Bu vahşet bahanesiyle çeşitli platformlarda İslam dinine saldıranları görünce esefler ediyorum. Cahillik ve sığlıkları karşısında şaşırıyorum. Ayrıca bu saldırıları din adına cihad zanneden uzaklardaki dindar insanlara da doğrusu acıyorum.
Evine, ailesine yaklaştırmayacağı sorunlu tipleri dinin izzetini koruduklarını zannetmelerinden dolayı acıyorum onlara.
Bir defa iyi bilinmeli ki Avrupa'daki bu iğrenç saldırıları yapanların kimlikleri dışında İslam'la ne kendilerinin ne de yaptıklarının bir alakası var.
Hadi, "terörün İslam'da yeri yok" konusu çokça konuşulduğu için bu mevzuyu geçelim ama bilinmeli ki bu teröristler için eylem yaptıkları örgütün adı, ideolojisi; İslamcı olmuş, dev-solcu olmuş, ırkçı olmuş hiç fark etmiyor.
Onlar için önemli olan saldırdıklarının kimliği.
Bunlar genelde Batı'da banliyölerde yaşayan siyasi, sosyal ve bireysel sorunlara karşın tepkisel insanlar. Ve dolayısıyla çeşitli odakların hedefleri için kullanılmaya da müsait kişilikler. Çoğunun dinin özüyle ve dindarlıkla, şeklen dahi alakaları olmadığının ben bu coğrafyaya geldikten sonra bizatihi şahidiyim.
Dini prensipler ve ahlâk bunların hayatlarında çok bir şey ifade etmiyor.
Emin olun ekseriyeti içki, kumar, uyuşturucu, fuhuş, gasp vs. gibi en uç günahlarla hem-dem insanlar. Ama adları Heysem, Kasım, Ahmet, Mehmet... Ama bu kadar işte.
Din ve dindarlık bu vahşetin referansı ve teşvikçisi asla değil.
Bilakis Avrupa'da, bu olumsuz tiplerden, tevbe ederek dindarane bir hayat yaşamaya başlayanlar, negatif alışkanlıklardan kurtuldukları gibi terör gibi vahşetlerden de uzaklaşıyorlar.
Avrupa kurumları ve özellikle polisi de bunun farkında ki İslami merkezlerin açılmasına kimi yerde destekliyor kimi yerde de mani olmuyorlar. Dini ve dindarları terörden mesul görselerdi hiç izin verirler miydi?
Paris'te yaşadığım iki ayrı mahallenin ilki her türlü pisliğin döndüğü, sokakları çok alkol tüketilmesinden kaynaklı idrar kokan, sözde Müslümanların ağırlıkta olduğu bir mahalle idi. Fransa’da Tabac denen bizdeki tekel gibi dükkanlar bulunuyor. Bu mekanların önleri Müslüman ülkelerin gençleri tarafından işgal edilmiş durumda. Peygamber Efendimiz (sas) hakkında olumsuz karikatürize yapanları öldürenlerin mahallesi de burası. Birçok İslam coğrafyasında “İslam Kahramanı” addedilen bu katiller, uyuşturucu kullanan hatta bir tanesi bar işleten biri halbuki. Bu olay sırasında bir de Müslüman polisi öldürmüşlerdi. Tıpkı Kamyonlu terörde Fransa Nice'de öldürülen 3'te 1'i olan Müslümanlardan.
Fransa'da bulunduğum bir diğer mahalle ise bir islami merkeze sahip, dindar Müslümanların yoğun bulunduğu bir beldeydi.
Burada adi vakalar yok denecek ölçekte, huzurlu ve sosyal hayata entegre olmuş bir mahalle idi. Bombalama ve saldırılar nedeniyle ilan edilen olağanüstü hale rağmen bu mahallede çok nadir polis gördüm.
Ama diğer mahallede geceleri uyuşturucu satıcısı ve kullanıcılarının birbirlerine haber vermek adına uğultulu yüksek sesleri ile polis sirenleri nedeniyle uyanıyordum.
Yani buralarda İslam’ın bırakın terörün kaynağı olmasını, her türlü olumsuz duruma rağmen insanların pozitif dönüşümünün kaynağı.
