Washington Yakın Doğu Politikası Enstitüsü’nde çalışan Türk uzman Soner Çağaptay, ABD’nin önde gelen dış politika dergilerinden Foreign Affairs’e yazdığı makalede, Türkiye’de iktidar değişiminin sorunsuz yaşanması için muhalefetin AKP lideri Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan’a, kendisi ve ailesinin görev yaptığı sırada işlediği tüm suçlardan affedilmesini içeren bir anlaşma önermesinin “mevcut en iyi seçenek” olduğunu savundu.
Erdoğan’ın bir seçim yenilgisini kabul etme ihtimalinin düşük olduğunu yazan Çağaptay, bu açmazdan çıkma formülü olarak önerdiği bu pazarlığı AKP liderinin kabul edebilmesi için ordunun arabulucu olmasını önerdi.
Çağaptay yazısında önerisine ilişkin özetle şunları yazdı: “Erdoğan ve destekçilerinin cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahalesinin istikrarı bozma olasılığı göz önüne alındığında, muhalefet için iyi bir strateji, Erdoğan’la görevi isteyerek bırakması için büyük bir pazarlık yapmak olacaktır.
Erdoğan, iktidarı kaybetmenin yanı sıra, yolsuzluk, düzinelerce insanın polis tarafından öldürülmesi ve hükümeti tarafından hakları suistimal edilen birçok kişi nedeniyle cezai kovuşturma açılması ihtimaliyle karşı karşıya. Aile üyeleri de yolsuzluk skandallarına karıştı ve suçlanabilirler. Seçimi kaybederse Erdoğan’ın son yıllarını bir Türk hapishanesinde veya sürgünde geçirebileceğine dair ihtimal güçlüdür.
Muhalefet, kendisi ve ailesi için af çıkarılması karşılığında onu kenara çekilmeye ikna edebilir ve bu da yumuşak bir iktidar geçişi ile sonuçlanabilir. Böyle “büyük bir pazarlığa” ulaşmak zor olacaktır. Soldaki birçok muhalefet grubu, herhangi bir affı destekleme konusunda isteksiz olacaktır. Erdoğan da bu zeytin dalını almayı kabul etmeyebilir.
Bir alternatif, geleneksel olarak ülkenin en saygın kurumu olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Erdoğan’la muhalefetin yapacağı anlaşmanın garantörü olarak hareket etmesini sağlamaktır. Türkiye’nin askeri müdahale geçmişi göz önüne alındığında, generalleri siyasete davet etmek iyi bir fikir gibi görünmeyebilir. Ancak Türk ordusu, ülkede, subay kadrosunda görev yapan kadınlar da dahil olmak üzere Erdoğan yanlısı ve karşıtı Türklerin bir araya geldiği, geriye kalan yegane kurumlarından biridir.
Son yıllarda, askeri liderlik, ülkenin iç siyasetiyle ilgili tarafsızlık politikasını benimsedi ve bu da onu, büyük ölçüde partizan olmayan bir kimliğe sahip birkaç devlet kurumundan biri haline getirdi. Türkiye’nin müttefikleri olarak Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği de böyle bir yetki devrini destekleyebilir ve onu baltalamaya çalışan bireylere karşı yaptırım tehdidinde bulunabilir.
Böyle bir stratejinin işe yaraması garanti edilmez – özellikle de ordu ele geçirdiği iktidarı bırakmayabilir – ancak Türkiye demokrasisinin daha geniş ve daha hızlı bir çöküşünü önlemek için mevcut en iyi seçenek bu olabilir.
Erdoğan güçlü ekonomik büyüme ve geniş halk desteği ile görevdeki ilk on yılından sonra sahneyi terk etmiş olsaydı, bugün Türkiye’nin en başarılı liderlerinden biri olarak kabul edilecekti. Ancak son yıllarında kontrolsüz bir güç arayışı onu ve Türkiye’yi çok daha tehlikeli bir yöne götürdü.
Ve şimdi onu sahneden uzaklaştırmak için etkili bir strateji devreye sokulmazsa, seçimin çalındığını iddia eden, ülkesini ve vatandaşlarını kaosa sürükleyen bir Türk lideri olarak anılmaya başlayabilir.”