Foreign Policy'de Ayla Jean Yackley imzasıyla yayımlanan haberde, ekonominin nabzını tutuluyor.
'Türkiye ekonomik savaşı kaybediyor' başlıklı Yackley'in haberi şöyle:
Harun Macit Türkiye’deki şanslı azınlıktan. Spor malzemeleri üretiyor ve yurt dışına ihraç ediyor, böylece döviz cinsinden borçlarını rahatça ödeyecek nakit parayı kazanabiliyor. Ancak gelirleri ve varlıkları Türk Lirası cinsinden olan diğer şirketler, Türk Lirasının sadece bu ay içinde üçte bir oranında değer kaybetmesiyle, borç yüklerinin mantar gibi büyüdüğüne tanık oldular.
Lira’nın erimesiyle bankaların sermayeleri aşındı ve bir iflas dalgası tehlikesiyle yüz yüze kalındı. Kriz Türkiye’nin ötesine de yayılarak, diğer gelişmekte olan piyasaları da etkiledi ve Londra ve New York borsalarında hisse senetlerinin düşmesine neden oldu. Ve kriz Ankara’nın Washington ile ilişkilerini de zehirledi. Ankara Washington’u, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle, ülkeye diz çöktürmeye çalışmak için el altından planlar yapmakla suçladı.
Ancak Lira’nın çöküşünün kökeninde ülkeye hakim tek adam olan Cumhurbaşkanının izlediği politikalar var. Cumhurbaşkanı kitlesel desteğini artırmak ve yıllardır girdiği dokuz seçimin dokuzunu da kazanmak için, sıcak bir ekonomi politikası izledi. Hükümete yakın inşaat şirketlerinin aşırılıkları sayesinde, Türkiye’nin 880 Milyar Dolarlık ekonomisi geçtiğimiz on yıl içinde yılda ortalama %6.8 oranında büyüdü.
İstanbul Bağcılar’da bir aile şirketini yöneten Macit, “bu işin elimizde patlayacağı belliydi. Yıllardır, inşaat sektöründeki arkadaşlarıma birbirleriyle rekabet etmekten vazgeçmelerini, dışarıda inşaat yapacak kocaman bir dünya olduğunu söylüyordum,” dedi. Bağcılar ismi bölgenin tarım arazisi olduğu uzun yıllar öncesine bir gönderme yapıyor. Bugün Macit’in yönetim kurulu odasının penceresinden bakıldığında onlarca apartman görülüyor. Türkiye piyasasında, sayısı 800 bin civarında tahmin edilen satılmamış dairelerden bir kısmı da bu binalarda bulunuyor.
İnşaat patlaması, İstanbul’un tarihsel silüetini kocaman bir inşaat şantiyesine dönüştürdü. Türkiye’nin GSYİH’nın %10’una tekabül eden inşaat sektörü, yeni camilerden, köprülerden, yollardan ve alışveriş merkezlerinden besleniyor. 2001 yılından beri inşaat malzemelerinin ve diğer malların ithalatı, Türkiye’nin ihracatını kat be kat aştı ve cari açık 50.2 milyar Dolara çıktı. Ekonominin diğer sektörlerinde de borçlar birikti. Devlet, bankalar, fabrikalar, restoranlar ve ev sahipleri, yurt dışından gelen ucuz kredilere üşüştüler. Bu kredilerin toplamı 460 Milyar Doları buluyor ki, bu da Türkiye’nin GSYİH’nın yarısında fazla bir miktar demek.
Artık bazı borçluların temerrüde düşme vakti gelmiş durumda.
Ankara’daki Bilkent Üniversitesinden ekonomist Refet Gürkaynak “Bazı firmaların iflas durumunda olduğunu, bazılarının da sadece nakit sıkıntısı çektiğini biliyoruz ama hangisinin hangisi olduğunu bilmiyoruz ve biz bunu öğrenene kadar hepsi yanacak” dedi. Gürkaynak Amerika’da yaşanan 2007 ipotek krizi ile bazı benzerlikler gördüğünü de söylüyor. “Kredilerin dondurulduğunu ve Bankaların artık borç vermediklerini görüyoruz,” diyor.
Şirket faaliyetleri de durma noktasına geldi. Bazı işletmeciler bir kaç besin maddesinin tedarikinin durduğundan ve üreticilerin siparişler için peşin ödeme talep etmesinden yakınıyor. Bu arada geçtiğimiz hafta, Lira’daki düşüşün doğal gazın fiyatını yukarı çekmesiyle birlikte beş - on kadar elektrik santrali de elektrik üretimini durdurdu.
