerle vaktimizi değerlendirebiliriz. Burda zaten yemek yapmaya ihtiyaç yok, her şey önüne geliyor, otel sistemi gibi. Belli saatlerde ders çalışma programımız var. Bu yaşta ders çalışmaktan başka ne iş olabilir ki. İnsan hayaller kurar, o hayalleri gerçekleştirmek için de belli bir noktaya gelmek zorundayız. Sistem bu şekilde ilerliyor. Bu sisteme adapte olup herkes kendi hayalini gerçekleştirebilir diye düşünüyorum. Okul ile yurt eşgüdümlü ilerlediği için yurtta başarılı sevilen bir insansan bu okula da yansıyor. İnsanlar bunu fark ediyor. Zaten yurtta da okulda aynı öğrencilerle aynı ortamda bulunuyorsunuz. Arada belletmenler geliyor, problemler olduğunda, yeri geliyor annemiz babamız olmuyor. Belletmenler bizim veliler toplantımıza geliyor, Ben onlardan o ilgiyi gördükten sonra ben de başka öğrencilerin toplantısına gidiyorum. Bazı şeyler karşılıklı değil de bir vefa borcu hissediyor. Onu gerçekleştiriyor insan. Okulumuzun öğrenciler açısından çok hoşgörülü bir okul olduğunu düşünüyorum. Okul açısından insanların rahatlıkla gelip öğretmenlerle iletişim kurabilip, dersini öğrenebilip hatta onlarla arkadaş bile olabileceği bir ortam var. Rahatça sorularını yöneltebilir insanlar. Eringerfeld Okulları eğitimi çok destekleyen bir okul, öğrencilerin başarılı olabilmesi için her türlü desteği sağlıyor. Ben öğretmenlerimin, belletmenlerimin ve ailemin destekleriyle bu zorlu dönemleri nasıl geçebildiysem, diğer insanlar da geçebilir. Ben bu zorlu dönemde öğrencilerin yanında olmak istediğim için yurttaki öğrencilerle görüşüyor ve benim gibi aynı yollardan geçen, onlara umut ışığı olmak istiyorum, ben yaptıysam siz de yapabilirsiniz, diyorum. Bu şekilde kendimi de iyi hissediyorum. Kendi kendime “Sümeyye sen de bir işe yaradın, bir insanın ihtiyacında yanında oldun, ona umut ışığı olmak gerekir” diyorum. Çünkü ilk geldiğinde insan önünü göremiyor. İlerisini göremiyor, sistem tamamen değişik. Bunu zamanla insan kavrıyor.“
Öğrencilerimiz gelecek adına bir zenginliktir
Okul yetkililerinden Benjamin Eikel öğrencilerle gurur duyduğunu vurgulayarak şunları kaydetti:
“Türkiye'de 2016'daki olayların ardından yaşanan siyasi zulüm nedeniyle buraya gelmek zorunda kalan bu üç öğrencinin başarısı beni çok gururlandırıyor. Türkiye'nin mevcut hükümetinin resmi açıklamalarının aksine, 2016'dan sonra Türkiye'yi terk eden binlerce insan "devlet düşmanı" değil, çocuklarına özgür bir yaşam sunan dürüst ve iyi huylu öğretmen ve akademisyen aileleridir. Bu üç değerli öğrencimiz Sümeyye, Zeynep-Beyza ve Yunus gelecek adına ülkemiz için bir zenginliktir. Zeynep-Beyza ve Yunus'u hem DaZ'da hem de daha sonra giriş aşamasında normal Almanca derslerinde şahsen tanıdım. Her ikisi de hızlı öğrenen, dil konusunda yetenekli ve akademik olarak ilgili ve dünyayı açık gözlerle geziyorlar - en azından evlerini kaybetme konusundaki acı deneyimlerinden dolayı - yani demek istediğim: kendi hayatlarında bariz bir adaletsizlik yaşadılar , ne yazık ki! - ve dışlama ve adaletsizlik için- özel bir algı geliştirdiler. Ne kadar iyi olduklarının bir örneği olarak: Yunus, Almanya'da doğan öğrencilere rağmen, Almanca kursumun giriş aşamasında en iyi sınav sonucunu alandı.
