"Yürüyüş Halindeki Cumhuriyet" hareketinin kurucusu Emmanuel Macron'un geçen yıl Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ulusal Cephe lideri Marie Le Pen'i mağlup etmesi aynı zamanda insanlığın, yabancı düşmanlığına karşı zaferi olarak da tanımlandı. Ne var ki, Macron, şu anda mülteci sorununa karşı beklenenden çok daha sert bir çizgi izliyor.
Deutsche Welle'de yer alan habere göre bu sert çizgi en net şekilde, birçok mültecinin yasa dışı yollardan İngiltere'ye geçmeye çalıştığı Fransa'nın kuzeyindeki liman kenti Calais'e geçen salı günü yaptığı ziyaret sırasında kendini gösterdi. Macron orada, "her kim gelecekte yasa dışı yollardan İngiltere'ye geçmeye çalışırken yakalanırsa, devletin onlara karşı otomatik olarak sınır dışı uygulamasını devreye sokacağını" söyledi.
Cumhurbaşkanı konuşmasında mültecilerle ortak işler yapan ve mülteciler arasında "yanlış bilgiler" yayan mülteci örgütlerine de kızgınlığını dile getirdi. Bunlar, Macron'un mülteci politikasında izleyeceği sert çizgiye dair ilk sözleri değildi. Geçen hafta "hükümetin yaptıkları iltica hakkını tartışmaya açmıyor" diyen Macron, aynı zamanda ilticanın, gelişigüzel herkesi kabul etmek anlamına gelmediğini vurguladı.
Fransa'nın İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en büyük sığınmacı akınına maruz kaldığına dikkat çeken Macron, bu sözlerini verilerle de destekledi. Cumhurbaşkanı, 2017 yılında yaklaşık 100 bin kişinin iltica talep ettiğini, bu sayının bir önceki yıla göre yüzde 17 daha fazla olduğunu ve başvuranların yaklaşık üçte birinin mülteci statüsü aldıklarını belirtti.
Bu verilere daha sonra İçişleri Bakanı Gérard Collomb bir ek getirerek, "Tüm mültecilerin kalması durumunda her yıl orta büyüklükte yeni bir kent inşa etmemiz gerekir" açıklamasını yapmıştı.
Fransa'da açıklanan resmi veriler, Almanya'daki verilerin altında kalıyor. Almanya‘da 2017 yılında güçlü bir düşüş eğilimi olmakla birlikte neredeyse Fransa'nın iki katı bir oranla, yaklaşık 187 bin iltica başvurusu yapıldı.
Sınır dışı edilenlerin oranı düşük
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, ülke geneline yayılan yabancı düşmanlığının baskısı altında bulunuyor. Bu yönde bir siyasi iklimin oluşmasında önceden olduğu gibi Ulusal Cephe etkili olurken artık muhafazakar Cumhuriyetçiler'in yeni başkanı Laurent Wauquiez'in de etkisi de artıyor. Wauquiez, göçü "sıkı bir biçimde asgari seviyeye" indirmek istiyor ve bu konuda destek de görüyor.
Emmanuel Macron bu sorunu çözmek amacıyla gelecek ay kabinede görüşülecek olan yeni bir göç yasasının sözünü verdi. Bu kapsamda, tüm iltica başvurusu yapanlara iyi muamele edilmesi ve iltica hakkı tanınanların topluma uyum sağlamalarına yönelik programlarda iyileştirilmeye gidilmesi öngörülüyor. Buna karşılık, itica başvuruları reddedilenler de daha tutarlı şekilde sınır dışı edilecek.
Macron'un "Yürüyüş Halindeki Cumhuriyet" hareketinin başkanı Christophe Castaner, halihazırda iltica başvuruları reddedilenlerin sadece yüzde dördünün sınır dışı edildiğini belirterek, bu durumun "kabul edilemez" olduğunu ifade etti.
Akdeniz üzerinden Avrupa'ya geçmek için kullanılan rotaya atıfta bulunan Castaner, "Libya'dan gelecek bir milyon insana hoşgeldiniz diyemeyiz" dedi. Bu oran, Almanya'nın yaklaşık bir yılda kabul ettiği sayıya denk düşüyor.
