Yıldırım Demirören 27 Şubat 2012’de Beşiktaş’ın başkanlık koltuğundan ardında eşi görülmemiş bir borç yığını bırakarak indi. Kulübün mali durumu berbat hâldeydi: 200 milyon avro borç, 160 milyon avroluk bütçe açığı ve dağ gibi büyüyen ödenmemiş faturalar. Demirören’in gidişinin hemen ardından kulüp, UEFA’nın Finansal Fair Play yükümlülüklerine uymadığı ve ayrıca şike olaylarına da karıştığı için şampiyonalardan men edilecekti.
Ama başkanın gidişinin ardındaki sebep kulübün geldiği bu acıklı hâl değildi. Bilakis, spor kariyerinde yükseldiği bile söylenebilir. Demirören, Türkiye Futbol Federasyonu başkanı olmak için istifa etmişti.
Beşiktaş’ın içinde bulduğu borç batağını yaratan koşullardan biri Demirören’in Portekizli menajer Jorge Mendes’in şirketi Gestifute ile yaptığı kuşku uyandıran anlaşmalardı. 2010-2011 yılları arasında altı ay gibi kısa bir süre içinde, Gestifute kulübe sattığı oyuncular karşılığında 6 milyon avro komisyon aldı; hesaplamalarımıza göre takıma katılan oyuncuların Beşiktaş’a toplam maliyeti 60 milyon avronun üzerindeydi.
The Black Sea’nin Der Spiegel öncülüğünde European Investigative Collaboration’s (EIC) konsorsiyumuyla birlikte üzerinde çalıştığı Football Leaks belgeleri incelendiğinde, Gestifute’nin Beşiktaş’la imzaladığı kârlı komisyon sözleşmelerinin ne yönetmeliklere ne de o dönemin FIFA ve Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) kurallarına uyduğu ortaya çıkıyor.
Belgeler ayrıca Mendes’in, Beşiktaş’tan 1.75 milyon avroluk alacağını tahsil etmeye çalıştığını gösteriyor. Mendes Beşiktaş’ı dava etmek istiyor, ancak danıştığı Türk avukat sözleşmelerin sorunlu olması nedeniyle “bu sorunu FIFA’ya taşımak çok riskli” diyor.
Görüş aldığımız üç ayrı hukukçu ve bir futbol finans uzmanı, Gestifute’nin sözleşmelerini menajer olan Mendes yerine unvanı sadece şirket direktörlüğü olan bir muhasebecinin imzalamış olmasının anlaşmaları usulsüz ve uygulanamaz hale getirdiğini belirttiler.
Mendes’in, temsil ettiği oyuncuların haklarını gözetecek yerde kulüple bu tür anlaşmalara girmesi ve kulüpten para alması, dönemin menfaat çatışması kurallarıyla da örtüşmüyor.
Football Leaks belgeleri aynı zamanda, menajer Ahmet Bulut’un bu anlaşmalar sırasında aracı olarak kilit rol oynadığını ortaya çıkarıyor. Uzmanlar, Bulut’un adının hiçbir yerde geçmiyor olmasının ve transfer konuşmalarındaki dahlinin federasyona bildirilmemiş olmasının da problemli olduğu belirtiyorlar.
Borç batağında Beşiktaş
Yıldırım Demirören, Demirören Holding’in Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olarak hâlihazırda tanınan bir isimdi. Ancak kulüp başkanlığının halk arasında kendisine popülerlik kattığı yadsınamaz bir gerçek.
İş adamlarının Türk kulüplerine başkanlık yapması ve bu pozisyon aracılığıyla sosyal statü ve prestij kazanmaya çalışmaları alışılageldik bir durum. Fakat bu durum başkanlara kendilerinin olmayan bir parayı istedikleri gibi harcama imkânı da tanıyor. İngiltere’de bulunan Loughborough Üniversitesi’nden Spor Hukuku Profesörü Serhat Yılmaz, The Black Sea’ye kulüp başkanı olan zengin iş adamları konusunda, “kulüplerin finansal durumu iyi değilse bu kişiler kurtarıcı gibi görünüyorlar. İlk geldiklerinde bir miktar parayı kulübe enjekte edip popülerliklerini artırıyorlar ama sonra bu parayı yaptıkları ticari anlaşmalarla geri alıyorlar” dedi.
