Değer mi dünya için?
İçinde Bulunduğumuz şartlar içimizi burkuyor, değer mi bu dünya için dedirtiyor. Meydana getirilen fitne ateşleri ortalığı kasıp kavuruyor, yuvaları tarumar edip aileden, topluma bütün bir milleti birbirine düşman haline getiriyor. Güzellikleri çirkin, çirkinleri güzel, meleği şeytan, şeytanı melek gösteriyor.
Makam, para, şöhret, şehvet ve rahat yaşama, istediği gibi saltanat sürme adına kendilerine engel gördüklerine karşı, kin, nefret, kıskançlık duygusuyla, kuvveti kullanmak suretiyle bertaraf etmeyi mahzurlu görmeyerek saldırıyor, eziyet ederek, hapse atarak, hak hukuk tanımadan, mazlum mağdur, çocuk kadın demeden yok etmeye çalışıyorlar.
İmkanları oldukça düzgün olan bir mü’mine, iğfal edilmiş babası gelip ağır ithamlarda bulunuyor. Baba “gel bu siyaseti, huzursuzluğu ailemize sokmayalım” dediyse de, olmuyor. Bir gün alim bir zatı kastederek, “o bilmem kim sizin beyninizi yıkamış” deyince çocuk, “Baba Allah o zattan razı olsun iyi ki beynimi yıkamış, ben Avrupa’da büyüdüğüm halde Allah’ımı, Peygamberimi, Kabe’mi Kıble’mi kaybetmedim, haramın, günahın H’sine, G’sine girmedim Elhamdülillah. Baba senin iki oğlun daha var. Onların beyni yıkanmadığı için Allah’ı, peygamberi, dini, imanı unuttular. Her türlü harama günaha daldılar. Yarın Allah huzurunda onların hesabı senden sorulacak, sen benimle uğraşacağına git onlarla uğraş” dedim. Hocam ben babamın kalbini kırdım ne yapayım? diye bana sormuştu. Ben de “onlar bizim varlık sebebimiz, Allah onlara ‘Öf, bile demeyin buyuruyor. İlk fırsatta git elini öp, gönlünü al” demiştim.
Bir çocuğu ailesi okulundan alıyor. Çocuk ağlayıp sızlıyor almayın beni okulumdan diye, ertesi gün anneanne telefon ediyor, biz Hakkımızı kaybettik ama kabul ederseniz çocuğu geri getirmek istiyoruz. Çünkü ben bu gece Allah Rasülünü (sav) gördüm. Bana dedi ki, “siz çocuğu aldınız ama Beni kaybettiniz” buyurdu diyor.
Yine bir aile çocuğunu okulundan alıyor. Çocuk aylarca anne-baba ile konuşmuyor. Yiyip içmiyor, kendini odaya hapsediyor. Ne yaptılarsa yüzünü güldüremiyorlar. Biraz sıkıştırınca, sizi sevmiyorum beni siyasete feda ettiniz deyip ağlıyor. Hemen apar topar çocuğu alıp okuluna getirip teslim ediyorlar.
Enfal Suresi-25. ayette Kur’an-ı Muciz-ül Beyan şöyle buyuruyor.
“Öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden yalnız zulmedenlere dokunmakla kalmaz, hepinize şamil olur. Biliniz ki, Allah’ın cezalandırması şiddetlidir.”
Bu gün alem-i islamı kasıp kavuran, Suriye gibi bir ülkeyi yerle bir eden, hiçbir ülkenin insanlarına dünya ve ahiret hiç bir faydası olmayan, kardeşi kardeşe, aile fertlerini birbirine düşman hale getiren, dünya hayatı kadar ahiretlerini de dinamitleyen böylesine korkunç bir fitne bütün dehşetiyle ülkemizi de sarmış durumdadır.
Sebeplerin sükut ettiği yerde tek çare, Hakim-i Mutlak olan Rabbül alemine aczimizi itiraf edip yalvarmaktır. Bundan başka elimizden bir şey gelmediği için, halimizi, mülkün hakiki sahibi olan Allah’a arz etmek, bize terettüb eden vazifelerimizi hakkıyla yerine getirmek, muhtaç olanlara gerçekleri hakikatleri ulaştırmak olmalı ve neticeyi Allah’a bırakmalıyız.
“Hoşlanmasanız da savaş size farz kılındı. Olur ki hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olur. Olur ki sevip arzu ettiğiniz bir şey sizin için şerli olur. Gerçeği Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara 216)
Tabiin dönemi, fitnenin gemi azıya aldığı, zirve yaptığı dönemdir. Bu dönemi çok iyi kavrayan büyüklerimiz, o dönemde vicdanları kulluğa, ıztırap ve çileleri duaya çevirmeye, gönülleri muhasebe ve murakabeye yönlendirmişlerdir.
Bugün içinde bulunduğumuz ağır şartlar başımıza gelen hadiseler, tıpkı Sahabe efendilerimizin dönemindeki imtihanlara benzemektedir. Bakara Suresi 153. ayette Cenabı Hak: “Ey iman edenler. Sabır göstererek ve Namazı vesile kılarak Allah’dan yardım dileyin. Muhakkak ki, Allah sabredenlerle beraberdir.”