Safvet Senih | samanyoluhaber.com
Duaların Reddinin Bir Sebebi
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Ramazan-ı Şerifte selâmet ve necat dualarının şimdilik âşikâre kabullerinin görülmemesinin sebebini şöyle izah ediyor:
“Bu asrın acib bir hassasıdır. (Yani elması elmas bildiği halde, camı elmasa tercih etmek) Bu asırdaki ehl-i İslâmın fevkalâde safderunluğu ve dehşetli canileri de âlicenâbâne affetmesi ve bir tek iyiliği, binler kötülüğü işleyen ve binlerce mânevî ve maddî olarak kulların hukukunu mahveden adamlardan görse, ona bir nevi taraftar çıkmasıdır. Bu suretle, azınlığın da azı olan ehl-i dalâlet ve tuğyan, safdil tarafdarlarla ekseriyet teşkil ederek ekseriyetin hatasına binaen gelen umumî musibetin devam etmesine belki şiddetlenmesine kader-i İlahiye fetva verirler; ‘Biz buna müstehakız derler.” (Kastamonu Lâhikası)
M. Fethullah Gülen Hocaefendi “Firavun halkını küçümsedi (onları sıradan insanlar yığını, sürüsü ve basit halk kitlesi saydı, her birini birer köle gibi telakki etti) onlar da bu sebeple Firavun’a itaat etti. Doğrusu onlar, yoldan iyice çıkmış bir toplum idi.” (Zuhruf Suresi, 43/54) ayeti üzerine şöyle bir izah getiriyor:
“Yani Firavun, kavmini öyle ezmiş, o derece sindirmişti ki, artık hiç kimsede kendi ayakları üzerinde doğrulma ve kendi olarak varlığını ispat etme gücü kalmamıştı. O toplumda insana saygıdan, vicdan hürriyetinden ve evrensel insanî değerlere hürmetten bahsedilemezdi. Firavun ve çevresindekiler belli alanlar belirlemişlerdi; o alanlara göre de özel hukuk koymuşlardı. Onların koydukları kurallara, herkes uymak zorundaydı. Müminlerin, ‘Allah neylerse güzel eyler’ demelerine bedel, o toplum fertleri de âdeta ‘Firavun ne yaparsa güzel yapar, ne emrederse, doğruyu emreder’ diyor ve Firavunun emirlerine harfiyyen uyuyorlardı. Evet Firavun hem onları hafife alıyor ve küçük görüyordu hem de bu küçüklük duygusunu çeşitli zorbalıklarıyla onların ruhlarına da içiriyordu. (Onlar da aşağılık kompleksine kapılıyorlardı. S.S.)
(…)
“Ne acıdır ki, Firavun döneminden bugüne dek belli DÖRT BİN SENE geçmiş olmasına rağmen, BÜYÜK PEYGAMBERLERİN nuruyla aydınlanan bazı dönemler istisna edilecek olursa, insanlığa doğru, yürüme istikametinde DÖRT ADIM dahi atılamamıştır; atılamamıştır, zira, aynı Firavun düşüncesi ve benzer KAST SİSTEMİ bugün her yerde hükümfermadır. Dahası günümüzün Firavunları Hz. Musa dönemindeki Firavun kadar dahi müsamahalı ve demokrat değillerdir. Firavunun diyaloğa ve müzakereye yanaştığı kadar olsun, onlarla bir meseleyi konuşmak ve kendini ifade etmek âdeta imkânsızdır. Bugünün despotları, kendilerini hiç olmazsa kavl-i leyyin karşısında azıcık yumuşak davranmaya sevk edecek insanî duygulardan dahi uzaktırlar.” (Kırık Testi -5, Tatlı Dil ve Firavunlar)
Bu öncelikleri ifade ederken Kur’an-ı Kerim’in seçtiği kelimeleri tahlilde Hocaefendi'nin ince düşünce ve hissiyatı da asla görmezden gelinemez.
Firavun-misal zalimler karşısında, gerçeği söylemeyen dilsiz şeytanlar, diktatörler önünde eğildikçe onların hep sırtına basa basa, o zavallılar yerlerde sürünen sürüngenler haline gelirken, diğerleri kibirden yukarılara yüksele yüksele nemrutluk ve firavunluğun zirvesine uzanırlar. Maalesef insanlar kendi firavun ve nemrutlarını kendileri hortlatıyorlar. Halbuki dik dursalar, etraflarına bir çokları toplanır ve bir güç merkezinin odağı olurlar. Allah, dik duranı yalnız bırakmaz.
İnsanlar iradelerinin hakkını vermeden dua edip Allah’tan kurtuluş isteseler bile, İRADENİN HAKKINI vermedikleri için duaları da kabule karin olmaz; red durumunda kalır.