Kulüp başkanları kötü anlaşmalara imza atabiliyor, kötü oyuncuları yüksek meblağlara transfer edebiliyorlar. Çünkü kulüpten gittiklerinde arkalarında bıraktıkları mali tablodan sorumlu tutulmuyorlar.
Demirören, 2004 ve 2012 yılları arası Beşiktaş’ın başkanlığını yürüttü. Bu tarih aralığında kulüp hem iyi yönetilmemiş hem de yüksek miktarda borçlanmıştı. UEFA, Finansal Fair Play yönetmeliğinin gereği olarak kulübün hesap defterlerini incelediğinde bu korkunç tabloyla karşılaşmıştı. Football Leaks belgeleri kulübün Demirören’den sonraki yönetiminin, bu durumun suçlusu olarak Demirören’i gösterdiğini ve bilhassa da Mendes ile yapılan anlaşmaları örnek verdiğini ortaya koyuyor.
Her şeyin üzerine bir de bu anlaşmaların yönetmeliklere aykırı düzenlenip imzalandığı anlaşılıyor.
Mendes ve Bulut’un Demirören’le yaptığı ilk pazarlık 27 yaşındaki sağ kanat oyuncusu Ricardo Quaresma içindi. 2010’un yaz aylarında ikili, Portekizli oyuncuyu Inter Milan’dan Beşiktaş’a transfer ettirmeyi başardı. 7.3 milyonluk bonservisiyle Quaresma, Türk futbol tarihinin en pahalıya alınan oyuncularından biri oldu. Mendes, kulüpten 2 milyon avro menajerlik ücreti aldı. Sözleşme Mendes’in Portekiz’de kurulu şirketiyle yapıldı ve para bu şirkete gönderildi. TFF, 2015’ten önce yapılan aracı anlaşmalarında sözleşmelerin sadece gerçek kişi ile kulüp ya da oyuncu arasında olmasını şart koşuyordu. Yani tüzel kişi olarak sayılan bir şirketle menajerlik sözleşmesi imzalanması yasaktı.
2015 yılında FIFA bu kuralları esnetti ve menajerlerin sözleşme yaparken şirketlerini kullanmalarına izin verdi. Şirketini kullanması yasak olsa da Quaresma sözleşmesinde en azından Mendes’in adı geçiyordu ve imzası vardı. Offshore’un kârlı dünyasını keşfeden Mendes, bundan sonra yapacağı anlaşmalarda Dublin’de kurduğu şirketini kullanacak, kendi imzasını bile atmayacaktı.
Ahmet Bulut: görünmez menajer
Quaresma için yapılan anlaşmanın sonunda Ahmet Bulut, Mendes’ten 750 bin avroluk bir ödeme aldı. Buna rağmen Bulut’un ismi transferle ilgili hiçbir belgede geçmiyor. Mendes hakkında yazılan 2015 tarihli İspanyolca bir kitapta kendi anlattığı üzere Bulut, Quaresma’yı Beşiktaş’a satması için günlerce telefonda Mendes’i ikna etmeye çalıştı. İkili ilk kez Madrid’in lüks Villamagna otelinde yüzyüze buluştu.
“Anında arkadaş olduk” diye anlatıyor kitapta o günü Bulut, “çünkü birbirimizi eşit görüyorduk, her şey en başından itibaren çok pozitifti.” Sonra da ekliyor: “Yaptığımız tüm anlaşmalar dostluğumuz üzerinden oldu, hiçbir belge imzalamadan.”