Hangi değişiklikler öngörülüyor?
Yeni göç ve iltica yasasının içeriğine yönelik ilk izlenimler, sınır dışı ve korkutma politikalarına işaret ediyor. Örneğin özel birliklerin mültecilerin ilk kabul merkezlerini gezip belgeleri olmayan mültecileri tespit etmesi hedefleniyor. Şimdiye kadar farklı siyasi partilerin oluşturduğu hükümetler bu konuda çok dikkatli değildi.
Artık iltica başvurularının daha hızlı değerlendirilmesi de öngörülüyor. Ancak bu durumu eleştirenler, hızlı değerlendirme süreçlerinin, başvuruyu yapanların aleyhine olduğunu ve onlar için "zamana karşı bir yarış” anlamına geleceğine dikkat çekiyor.
Zira yetkili makamlara tüm belgeleri teslim etme süresi şimdiye kadar 120 gün iken, gelecekte bu sürenin 90 güne indirilmesi planlanıyor. Yardım örgütleri bu noktada, sadece yetkili kurumdan randevu almak için dahi bir ay beklenmek zorunda olduğu eleştirisini yöneltiyor.
Fransa'da sınır dışı edileceklere yönelik 45 günlük gözetim altında tutulma süresinin ise 90 güne çıkarılması ve kimlik teşhisi için şimdiye kadar 16 saat olan gözaltı süresinin 24 saate çıkarılması öngörülüyor.
İltica başvurusu yapanların devletin öngördüğü kamplarda kalma zorunluluğunun sertleştirilmesi ve reddedilen iltica başvurularına yönelik temyiz hakkının da sınırlandırılması hedefleniyor.
Katolik yardım örgütü Secours'dan Laurent Giovannoni France Info televizyonuna yaptığı açıklamada, "Bu politika geriye götürür" diyerek, söz konusu mülteci politikasının savaş mültecisi olarak sınıflandırılmayan herkesin sınır dışı edilmesine yol açacağına söyledi. Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Jean-Marie Gustave Le Clézio da siyasi ilticacılar ile ekonomik nedenlerle göç edenler arasında ayrım yapılmasını, "insanlığın dayanılmaz şekilde reddedilmesi" olarak tanımlıyor.
Öyle ki, Macron'un kısa süre öncesine kadar en etkili ve yakın danışmanlarından olan Jean Pisani-Ferry de, Macron'u eleştiren isimlerle birlikte Le Monde gazetesinde ortak bir mektup yayımladı. Mektupta Macron'a, "ideallerimize uygun davran" çağrısı yapılarak, mültecileri Fransa'dan uzak tutmayı hedefleyen bir politikayı sonlandırması talep edildi.
Macron: Mültecileri ve ekonomik göçü ayırmak gerekiyor
Macron mülteci politikasına yöneltilen eleştirilere Twitter üzerinden felsefi bir yanıt verdi; "Göç söz konusu olduğunda, kararlılık, verimlilik ve insanlık gerekli. Verimlilik sağlamayan insanlık, güzel bir sözden ibaret kalır. İnsanlık içermeyen bir verimlilik ise adaletsizliktir."
Les Echos gazetesinde ise Macron‘un aynı konudaki, "mülteciler, sığınmacılar ve iltica hakkı ile ekonomik gerekçelerle göç eden kişiler karıştırılıyor. Bu, tek tek gruplar halinde net şekilde birbirinden ayrılmalı" sözlerine yer verildi.
Avrupa Birliği'nin belirgin şekilde güçlendirilmesinden yana olan Macron aynı zamanda Avrupa'da, "yetersiz ve tutarsız" mülteci politikasından da şikayet ediyor. Macron her ne kadar Calais ziyareti sırasında mültecilerin ilk giriş yaptığı ülkeler olan Yunanistan ve İtalya'nın yükünün hafifletilmesi gerektiğini belirtse de ardından, "mültecilerin iltica edecekleri ülkeleri kendilerinin seçmemesi gerektiğini” ifade ederek bu duruma yeniden sınırlama getirdi. Macron aksi halde mültecilerin ilk giriş yaptığı ülkenin sorumluluğunun elinden alınacağına dikkat çekti.
DW Türkçe