Gürses, "Fitch neden G20 içinde sadece Türkiye ofisini kapattı?" diye sordu. Gürses, "Fitch açıklamasını “faaliyet gösterdiği her coğrafi bölgede optimum bir ofis ağı oluşturma ve yeterli düzeyde kaynak sağlama isteğini” yansıttığı gibi gerekçelerle bezese de temel nedenin Türkiye’de 2011’den bu yana AB değerleri ve çapasından uzaklaşmanın olduğu çok açık" dedi.
Gürses'in yazısı:
Kredi dereceleme kuruluşu Fitch Türkiye’deki ofisini kapatma kararı aldığını dün ilan etti.
Son 10 yıldaki seyirle, bu noktaya gelişte beklenen bir durum ama tarihe bırakılan sembolik bir kilometre taşı olduğu da açık. “Neyin kilometre taşı?” diye sorulursa; iki kelimeyle “Finans merkezi” rüyasının sonu. Bunun “mimari alt yapısı” olan hukukun üstünlüğünden uzaklaşıldığına dair seslerin eşliğinde.
Fitch’in hali hazırda Brezilya, Şili, Hindistan, Rusya, Meksika, Güney Afrika, Endonezya, Arjantin, Çin ve Tayland gibi 20’ye yakın gelişen ülkede ofisi bulunuyor.
Soru şu: Neden G20 içinde sadece Türkiye ofisini kapattı?
Fitch İstanbul ofisi, 2012 yılında Türkiye’de kurulu “tam teşekküllü” bir dereceleme kuruluşu iken, merkezden aldığı kararla artık bu ofiste analist bulundurmama kararı alıp, İstanbul’daki yönetici koltuğunu da Rusya’ya taşımıştı. Geriye kalan, sadece “iş geliştirme” olarak tanımlanan “kredi derecelemesi yapılacak şirket arama, abone bulma” çerçevesi idi. Bu işlevle çalışan ofisin de dün kapatma kararı duyuruldu.
Son noktada, Fitch açıklamasını “faaliyet gösterdiği her coğrafi bölgede optimum bir ofis ağı oluşturma ve yeterli düzeyde kaynak sağlama isteğini” yansıttığı gibi gerekçelerle bezese de temel nedenin Türkiye’de 2011’den bu yana AB değerleri ve çapasından uzaklaşmanın olduğu çok açık.
Görüşüne başvurduğum bir kaynak; güçler ayrılığı ve hukukun üstünlüğünden uzaklaşan bir Türkiye fotoğrafının, İstanbul’dan “kredi notuna esas olacak analist raporu yazma” gibi “ifade özgürlüğü” gerektiren bir işi yapılamaz hale getirdiğini, 2012’de analist pozisyonlarının Moskova ve Londra’ya kaydırıldığına işaret ediyordu.
2012'de başladı
Daha fazlası; 2012 yılında İstanbul’da kurulu ofisi olan Fitch’in analist pozisyonlarını kapatarak, yönetimini de Moskova’ya bağlama kararı aldığında Ankara’dan bir ekonomi yetkilisi bile arayıp sormamış; neden bu kararı aldınız diye. Ama “İstanbul finans merkezi olacak” konuşmalarının devam ettiğini anımsıyoruz.
Kredi dereceleme kuruluşlarının temel işi; parası ve kaynağı olup bunu riskli varlıklara yatırmak isteyen yatırımcıların görüş alanına giren şirket, finansal araç ya da devlet hazinelerinin “borç geri ödeme kapasitelerinin” ne olduğuna dair derece ya da not vermektir.
2008-2009 krizi patlak verdiğinde dereceleme kuruluşlarının verdikleri iyi kredi notlarına karşın kimi şirket, banka ya da finansal aracın battığına tanık olunmuştu. Hem krizin getirdiği vakumla iyi olan finansal mimariler bile çökerken, bu kuruluşların hatalarının da olduğu tartışılmıştı.
ABD’de, kriz sonrasında çıkardığı “Dodd-Frank Yasası” ile kredi dereceleme kuruluşlarına da sorumluluk yükleyen düzenlemeler hayata geçirilmişti. Türkiye’de de bu tarz düzenlemeler yapıldı.
Ama şuna tanıklık ettik; Türkiye hızla kurumlarını ve kurallarını kaybetti.
2012 yılından başlayarak Fitch’in iyiden iyiye “tası-tarağı” toplayarak gitme nedenleri arasında, düzenleyici otoritelerin bağımsızlıklarının kalmaması ve mahkemelerin siyasi gölgenin altında olması gibi nedenlerin etkili olduğu İstanbul’daki finans çevrelerinde konuşuluyor.
Fitch tek başına değil, ama finansal alanda bilinen ve ağırlığı olan bir marka olduğu için dikkat çekiyor.
Oysa şirket ve yatırım sahiplerinin son dönemde Londra merkezli işler yapmaları, şirket merkezlerini ya da ana hissedar şirketlerini Londra’da kurmaları, halka açılma niyeti olan bilinen büyük markaların da Londra merkezli plan yapmaları aynı kapıda buluşturuyor iş kesimini; ticari varlık ve mülkiyet hakları ile kaygılar.
OHAL koşulları ve son itiraz merci olan Anayasa Mahkemesi kararları ile ilgili tıkanıklıklar bu kaygıları daha da derinleştiriyor.