Futbol finans uzmanı olan ve konu hakkında birçok araştırması ve kitabı bulunan banka müdürü Tuğrul Akşar, bu durumla ilgili şöyle dedi: “Bu tür işlemlere hukuk dilinde ‘muvazaalı işlemler’ denir. İşlemi yapanlara yönelik -başta resmi merciler olmak üzere- bu işten hak ve alacağı olanların şikayeti veya itirazı olursa, bu tür işlemler doğmamış kabul edilir ve buna bağlı gerçekleşen hukuki işlemler ortadan kalkar.” Akşar’a göre muvazaayı ispat etmek zor ancak yine de “Federasyonun bu tür işlemleri sıkı denetlemesi ve bu tür işlemlere izin vermemesi gerekir.”
Hukuki açıdan bu tür bir “dostluğun” doğurabileceği sonuçlar ne olursa olsun, iki menajer birlikte çok para kazanabileceklerinin farkına varmış olmalılar. Ve anlaşılan ikilinin anlaşma masasına oturtabilecekleri en ideal isim Demirören’di. Quaresma’nın ardından, 2011 yılının Ocak ve Ağustos ayları arasında, Mendes-Bulut ikilisi masaya yedi transfer anlaşması daha getirecekti. Onlarca e-posta, fatura ve sözleşme Ahmet Bulut’un bu görüşmelerdeki kilit isim olduğunu gösteriyor.
Ocak 2011 transfer aralığında Mendes’in oyuncularından Simao Sabrosa, Atletico Madrid’ten 1 milyon avroya, Hugo Almeida ise Werder Bremen’den 2 milyon avroya getirildi. Aynı günlerde Manuel Fernandes, kulübü Valencia’dan 200 bin avroya kiralandı.
Bu üç transfer için Mendes 2.5 milyon avro aldı. Fernandes için aldığı komisyon 1 milyondu, oyuncunun 900 binlik bonservis ücretinin bile üzerinde bir meblağ.
Almeida transferinde ise Mendes, oyuncuyu satın almak için kendisinin de danışmanı olduğu bir fonun kullanılmasını önerdi. Dublin’de kurulu Quality Football Ireland Limited, oyuncunun 2 milyon avroluk bonservisini ödedi. Karşılığında Almeida’nın ekonomik haklarının yüzde 45’ini aldı. Demirören o sıralarda transfer için Beşiktaş’ın kasasından hiç para çıkmadığını ve oyuncunun geri kalan yüzde 55’ine kulübün sahip olduğunu gururla söylüyordu. Belgeler, Almeida’nın yüzde 10 hakkına Mendes’in bizzat kendisinin sahip olduğunu, Beşiktaş’ın payının ise sadece yüzde 45 olduğunu gösteriyor. Şirket hissedarlarına bu konunun açıklanıp açıklanmadığı bilinmiyor, kulüp sorularımıza yanıt vermedi.
Ancak öyle görünüyor ki, bonservisi doğrudan kulüp ödemediği için Almeida’yla iş sözleşmesi yapılırken Demirören oldukça cömert davranmış. Oyuncuya 2.5 milyon avro yıllık maaşın yanında verilenler şöyle: aylık 11 bin avro kira desteği, dört business class uçak bileti, sıfır kilometre bir Porsche Panamera Turbo, özel jet kiralama ve bir araba daha. Futbolcu, ikinci arabayı kendi seçebilecek: BMW X5 ya da Audi Q7 v12.
Ve Ronaldo sahnede
İlk transferleri tamamladıktan sonra Mendes, Demirören’i daha da fazla etkilemenin yolunu bulmuştu: Cristiano Ronaldo. Dünyaca ünlü futbolcu, spora başladığından beri menajer Mendes tarafından temsil ediliyor ve birbirlerini aile gibi gördükleri biliniyor.
