Safvet Senih | samanyoluhaber.com
Gıybet ve İftiranın En Alçakçası
Barla Lahikasının 144. Mektubu, Üstad Hazretleri gıybet ve iftiranın fenalığını anlatmak için yazmıştır.
“Gıybetin en fena ve en çirkini ve en zâlimâne kısmı, kazf-ı muhsanât (masum insanlara iftira atmak) nevidir. Yani gözüyle görmüş dört şâhidi göstermeyen bir insanın, bir erkek veya kadın hakkında zinâ isnad etmesidir ki, en kötü bir büyük günahtır ve en zâlimâne bir cinayettir; ehl-i imanın ictimâî hayatını zehirler. Bir hıyânettir, mesud bir ailenin hayatını mahveden bir gadirdir. Evet, Nûr Sûresi, bu hakikatı o kadar şiddetli göstermiş ki vicdan sâhibini titretiyor ve tüylerini ürperttiriyor. ‘Onu işittiğinizde; - Bunu söylemek bize yakışmaz. Haşa bu büyük bir iftiradır’ demeniz gerekmez miydi?” (Nur Suresi: 16. Ayet) şiddetle ferman ediyor ve diyor ki: “Gözüyle görmüş dört şahidi gösteremeyenin şahitliği reddedilir. Ebediyen onların şahitliğini kabul etmeyiniz. Çünkü yalancıdırlar. Acaba böyle bir iftiraya cesaret eden hangi adam vardır ki, gözüyle görmüş dört şahidi gösterebilir. Kur’an-ı Hakim, bu şartı koşmakla, böyle şeylerde, ağzınızı açmayınız, bu kapıyı kapayınız, demektedir. ‘Onlar çirkin söz ve davranışların yayılmasından hoşlanırlar’ (Nur Suresi: 19.) ayetin tehdidiyle, ‘Öyleleri münafık gibi, ehl-i imanın içtimaî hayatlarını böyle şâyialar (haber yaymalar) ile ifsad ediyorlar’ diye ifade ediyor. Bilhassa böyle gıybet, namuslu ve haysiyetli kimseler hakkında yapılmışsa ve bilhassa ehl-i ilim hakkında olsa ve bilhassa akıldan hariç bir tarzda olsa, mesela, namuslu bir zat, kendi gayet yakışıklı her cihetle mükemmel ve ailesine tam itimadı olduğu halde; hiçbir cihetle ona mukabil gelmeyen ve onun hizmetkarı hükmünde ve ona nisbeten çirkince bir insan ve dünyada onların bir araya gelmesini hiçbir fıtrat ve vicdanın kabul etmeyeceği bir şekilde o biçare ailesini o şekilde gıybet etmek, bu nevi gıybetin en kötüsüdür. Böyle en çirkin bir gıybetin sebebi, olsa olsa insanın elinde olmayan bir muhabbet vasıtasıyla yine kadınların kıskançlığından ve habbeyi kubbe görüp ve kendisinin iffetli olduğunu göstermekle, başkasını itham etmek nevinden bu nevi şayialar meydan alıyor. Böyle şayialar yaymaktan tevbe etsinler; yoksa Allah’ın kahrının gelmesi ihtimali kuvvetlidir. Öyle iftira edenler, kendilerinin de böyle iftiralara maruz kalacaklarını kendi yaptıklarının cezası olacağının ihtimalini düşünsünler.”
Hadis-i şerifte ifade edildiği gibi, bir insana, her duyduğu şeyi anlatması günah olarak ona yeter. Bir de bunu herkese yayıyorsa elbette günahı artar, ayrıca iftira ediyorsa iyice katmerlenir. Eğer bunu İman ve Kur’an Hizmeti yapan bir cemaate karşı yapıyorsa düşünmek gerekir ki, bu nasıl bir cinayet ve hıyanettir!..
Bizim bütün bunlara karşı, ittihadımızı, tesanüdümüzü birlik- beraberlik ve bütünlüğü sağlamak nelere dikkat etmemiz gerekir?
Her şeyden önce, Kitap ve Sünnete dayalı hazırlanmış, Risale-i Nur Külliyatı ve Pırlanta Serisi gibi beslenme kaynaklarından faydalanıp donanımızı her zaman güçlü hâle getirmemiz ve hücumlara karşı çok dayanıklı olmamız gerekir.
Üstad Hazretleri “müfritane irtibat”tan bahseder. Her şeyin İfrat ve Müfriti kötüdür ama aramızda irtibatın ifrat derecede müfritane olması gerekir. Bilhassa fırtınalar zamanında birbirimize tutunarak ayakta kalmayı temin etmek gerekir. Amerika’daki kızıl karıncalardan bahseden bir akademisyen: Şiddetli yağmurlar yağıp seller gelince bu karıncalar hemen toplanıp top haline gelerek sıkıca birbirlerine sarılarak selin üstünde gittikleri zaman vardıkları yerde yeni kolonilerini kurarlar ve varlıklarını böylece devam ettirirler.” demişti.
Biz bir siyasi cemiyet değiliz; bir spor kulubü veya bir cami derneği değiliz. Bir ticari şirket hiç değiliz; biz KIYAMETE AYARLI BİR KUR’AN CEMİYETİYİZ.
Onun için bizler, İHLAS ve ADANMIŞLIK ruhuna sahip ve donanımlı, beklentisiz hizmetkârlar olmak zorundayız.