Macit, Türkiye’nin 1990’lardan beri dört mali kriz yaşamış iş dünyası’nın bu tür “daralmalara” alışık olduğunu söyledi. Onun bu sefer hazırlıklı olmasının bir sebebi de muhtemelen buydu.
İnanmış bir müslüman olan Macit, kravatsız bir takım elbise giyiyor ve bakımlı bir sakalı var. Ofisi Osmanlı desenleriyle bezeli ve konuşmasını da sık sık padişahlarla ilgili anektodlarla süslüyor. İslami kurallara uygun olarak Euro birikiminden faiz almaktan kaçınmış ve döviz cinsinden borçlarını şirket sermayesinin %20’sinin altında tutmuş. Üstelik Reform Grup adındaki şirketi stadyumlar için turnike üretiyor ve tenis kortları ve koşu pistleri için suni tartan ihraç ediyor. Böylesi bir işte çok daha yüksek miktarlarda dış borç yapması mümkünmüş, ama yapmamış.
Macit ve diğerleri açısından kötü haber, bu krizin, sıradan bir gelişmekte olan piyasa krizi olmaması. Türkiye ile onun NATO müttefiki Amerika arasındaki, Suriye politikasından silah satışlarının geciktirilmesine ve İran’ın yaptırımları delmesine yardım eden bir devlet bankasına kesilmesi muhtemel para cezasına uzanan ihtilaflar, krizi derinleştiriyorlar.
Türkiye ile Amerika arasında fokurdamaya başlamış gerilimler Türkiye’nin North Carolina’lı, 50 yaşındaki Evanjelik rahip Andrew Brunson’u, Donald Trump’un talebine rağmen serbest bırakmayı reddetmesiyle kaynama noktasına ulaşmıştı.
Trump da buna, Türkiye’ye baskı uygulamak amacıyla en sevdiği dış politika araçlarına sarılarak karşılık vermiş, Türkiye’den yapılan demir - çelik ve alüminyum ithalatındaki gümrük vergilerini ikiye katlamıştı. Bu kısıtlamalar Türkiye ekonomisinin belini kıracak kadar güçlü olmasalar da, Türk Lira’sının çakılmasına yettiler. Lira bir gün içinde %17 değer kaybetti. Amerikan Hazine Bakanı Steven Munchin’in başka cezai yaptırımların da yolda olduğuna ilişkin açıklamaları da yatırımcıları kaygılandırdı.
Trump’un bu salvoları, Erdoğan’ın döviz krizini Washington’un başlattığı bir “ekonomik savaş” olarak sunmasına olanak sağladı. Türkiyelilere, Lirayı desteklemek amacıyla yastık altındaki dövizlerini bozdurma çağrısı yaptı, Amerika’dan ithal edilen bazı ürünlerin gümrük vergilerini artırdı ve Türkiyelileri Apple ürünlerini boykot etmeye davet etti. Cumhurbaşkanının yandaşları da karşıtları da Amerika’nın kötü niyetli olduğuna ilişkin bazı kanıtlar bulunduğunu düşünüyorlar. Muhtemelen bu nedenle kağıt dolarların yırtıldığı, Coca Colaların tuvalete döküldüğü veya iPhone’ların kırıldığı veya onlara silah sıkıldığı videolar dolaşıma girdi. Daha aşırı bir örnekte ise, Amerikan büyük elçiliğine ateş açıldı. Saldırıda yaralanan olmadı ve iki saldırgan yakalandı. Saldırıyı bir kaos yaratma çabası olarak tanımlayan Erdoğan’ın danışmanı İbrahim Kalın saldırıyı hemen kınadı.
Bu arada Amerika’nın Türkiye üzerindeki etkisini en aza indirmek isteyen Eroğan, Almanya ve Fransa ile arasını düzeltmek için çaba sarfetmeye başladı. Kalın her iki ülkenin de Trump’un ticaret ve yaptırım politikalarına karşı dayanışma duygularını ifade ettiklerini açıkladı. Katar, Türkiye’nin dar boğazı aşabilmesi için 15 Milyar dolarlık yatırım sözü verdi. Ancak piyasalar ikna olmadı. 17 Ağustos günü kredi derecelendirme kuruluşları Moody’s ve S&P Türkiye’nin zaten çöp düzeyine indirmiş oldukları kredi notunu daha da aşağıya çektiler. Türkiye’nin kredi notu artık Arjantin ve Yunanistan ile aynı seviyede. Üçüncü kredi derecelendirme kuruluşu Fitch de yaptığı açıklamada “Lira’nın düşüşü karşısında ortodoks bir para politikası izlenmemesi ve Türkiye’li yetkililerin kullandıkları söylem ekonomik istikrarın geri kazanılmasını güçleştiriyor” dedi. Fitch Türkiye’nin kredi notunu geçtiğimiz ay düşürmüştü.