Nisan 2011’de Demirören ve Ronaldo’nun birçok gazetede yan yana fotoğrafları yayınlandı, Madeira’nın Porto Santo adasında arazi bakıyorlardı. Haberlere göre adaya 80 milyon avroluk otel yatırımı yapacaklardı. Otel hiçbir zaman yapılmadı. Haziran 2011’e gelindiğinde, yani tam da transfer sezonu açılmışken, Ronaldo İstanbul’a geldi. Yasaları çiğnemesine rağmen tamamlanmasına izin verilen Demirören AVM’nin açılışına Demirören’in ya da Ronaldo’nun kendi deyişiyle “çok iyi arkadaşının” davetiyle gelmişti.
AVM’sine karşı yöneltilen eleştirileri Ronaldo’yla boğmayı başardı Demirören. Futbolcuyu uzaktan da olsa görmek isteyenler izdihama yol açmış, neredeyse binanın camlarını indirecek hale gelmişti. Demirören, Ronaldo’yla birlikte kameralara poz vermişti, işlem tamamdı.
Başkanın bu yeni arkadaşlıkları o denli sağlamdı ki, televizyon ekranlarında Ronaldo’yu Beşiktaş’a getirebileceğini ima etmeye bile başlamıştı.
Beşiktaş eski Yönetim Kurulu Üyesi İbrahim Altınsay, bu dönemde yaşananlarla ilgili sorduğumuz sorulara şöyle yanıt verdi: “O kadar açıktan oldu ki işler. Çok aleni yapıldı. İş adamının kendi özel açılışına, iş yaptığı menajerin futbolcusunun katılması normal bir kulüpte olmaz.”
Bu tür bir reklam çalışmasının etik sorunları ne olursa olsun, Mendes’in işine yaradığı açıktı. O yaz, Mendes’in temsil ettiği oyunculardan Sidnei 200 bin avroya Benfica’dan, Bebe 1 milyona Manchester United’tan kiralandı. Mendes’e ise 750 bin avro verilecekti. Kulüp aynı zamanda Portekizli orta saha oyuncusu Julio Alves’i 3.1 milyon avroya satın aldı.
Kiralık olarak gelen Fernandes’in de 2 milyon avroya bonservisi alındı ve nihai transferi yapıldı. Mendes bu anlaşma için Beşiktaş’tan 1 milyon avro alacaktı. Mendes’in 1 milyonluk menajer sözleşmesini Beşiktaş’a imzalatmayı başaran ise Ahmet Bulut olmuştu. İmzalı sözleşmeyi Beşiktaş’tan alıp Mendes’in avukatı Osorio de Castro’ya e-postayla attığında Castro’nun cevabı “Sihirbaz Ahmet!” oldu.
2011 yaz sonunda transfer dönemi bittiğinde Mendes-Bulut ikilisi Beşiktaş’a yedi sporcu getirmeyi başarmışlardı. Mendes’in Beşiktaş üzerindeki etkisi o kadar açıktı ki bu durum medyada “Portekiz rüzgârı” olarak adlandırılıyor, gelen oyunculara ise “Portekiz çetesi” deniyordu.
Transfer edilenler içinde, şike davasıyla boğuşan teknik direktör Tayfur Havutçu’nun yerine getirmek üzere 500 bin avroya anlaşılan teknik adam Carlos Carvalhal da vardı.
Mendes, oyuncuları için iyi maaşlar koparmayı da başarmıştı. “Portekiz çetesi” üyeleri, genel olarak kulübün en yüksek maaş alan oyuncuları oldular. Simao yarım sezon için 2.2 milyon, Quaresma yıllık 3.5 milyon, Almeida 2.5 milyon, Fernandes 2 milyon avro alacaktı. Neredeyse hiç deneyimi olmayan genç Alves ise yıllık 300 bin avro.
Alves’in dakikası 100 bin avro
“Portekiz rüzgârı”nın kuşkusuz en tartışılan ismi Portekiz’in Varzim şehrinden gelen 20 yaşındaki Julio Alves’ti.
