Berlin, Almanya’daki müslümanların kendi İslam anlayışlarını geliştirmelerine yardımcı olmayı hedefleyen oldukça cesur yeni bir kampanya kapsamında, yerel müslüman topluluklar ile Türkiye arasındaki mali ve kurumsal bağları kopartmak istiyor.
Alman İçişleri Bakanlığı’nın en üst düzeydeki bürokratı olan Markus Kerber, Financial Times’a verdiği bir mülakatta, “ihtiyacımız olan şey, Alman Müslümanlar için, Almanya’ya ait bir İslam” dedi ve devam etti: “Bundan, yeni bir ilahiyat yaratmaya çalıştığımız anlaşılmasın. Bunun anlamı şu: Almanya’da nasıl bir islam istediğimize, Alman müslümanlar karar verecekler.”
Hükümet ile ülkenin 4 milyonluk Müslüman nüfusu arasındaki ilişkilerden sorumlu devlet görevlisi olan Kerber hedeflerini şu şekilde sıraladı:
“Almanya’daki müslüman topluluk üzerindeki yabancı etkisini hem mali, hem de kişisel boyutlarıyla azaltmak; Almanya’da vaaz eden imamların Almanya’da yetişmiş olması, ve müslümanların, günlük yaşamda, Alman toplumuna daha iyi entegre olmaları.”
Almanya’daki Alman müslüman topluluğunu engtegre etmek ve İslamcı aşırılıkçılıkla mücadele etmek, Berlin’deki politika yapıcıların karşısına aşılması gereken önemli güçlükler olarak çıkmış durumda. Konunun aciliyeti kısmen 2015-16 yıllarında yaşanan mülteci krizinden kaynaklanıyor.
Söz konusu yıllarda Suriye ve Afganistan gibi müslüman ülkelerden 1 milyona yakın göçmen gelmişti. Aynı dönemde Berlin ile Türkiye arasındaki siyasi gerilimde ciddi bir tırmanmanın görülmesi, Almanya’daki Türk toplulukları için bir sadakat sınavı olmuş ve 1960’lardan beri Almanya’yı evi bellemiş, bu yerleşik müslüman topluluğunun huzurunu kaçırmıştı.
Türkiye, Almanya’daki en büyük İslami Örgütlenme olan Türk-İslam Birliği veya Ditib sayesinde, Almanya’daki müslüman topluluğuyla ilgili meselerde çok büyük bir rol sahibi olmaya devam ediyor. Almanyadaki 2400 camiden 900’ü Türkiye’nin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bir kolu olan Ditib tarafından işletiliyor. Söz konusu camilerin imamları Türkiye’den yollanıyor, vaazlerını büyük ölçüde Türkçe veriyorlar ve maaşları da Türkiye hükümeti tarafından ödeniyor.
Kerber “Türkiye hükümeti, Almanya’da Ditib tarafından işletilen camiler üzerinde mutlak kontrol sahibi oldukları günlerin artık geride kaldığını kabul etmeli” dedi. “Ankaradaki yetkililere de söyledim: Sizin Türkleriniz, artık bizim de Türklerimiz. Buna alışın.”
Almanya’daki Müslümanların Almanca ibadet etme ve Almanya’daki gündelik yaşamın gerçeklerini bilem imamlara sahip olma hakları var şeklinde konuşan Kerber, şöyle devam etti:
“Mesela pirsing ve dövme yaptırmanın Kuran’daki öğretilerle uyumlu olup olmadığı sorusunu ele alın. Eğer bir imam bu tür sorulara yanıt veremezse, genç müslümanlar internetteki buldukları bir imama sorarlar, bu da onları hızla karanlık sulara sürükleyebilir.”
Alman hükümetinin Almanya’daki İslami yaşamın geliştirilmesinde daha büyük bir rol oynamaya istekli olması, liberal Müslüman bilim insanları tarafından memnuniyetle karşılandı ancak Müslüman toplulukların diğer kesimlerinde eleştirilere de yol açtı. Bu yıl içinde Ditib tarafından düzenlenen bir konferansta yayınlanan ortak bildiride, bir “Almanya İslamı” veya “Avrupa İslamı” geliştirme yönünde atılacak adımların “İslamın tüm zamanları ve mekanları aynı anda aydınlatan evrenselliği ile çelişeceği” uyarısında bulunulmuştu.
Kerber’e göre Almanya’daki İslami yaşamı barındırma güçlüğü “jeostratejik bir öneme de” sahip. Kerber “Şu andada Batılı ülkeleri bölen soru, İslamın Batılı ülkelerde kendini evinde hissedip hissedemeyeceği sorusu. Ve benim bu soruya verdiğim cevap net: elbette hissedebilir ve büyük ölçüde hissediyor da.”
Ancak konuya eleştirel yaklaşanlar, Seehofer gibi muhafazakar Alman politikacıların “İslamiyetin Almanya’ya ait bir şey olmadığı” yönündeki sözlerinin, Kerber’in bu mesajını bulanıklaştırdığını söylüyorlar. Mr. Kerber de bu hissiyatı, önemli bir farkla, yansıtıyor: “İslam Almanya’ya ait değil, çünkü dünyada tek bir İslam yok. İslamın farklı türleri var ve bunlardan biri de pekala Almanya’ya ait olabilir.”
Ancak bunun mümkün olabilmesi için Almanya’daki müslüman toplulukların dış destekçilerden bağımsızlaşabilmeleri ve imamların Almanya’da eğitim görüp, yetiştirilmeleri gerekiyor.
Kerber şöyle diyor:
“Almanya’daki camileri, tıpkı günümüzün Hristiyan ve Musevi cemaatleri gibi, kendi kendilerini finanse edebilecekleri bir konuma getirmek istiyoruz. Bunun bir yolu bir cami vergisi getirmek. Bu da, müslüman cemaatlerin kendilerini Alman kamu hukuku altında kurumsallaştırmaları ve başka belgelerin yanı sıra, bize üye listelerini de sunmaları anlamına geliyor. Böylece Alman devleti onların adına, onların üyelerinden vergi toplayabilir ki, diğer inanç gruplarında yapılan da bu.”
Kerber ayrıca Almanya’nın imamların yetiştirilmesi için ilahiyat okullarının açılmasına da mali destek verebileceğini belirtti.
Kerber, Almanya’da İslamın uygulanma biçimin, Müslüman ülkelerdekinden farklı olması gerektiğini belirtti.
“O islam, hakim kültürlere uyum sağlayabilecek unsurlar içermek zorunda. Nüfusun çoğunluğunun ne düşündüğünün ne söylediğinin farkında olmalı, duyarlı olmalı ve ileriyi düşünmeli.”