ABDULLAH AYMAZ
Üstad Hazretleri 1907’de geldiği İstanbul’dan döndükten sonra şarkta aşiretler içinde dolaşırken o gün için, onların önemli buldukları sorular sorulmuş ve bunlara cevap verilmiş. 1909’da Münazarat isimli bir kitap yazılmış. Orada günümüze bakan yönüyle bazı önemli sorulara cevaplar verilmiş. İşte o sorular ve cevaplardan bazıları.
“Gayr-i müslimlerle nasıl müsâvî olacağız?”
Müsâvât ise, fazilet ve şerefte değil, hukuktadır. Hukukta ise, şah ve gedâ birdir. Acaba bir şeriat, ‘Karıncaya ayak basmayınız’ dese, onlara zarar vermekten men edip yasak, koysa, insanların hukukunu nasıl ihmâl eder? Kellâ!.. Biz yerine getirmedik. Evet Hz. Ali’nin (R.A.) sıradan bir Yahudi ile muhâkemesi… İftihar vesileniz olan Salahaddin Eyyûbî’nin sıradan bir Hıristiyan ile mahkemelik olarak hâkim önüne çıkması sizin şu yanlışınızı tashih eder zannederim.
“Ermeniler zımmîdirler. Zımmîler, zımmetdarlarıyla nasıl müsavi olurlar?”
Kendimizi dev aynasında görmemeliyiz. Kabahat bizde… Tamamen zimmetimize alamadık. Hakkıyla İslam’ın adâletini gösteremedik. Sonra da istedik, kuvvetimiz kalmadı. (…) Size bunu katiyyen söylüyorum ki: Şu memleketin saadeti ve selameti Ermenilerle ittifak etmeye ve dost olmaya bağlıdır. Bir şey söyleyeceğim: Ermenilerin birden varlık sayfasından silinmesi mümkün olabilir mi ki, yalnız size husumetin faydası olsun. Yoksa mutlaka husumet ve düşmanlık zarardır. Halbuki Âdem zamanından yolda arkadaşlık eden bizimle gelmiş büyük bir unsurun yok olması değil, belki küçük bir kavmin mahvolması dahi söz konusu değil…
Amr Dellan kabilesi bin senedir yine Amr Dellan’dır. Hem de Ermeniler uyanmışlar, siz uykudasınız, rüya görüyorsunuz. Hem de milliyet fikriyle ittifak halinde ve kuvvetlidirler. Siz ise aranızdaki ihtilaf ile şimdilik zayıf ve boşsunuz. Hem de galip gelmek istiyorsunuz; onlar sizi mağlup ettikleri silah ile… Akıl ile, milliyet fikriyle, ilerleme ve yükselme meyli ile, adâlet duygusuyla mağlup edebilirsiniz. Bence şimdi kılıç vuranlara, o kılıncın aksi döner yetimlere dokunur. Şimdi gâlibiyet kılınç ile değildir. Hem de dostluğun sebebi vardır. Zira komşudurlar. Komşuluk, dostluğun komşusudur. Hem de onlar uyandılar. Dünyaya yayıldılar. Gelişme ve ilerlemenin tohumlarını topladılar. Vatanımızda ekecekler. Bizi medeniyet mecbur, terakkiye ikaz ediyorlar…
İşte şu noktalardan, Ermenilerle ittifak etmek lâzımdır. Hem de bizim düşmanımız ve bizi mahveden cehâlet ağa ve oğlu fakru zaruret efendi ve torunu husumet beydir. Ermeniler bize düşmanlık etmişlerse saydığım şu üç bozguncunun kumandası altında yapmışlardır.
“Yahudi ve Nasara ile muhabbetten Kur’an’da nehiy var: ‘Yahudi ve Hıristiyanlara dost olmayın’ buyuruluyor. Bununla beraber nasıl ‘Dost olunuz!’ dersiniz?”
Evvela: Delil, Kur’an metninde kat’î olmakla beraber aynı zamanda o mânaya delâlet etmesi de kesin olmalıdır. Halbuki te’vil ve ihtimâlin mecâli vardır. Zira, burada Kur’an’ın nehyetmesi umumî değildir, mutlaktır. Mutlak ise, kayıt altına alınabilir. (Yani yasaklanan kişiler ve konular sınırlandırılabilir.) Zaman büyük bir büyük müfessirdir; kaydını ortaya koysa, itiraz olunmaz. Hem de hüküm müştak üzerine olsa; iştikak me’hazini hükmün illeti (asıl sebebi) gösterir. (Yani mesela Yahudi, yahudiyet; nasrânî, nasrâniyet yönünden dost olmayınız, mânasına gelir. Yoksa, ilim, sanat, ticaret ve komşuluk yönünden bir yasak yoktur.) Demek bu yasak, Yahudi ve Nasara ile Yahudilik ve Nasaranilik olan aynaları yönündendir. Hem de bir insan zâtı için sevilmez. Belki muhabbet, sıfatı ve sanatı içindir. Öyle ise, her bir Müslümanın her bir sıfatı Müslüman olması lâzım olmadığı gibi her bir kâfirin de bütün sıfat ve sanatları kâfir olması gerekmez. Binâenaleyh, Müslüman olan sıfat veya bir sanatı beğenmekle iktibas etmek neden caiz olmasın? Ehl-i Kitap’tan bir hanımın olsa elbette seveceksin.
İkincisi: Asr-ı Saadette büyük bir dînî ınkılab meydana geldi. Bütün zihinler, din noktasına çevrildiğinden, bütün sevgi ve düşmanlığı o noktada toplayıp muhabbet ve adavet ederlerdi. Onun için gayr-i müslime olan dostluk ve muhabbetten bir münafıklık kokusu geliyordu. Lâkin şimdi âlemde medenî ve dünyevî bir ınkılab söz konusudur. Bütün zihinleri zabteden ve bütün akılları meşgul eden nokta, medeniyet, terakki ve dünya cihetindedir. Zaten onların ekserisi, dinlerine o kadar bağlı değildirler. Bu yüzden onlarla dost olmamız, onların medeniyet ve terakkilerini beğenerek onlardan iktibas edip uygulamakta bir beis yoktur. Her dünyevî saadetin esası olan asâyiş ve huzuru muhafaza etmek esastır. İşte bu dostluk kesinlikle Kur’an’ın nehyine dâhil değildir.
Üstad Hazretlerinin 123 sene önceki tespitleri bunlar. İşte bu tespitlere bütün Müslümanların, hatta bütün insanlığın ihtiyacı var.