Alves’in anlaşması transfer döneminin son gününde gerçekleşti. Mendes ve Bulut, müthiş bir performans gösterip Beşiktaş’ı daha önce adı duyulmamış bir oyuncu için 6.2 milyon avroyu gözden çıkarmaya ikna ettiler.
Football Leaks belgelerine göre, Mendes’in Alves’e olan ilgisi Ocak 2010’da başlıyor. Her ne kadar futbolcu bir aileden geliyor olsa da Alves’in müthiş yetenekli bir futbol dehası olduğunu söylemek pek mümkün değil.
Hatta eldeki belgeler gösteriyor ki, 2010’da oynadığı kulüp Rio Ave’deki maaşı Portekiz’de asgari ücrete denk gelen yıllık 13.8 bin avroymuş. Transfermarkt, Alves’in o zamanki bonservis değerini oldukça bol tutarak 700 bin avro olarak açıklamıştı. Ama Mendes, Alves’i bir yerlere getirmeye kararlıydı. Temmuz 2011’de oyuncunun Rio Ave’den Atletico Madrid’e transferini açıklanamayacak bir biçimde 2.6 milyon avroya gerçekleştirmeyi başardı.
Alves, Madrid’e ayak bile basmadı. Aynı ay içinde Demirören’le masaya oturuldu ve Beşiktaş, Alves’in ekonomik haklarının yüzde 50’sini 3.1 milyon avroya satın almaya ikna edildi. 2010’dan 2011’e Alves’in pazar değeri yüzde 758 artmıştı. Oyuncunun ekonomik haklarının diğer yarısı ise Almeida’nın da transferinde rol oynayan Mendes bağlantılı Quality Football fonunda kalacaktı.
Alves Türkiye’ye geldi ve Beşiktaş için toplamda 14 dakika boyunca oynadı. Ertesi sene Clube de Portugal’a kiralandı, sonra da kulüpten tamamen uzaklaştırıldı.
Demirören, Beşiktaş’tan ayrılırken Alves’in bonservisi hâlâ ödenmemişti. Yeni yönetim sonunda 3.2 milyon yerine 1.4 milyon avro ödemeye razı oldu. 14 dakika için 1.4 milyon. Dakika başına 100 bin avro.
Alves transferi karşılığında Mendes’e ya da Bulut’a komisyon verilip verilmediği bilinmiyor. Detaylar Football Leaks belgelerinde bulunmuyor.
2011 bittiğinde, Demirören ve Mendes’in getirdikleri oyuncuların hâlihazırda kasası boşalmış Beşiktaş’a bonservis, maaşlar ve vergiler de dahil olmak üzere toplam 63 milyon avroya mal olduğu ortaya çıkıyor. Bu paranın yüzde 10’u ise menajerlik ücreti olarak Mendes’in offshore şirketlerine gitti.
“Riskli” bir dava
Mendes, Quaresma anlaşmasını Portekiz’de bulunan şirketi üstünden yaptı ama 2011 yılı geldiğinde vergi rejimi çok daha kârlı olan İrlanda’da kurduğu Gestifute International adlı şirketini kullanmaya başladı.
Kâğıt üzerinde muhasebeci Andy Quinn’in sahibi olarak gözüktüğü Gestifute ve Mendes’in diğer İrlanda şirketleri Polaris Sports ve Multisports & Image Management, şu anda İrlanda vergi müfettişleri tarafından inceleme altında. EIC konsorsiyumunun bugün yayınladığı başka bir haber, Jorge Mendes ve karısının 2008-2016 yılları arasında Gestifute hesaplarından şirket kâr payı olarak beyan etmeden 100 milyon avro çektiğini ortaya çıkardı.
Danıştığımız üç avukat ve bir finans uzmanı, Beşiktaş ve Gestifute arasında 2011 yılında imzalanan hiçbir menajerlik sözleşmesinin yönetmeliklere uygun olmadığını, ayrıca sözleşmelerin yazılış şeklinde problemler olduğunu söylediler.