Ekonomistler Türkiye hükümetinin yaşanan ekonomik güçlüğün altında Amerika’nın olduğu yönündeki iddiasına kuşkuyla yaklaşıyorlar. Gürkaynak, “ortada gerçek bazı sorunların olduğunu kabul etmeye yanaşmazsanız… Sadece finans piyasalarından veya Trump yönetiminin kötü niyetli davrandığından bahsederseniz, bu inandırıcı olmaz,” dedi ve ekledi: “Dağ başında inşaat yapan firmalar, bunları satamıyorlarsa ve borçları da orada öyle duruyorsa, insanlar size inanmazlar.”
Nitekim Trump ile girişilen ağız dalaşının, zaten elden çıkarılmaya başlamış Türk varlıklarının satışını biraz daha hızlandırmak dışında bir etkisi olmadı. Lira’nın son düşüşü Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olarak yemin ettiği ve anayasa değişikliklerinin yürürlüğe girdiği gün başladı. Erdoğan 40 yaşındaki piyasalar tarafından henüz sınanmamış damadı Barat Albayrak’ı maliye bakanı olarak atadı. Bu Erdoğan’ın, enflasyonun iki haneye çıkmış olmasına rağmen, faizleri suni olarak düşük tutması için baskı yaptığı Merkez Bankası üzerindeki kontrolünü daha da artıracağına yönelik açık bir mesajdı.
İnanmış bir Müslüman olan Erdoğan “tüm kötülüklerin anası” dediğ faize karşı çıkıyor ve yüksek faizlerin yüksek enflasyona neden olduğunu varsayan alternatif bir ekonomi kuramını benimsiyor. Anlaşıldığı kadarıyla bu kuram, eleştirilere kapalı olmayı da içeriyor. Erdoğan iktidarını konsolide ettiği uzun yıllar boyunca, piyasa dostu bakanlarını tasviye etti, eleştirel basını ehlileştirdi, üniversite rektörlerini, polis amirlerini ve hatta Devlet Tiyatrolarının müdürlerini tek başına atadı. 2016 Darbe girişiminden sonra Fethullah Gülen ile bağlantılı firmaların 11 Milyar dolarlık varlığına el koydu. 50 binden fazla insan hapse atıldı ve 150.000’den fazla devlet memuru işten çıkartılarak, kilit önemdeki kurumların altı oyuldu. Son dönemde, yetkililer tarafından sosyal medya kullanıcılarına ve “sahte haber” yayanlara yönelik olarak da ceza soruşturmaları açılıyor ve böylece hükümetin politikalarına yönelik her türlü eleştirel ses susturulmaya çalışılıyor.
Bunların hiç bir Türkiye ekonomisi için iyi değil. Türkiye’yi yirmi yıldan beri takip eden, Teneo Intelligence isimli danışmanlık firmasının eş başkanı Wolfango Piccoli “Bürokraside öyle tipler var ki bu adam kapıdan içeri nasıl girebilmiş diye şaşırırsınız. Erdoğan’ın iyi danışmanları yok, çevresini evet efendimci dalkavuklar sarmış” dedi ve ekledi: “Tasviyeler, erken emekliliğe sevketmeler, yandaş atamaları, tüm bunlar siyasal ve bürokratik sistemin bu işe uygun olmadığı anlamına geliyor, özellikle de tek karar alıcı durumundaki birinin zor tercihler yapmaya ikna edilmesi gerekiyorsa.”
Macit, bu krizi Türkiye’nin, çok önceden yapması gereken bir şeyi yapması, yani Amerika’dan uzaklaşması için bir fırsat olarak görüyor. “Amerika dünya barışını tehdit ediyor ve Amerika ile bağlarımızı kopartmak bizim işimize gelir. Bizim en önemli pazarlarımız Avrupa ve Ortadoğu’da, yüz binlerce kilometre ötedeki Amerika’da değil,” diyor. “Bankalardan vatandaşlara, direniş tek vücut olmuş durumda. Başka saldırılar da olacak, biliyoruz. Ama herkes pozisyonunu aldı, kimse cepheyi terk etmeyecek ve bu ülke teslim olmayacak.”
Ancak bu direnişin, şirket borçlarıyla ilgili büyük ödemeler olsun, manavdaki fiyatların artışı olsun, bir bedeli olacak. Ama bir çok Türkiyeli, Erdoğan’ın Amerika’nın kabadayılığına meydan okumasını kahramanca buluyor ve bunun için bedel ödemeye hazır.