Ramazan ayı olunca en çok Fransız polisi seviniyor demişti esi Türk olan Cezayirli bir bayan. Zira bu mübarek ayda ismi Müslüman olanların işlediği suçlar minimize oluyormuş.
Müslüman görünümlülerin yaptıklarına bakıp da anti demokrat laik yönetimlere de kimse prim kazandırmaya çalışmasın. Neticede 21 günlük kuluçkadan birden bire çıkmadı bu insanlar. Bunların ezici çoğunluğu düne kadar Cezayir, Tunus, Libya, Suriye, Mısır, Irak gibi uzun yıllar boyu katı Laik devlet otoritelerine sahip ülkelerden. Türkiye dahil Müslümanların içlerinde bulunduğu mevcut perişaniyetten devletlerinin baskıcı laik anlayışının da rolü yok değil.
Velhasıl dinin yakasından düşülmeli artık.
Din soslu fesadlıkların ve suçluların, dinin özüyle ve dindarlarla ayrımı yapılmalı. Dini sığ bilgilerle ve kimi etiketlere takılarak terör ve katliamların referansı görmek; din adına kimilerin vahşet yapması kadar problemlidir.
Sadece İslamiyet de değil.
Ben başta dünya savaşları olmak üzere modern dönemde kitlesel kıyımlarda, savaşan tarafların isimlerine, hatta onların sözlerine ve iddialarına bakarak Hristiyanlığı sorumlu gören anlayışı da yüzeysel buluyorum.
Hatta ve hatta İsrail devletinin yaptığı zulümlerde dahi bilinen ezberler dışında Museviliği sorumlu görmüyorum.
Şablon propagandif bilgi ile kişilerin, kurumların üzerlerindeki dinî sembolleri baz alarak düşüncelerini temellendirmiş insanlarımıza bilmem bu mevzuyu nasıl anlatabilir. Bu uzun bir mevzu ama İsrail'in ilk 3 basbaşkanının ateist olduğunun bilinmesi meramımı bir nebze açıklar belki.
Her birinde "dinler mi bu savaşları ve saldırıları emrediyor?" diye sorgulamadan ve analiz etmeden, doktrinlerini incelemeden sırf faillerin adları Ahmet, Adolf, David diye yapılanları kimlik üzerinden anlamaya çalışmak ve hüküm vermek hakikat peşinde koşan insanın işi değildir.
Osmanlı'yı 1. Dünya savaşına sokan ve uzatılan Kur'an-ı Kerim'i; "İnanmadığım bir kitap üzerine niye yemin edeyim ki" diyebilen bir Meclis başkanına ve geneli itibariyle seküler zihniyete sahip bir otoritenin kimliği, Osmanlı Hükümeti diye bu savaşın dini bir cihad addedilmesi de trajikomik.
Aynı şekilde Kemalist sistemin, yeni kurulan devletin makul vatandaş kimliğini Sünni Türk olarak belirlemesi de böyle bir şey.
Kuran'a kadar yasak ve engellerin konduğu bir devletin, sünnilikten kastı vatandaşlarının ehli sünnet vel cemaat inancı ve ameliyle yaşaması değildi. Sadece bir aidiyet kimliği belirleme içindi. Anlaşılıyor ki doğrulara ulaşma yolunda en büyük engeller; etiketler ve kavramlar, dolayısıyla bunlara takılan derinliksiz düşünce helezonları...
Modern dönem, realitede devletin yönetimini cumhur seçmediği halde adına cumhuriyet denilen istemediğin kadar örneklerle dolu.
Dinin en temel ahlaki prensiplerini hayatına ve siyasi anlayışına karıştırmayan insanlara da son dönem İslamci denmesi de bu kabilden bir örnek.
"Biz buyuz!" demeyle olmuyor anlayacağınız.
Fransa Devrimi sonrasında giyotine giden devrimci Madam Roland'ın, "Ah özgürlük, adına ne suçlar işlendi!" demesi gibi diyeyim:
"Ah Dinler, adınıza ne suçlar işlendi!"
Ama o suçluların iddiaları bahane edilerek özgürlük de, mikrodan makroya dizayn edilmişliği, gaye-yi hayatı, ölümü en tatmin edici açıklayan din de olumsuzlaşmaz.
Eyüp Ensar Uğur / Tarihçi