Peki sorun neydi? Sözleşmelerin hepsi Gestifute adına muhasebeci Andy Quinn tarafından imzalanmıştı. Quinn’in ise menajerlik yapmak için herhangi bir lisansı yok.
Dolayısıyla, spor hukukçusu Serhat Yılmaz’ın açıkladığına göre, menajerlik sözleşmelerinde imzası bulunması “zamanının tüm kural ve yönetmeliklerine aykırı.” “Kurallar o zaman oldukça açıktı. Muhasebecinin menajerlik lisansı yok, dolayısıyla bu tür sözleşmelere imza atma yetkisi de yok. Bu kişinin transfer sürecinin hiçbir yerine dahil olmaması gerekiyor” diye ekliyor Yılmaz.
Yılmaz şöyle devam ediyor: “Kulübün, menajerlerin lisansı olduğundan emin olma sorumluluğu vardır. Mendes’in neden sözleşmelere imza atmadığından emin olamıyorum.” Bir diğer avukat ise sözleşmenin “dilinin belirsiz ve büyük ihtimalle uygulanamaz” olduğunu söyledi.
Avukat Mert Yaşar ise, Mendes’in muhasebecisine vekalet vermiş olabileceğini söyledi ancak yine de “imza kısmında vekalet edilen menajerin isminin belirtilmesi gerekir” dedi ve ekledi: “Eğer geçersizse ve sorun varsa, TFF’nin sözleşmeyi görmesi gerekirdi. Böyle bir durumda, eğer bir sorun varsa o sözleşme tescil edilmez, hatta şirketle sözleşme yaptığı için Beşiktaş’a ceza verilmesi gerekirdi. Demek ki herkes görmezden gelmiş.”
TFF’ye menajer anlaşmalarının bir kopyasının gönderilmesi zorunlu. Yılmaz da sözleşmeleri kontrol görevinin federasyonda olduğunu belirtti: “İlk aşamada TFF’nin ‘bu kontratlar uygun hazırlanmamış’ demesi gerekiyordu. Ama TFF demek ki bu görevi yerine getirmemiş. Neden bunları yapmıyorlar bilmiyorum. Tabii işin içinde politik meseleler de olduğu açık.”
Türkiye Futbol Federasyonu ve Beşiktaş konuyla ilgili sorduğumuz sorulara yanıt vermedi.
Ama Mendes’in gayrı meşru anlaşmaları Demirören sonrası dönemde menajerin başını ağrıtacaktı. Beşiktaş’ta yeni bir yönetim vardı ve Mendes kulüpteki 1.75 milyonluk alacağını toplamaya çalışıyordu.
Mendes, Beşiktaş’tan borcunu isterse
Borç, Demirören’in 2011’de imzaladığı Fernandes, Bebe ve Sidnei transferlerinin menajerlik ücretleriydi.
Gestifute, Beşiktaş’a e-posta üzerine e-posta atmaya başladı. Ekim 2012 gelmiş hâlâ bir gelişme olmamıştı. Derken sahneye Ahmet Bulut çıktı.
Bulut, avukatı Sami Dinç’i devreye soktu. Dinç, Türkiye’nin en iyi bilinen spor avukatlarından. 2011’de şike ve rüşvetten yargılanmış, Aziz Yıldırım’la beraber hapis yatmıştı. Ekim 2012 olduğunda Dinç hapisten çıkmış, avukatlığa geri dönmüştü. Mendes’in avukatı Osorio de Castro’ya yazdığı e-postada borcu alabilmek için Türk mahkemelerine gitmeyi önerdi.
“Beşiktaş’ın borcu reddetmesi durumunda, yerel mahkemeye başvurup kulübün kendi kayıtlarını kullanarak mahkemeden bu reddi iptal etmesini isteyebiliriz” dedi ve ekledi: “Bu daha az tartışmalı bir yol gibi duruyor.”