Benjamin Eikel
Sümeyye ve Zeynep-Beyza bize ön Almanca bilgisi ile geldiler ama onlar da çok hızlı bir şekilde önceki Alman okullarında öğrendiklerini bizimle birlikte almancayı daha iyi bir seviyeye ilerlettiler. Başlangıçta yaklaşık 10-12 saat "İkinci Dil Olarak Almanca" (DaZ) aldılar, ancak sonradan ilerleterek daha da az almaya başladılar. Yunus gibi böylesine meraklı ve içsel motivasyonu yüksek bir öğrenci dersten sonra sürekli kimya, fizik, matematik ve Almanca öğretmenlerine gelip içeriği derinleştirmek, ekstra görevler yapmak için özel görevler istedi. İlk başta bu üç öğrencinin dersi dil eksiği olduğu için takip etmesi bile çok zordu. Öğretmenlerin çoğu, bu gençlerin karşılaştığı zorlukları anladı ve normal derslerine biraz Almanca dersi eklemeye çalıştı. Bununla birlikte, 2016'dan bugüne artan Eringerfeld öğretim okulundaki göçmen öğrenci sayısının da öğretim kadrosunun bir kısmını zorlamakta.”
Bir diğer yönetici Donata Hildebarndt (Oberstufe Koordinatörü) öğrencilere yardım için her zaman hazır durumda olduklarını vurguladı ve şunları dedi, “Bu başarı çok sevindirici. Hırsın ve çalışkanlığın bu hayatta insanı bir adım ileriye götürdüğünün göstergesidir. Her öğrenciye aynı gayretle yardım etmekteyiz. Destek tekliflerini kabul eden öğrenciler her zaman daha motivasyonlu ve daha başarılıdırlar…”
Zeynep Beyza’nın annesi Behiye hanımefendi de “Almanya’yı da tanıdıktan sonra eminim ki o okulun varlığı vücuttaki kalb ve beyin gibi önemli. Vücuttaki kalp ve beyin kadar okulunuza bu devirde ihtiyaç var.” dedi ve şu açıklamalarda bulundu:
“Zor bir hayatımız var; ama öyle güzellikler, öyle enteresan şeyler yaşıyoruz ki bütün sıkıntıları unutup kendim de hayatım devam ediyor noktasına geldik. Beyza’nın bu başarısı bana resmen ümit oldu. Her şey olabilir, yapılabilir hiçbir şey için geç değil. İkinci bir hayat kurmak, ikinci ülke, ikinci bir dil öğrenmek zor değil. İsteyince Allah’ın izni ve inayetiyle her şey olabiliyormuş. Beyza’m bana resmen umut kapılarını tekrar araladı. Beyza’m buraya ilk geldiğinde odasından 1-1,5 yıl hiç çıkmadı. Bizimle hiç konuşmadı. Türkiye’deki yakaladığı başarıyı yakalama, kendi kendine bir yol çizme, arkadaşlık, kardeşlik bunları bir yıldan fazla tamamen erteledi. Bu okulu ilk duyduğumda çocuğuma tekrar motive olması noktasında, hedef noktasında, hayatta yürüyeceği adımları belirleme noktasında destek olacağınızı biliyordum ve düşünüyordum ve gerçekten de doğru karar verdiğimi bu günde görmüş oldum. Kızımı oraya getirip de öğretmenlerin ellerine teslim ettiğimde Beyza’m tekrar hedeflerini ve hayat sevincini, -ki yitirmişti bunu- arkadaşlarıyla ve öğretmenleriyle birlikte bunu tekrar kazanmış oldu. Bu kadar sıkıntıların ve sorunların olduğu bu asırda sadece kendi çektiğimiz sıkıntıları düşünmüyorum. Almanya’yı da tanıdıktan sonra eminim ki o okulun varlığı vücuttaki kalb ve beyin gibi önemli. Vücuttaki kalp ve beyin kadar okulumuza bu devirde ihtiyaç var. Okulun sadece manevi boyutta değil eğitimdeki başarısını gördük. İnanın o kadar çocuk var ki bu okula ihtiyacı olan, sadece Beyza’yı değil, o girdapdan çekip çıkardığınız, belki oğlumu da başka çocukları da , okulun varlığı hayat damarı gibi, kalp gibi. Oğlum Ömer Fethullah da okulunuzda. 9.sınıfta – Elhamdülillah- onun da bir sıkıntısı yok. Her şey yolunda.”
SAMANYOLU HABER