Tam da Dinç’in tahmin ettiği gibi, Beşiktaş borcu reddetti.
Dinç sonrasında şöyle yazdı: “İlk başta da dediğim gibi Türkiye’deki yerel mahkeme, sözleşmeye koyulan özel hükümler olduğu için tahkime gidilmesi kararını verecek ve yetkisi olmadığını söyleyecektir.”
Futbolla ilgili sözleşmelere çoğu zaman, bir anlaşmazlık durumunda FIFA’nın spor tahkim mahkemelerine gidileceği maddesi ekleniyor. Gestifute-Beşiktaş sözleşmeleri de bu şekilde yazılmış. Ancak yine de bir sorun var. Dinç şöyle açıklıyor: “Bildiğiniz gibi, Gestifute International’ın yaptığı sözleşmeler biraz kafa karıştırıcıydı ve anlaşmazlıkları FIFA’ya götürmek çok riskliydi [...] çünkü Gestifute International, futbol ailesinin bir üyesi değil.” Yani şirketin bu tür anlaşmalar yapmak için bir yetkisi yok.
Dönemin FIFA ve TFF kuralları oldukça açıktı: Transferler lisanslı FIFA menajerleri ile kulüpler arasında yapılmalı ve transferin tüm detayları FIFA’nın Transfer Matching System (TMS) adını verdiği, tam olarak bu tür işlemleri önlemek için kurulan kayıt sistemine girilmeliydi.
Yani Gestifute yerel mahkemelere gitse tahkim itirazı alacak ancak tahkimde de FIFA usulsüz imzalanan sözleşmeler yüzünden Mendes’in borcunu reddedecekti.
Beşiktaş, bu borcu ödemekten sonsuza dek kurtulabilirdi. Onun yerine kulüp Bulut ve Mendes’le görüşerek borcu ödemeye söz verdi.
16 Nisan 2013’te avukat Dinç, Castro’ya şöyle yazdı: “Bay Jorge Mendes ve Beşiktaş arasında yapılan anlaşmaya istinaden 1.5 milyon avro bugün hesabıma yatırıldı.”
Gestifute’nin banka hesap dökümleri, Dinç’in ertesi gün parayı şirkete havale yaptığını gösteriyor.
Tabii ki Ahmet Bulut da unutulmuyor. Bulut ve Mendes, Türk menajerin bu işlemlerden 845 bin avro alması için sözleşme imzalıyorlar.
Gestifute'nin Beşiktaş'la yaptığı ve muhasebeci Andy Quinn'in imzaladığı bir sözleşme örneği. Hukukçular sözleşmenin usulsüz olduğunda hemfikir. (The Black Sea - Football Leaks belgeleri)
Yeni başkan, eski sistem
Demirören yerine 2012 yılında başkanlığa Fikret Orman geldiğinde beklentiler oldukça yüksekti. Orman, kendi yönetim tarzının Demirören’le “gece ile gündüz kadar farklı” olduğunu açıklamış ve bir çok kişi Orman’ın kulübü ayağa kaldırabileceğine inanmıştı. Demirören zamanında kulübün kasasını boşaltan transferlerin kilit aktörleri Mendes ve Bulut ile de araya mesafe koyacağına inanılıyordu.
Beşiktaş içindeki kaynaklar ise Orman’ın ilk başta direndiğini ancak ikilinin kulüp içinde yavaş yavaş yeniden etkilerini hissettirmeye başladığını anlatıyor. Bu durumdan rahatsızlıklarını dile getirenlerin ise kenara itildiğini belirtiyorlar.
Birkaç yıllık aradan sonra 2016’da Mendes ve Bulut, Beşiktaş’a Brezilyalı forvet Talisca’yı getirmek için bir araya geldi ve kulüple pazarlık masasına oturdu. Daha kazanılacak milyonlar, imzalanacak anlaşmalar vardı. İkili sahalara geri dönmüştü.