[Fikret Kaplan] Ümidin Arefesinde Bir Bayram

Yine bir ayrılık vakti gelip çatıyor… Bin bir varidatla gelen Ramazan gidiyor…

SHABER3.COM

Fikret Kaplan

Yine bir ayrılık vakti gelip çatıyor… Bin bir varidatla gelen Ramazan gidiyor… 

Son teravihimizi de samimi insanlarla kılıyoruz dün gece biraz hüzün ve biraz hayretle… Ne de çabuk geçmiş bir ay!… ‘Daha dün başladık sahurla bugün bitirdik iftarla’ diyoruz dostlarla…  

Çay içerken ‘elveda’ diyor kıymetli bir ağabeyimiz güzel sesiyle… Elveda…

Elveda ey Şehr-i Ramazan elveda
Elveda ey Şehr-i Rahmet elveda
Elveda ey Şehr-i Kuran elveda

‘Elveda, elveda!’ derken, Ramazan ayının hakkını verdik mi yoksa onu zayi mi ettik bilemiyorum? 

Habib-i Ekrem’in (sallalahu aleyhi ve sellem)  ‘kalkan’ dediği orucu, fenalıklara karşı siper ederek, o siperin arkasında bir ayı geçirebildik mi? 

Bir taraftan bu mübarek misafiri memnun edememiş olma endişesiyle bir burukluk yaşıyor, diğer yandan da bayramı mağfiret-i İlahiyeye mazhar olma adına bir lütuf görerek ümit hisleriyle doluyoruz… 

Onun getirdiği maneviyata gönlünü açmış, onunla uyanmış ve dirilmiş ruhlar…
Zulüm altındaki kardeşlerini ve insanlığın yaşadığı sıkıntıları sürekli düşünmüş gönüller, haşyetle ürpermiş sahurunda, iftarında… Ve Arefe günü bayram sabahını bekliyorlar… 

“Ben bu kutsî dava için dünyanın bütün lezzetlerini, zevk ve sefalarını, makam ve mevkilerini terk ettim. Gerekirse ahiret saadetimi de terke hazırım. Siz de hiç olmazsa dünyanızdan biraz fedakârlıkta bulunun.” diyen bir dava adamının peşine takılmış gariplerin bayramı olacak onlarınki… 

“Senelerden beri zalimlerin zulüm pençesinde inleyen bu bîçare, Müslüman kardeşlerinizle geçirmekte olduğunuz bu mübarek bayramın belki dokuzuncusunu hücre köşelerinde, dostlarınızdan uzak, akraba ve taallukatınızdan mahrum bir vaziyette, teâli ve terakkisi için çalıştığınız cem'iyet-i İslâmiye arasından uzaklaştırıldığınız bir halde geçireceğinizi hatırladıkça yüreğim parçalanıyor, ruhum azîm bir elemle yanıyor, gözlerimden yaşlar dökülüyor. 

Kalbimden yükselip gelen bir ses: ‘Ağla hem çok ağla! Belki rahmet-i İlahiyenin nüzulü ve âlem-i İslâmın saadet ve selâmeti için ağlayanlarla beraber ağla!’ diyor.” (Barla Lahikası)

Allah’ın rızasını kazanma ve mağfirete mazhar olma arzusuyla gecesinde uyumamış, aşk u şevkle köpürmüş o vicdanlar… Şimdi de başka bir rahmet atmosferiyle, bayramın sımsıcak günleriyle kucaklaşmak üzereler.

Ramazan gibi Kadir Gecesi gibi benzeri görülmemiş bir Bayram sabahına kavuşacaklar… 

Ramazan’dan çıkmış olmanın, oruç günlerini arkada bırakmanın ve rahatça yeme-içme serbestliğine ermenin sevinci değil onlarınki…   

Kulluk vazifesini eda etmiş ve Cenâb-ı Hakk’ın gufranına kavuşmuş olma ümidiyle gönüllerine gelen bir inşirah bu… 

“Oruç sırf Benim içindir; onun karşılığını da bizzat Ben vereceğim.” (Buhari, Müslim) vaad-i sübhanîsi ile nazara verilen mükâfatı elde etmiş olmanın ümidini bağladıkları bir bayram… 

Dünyanın meşakkatleriyle, imtihanlarıyla mücadele ede ede Rabbin rızasına ulaşmanın ümit edildiği o gerçek bayramların ilk sevinci… 

Bugün kendisi muhtaç olsa da fakirin, fukaranın, ihtiyacı olanın, perişanın ve derbederin ihtiyacını gören... onlara yarım bir hurmayla da olsa el uzatanların bir nebzecik olsun sevinci olan bir bayram… 

Yaşatmak için yaşamanın, Şeytanın oyuncağı olmamanın ve zalime baş eğmemenin karakterli duruşu olan bir Bayram… 

Samimi Hizmet gönüllüleri için bambaşka bir anlam ifade ediyor Ramazan Bayram’ı…  Sadece kendi ruhlarının ikamesi ile kavuştukları bir bayram da değil onların ki… 

O mağdur, mazlum, mahkum insanların imdadına koşan ve koşacak olanların ümit sabahı olan bir bayram… 

Bir kısmı meçhullerde, bir kısmı hapishane koğuşlarında, tek kişilik hücrelerde, umuda gün sayılan karanlık odalarda… Hapisten çıkacak yakının yolunun gözlendiği evlerde ve diyar-ı gurbetlerde, yüz binlerce ferdi bulunan nurani bir halkanın tesis ettiği bambaşka bir Ramazan Bayramı… 

Yürüdüğü yolun doğru olduğuna tam inanan ve onda inhiraf yaşamayanlara Yüce Allah’ın ikram ettiği farklı bir Bayram…   

Kardeşler, dostlar, aileler…Hizmet insanları… iftar için bir araya geldiler sahura misafir aldılar. Evlerin ve gönüllerin birbirine bağlandığı manevi ağlar kurdular dünya çapında…   

 Kılınan teravihler… okunan binlerce hatm-i şerifler, yüzbinlerce Fetihler ve Yâsinler... Cevşenler, Kulûbu’d-Dârialar, Tevhidnâmeler, Kırık Dilekçeler ve daha binlerce dua ve niyazlar… 

‘Gurbet, şayet Allah rızası için yaşanan bir gurbetse, öyle bir gurbette bayramı duyma, sılada bayram yapmadan çok daha derindir. Bir insan kendi ülkesinde, bayramı bütün şatafat ve debdebesiyle, olanca ihtişamıyla yaşayabilir; fakat, zannediyorum, onu gurbette hicran duygularıyla karşılama Cenab-ı Hak katında daha değerlidir.

Bir insanın gurbette ölmesi, Allah nezdinde nasıl değerli ise ya da Allah rızası için vatanından ayrılan bir insanın hicreti nasıl kıymetler üstü kıymete ulaşıyorsa, aynen öyle de dine, Kur’an’a ve insanî değerlere hizmete bağlı olarak veya ehl-i dalalet ve ehl-i küfrün cebrine maruz kalarak gurbette bayram yapan insanın bayramı da çok derinleşir; o insanı farklı buudlara ulaştırır.’ buyuruyor Büyüğümüz…

Gaybubetlerde, zindanlarda… hicret yollarında ve gurbet diyarlarda hüzünle yaşanan bu Ramazanlar…Bayramlar… gökler ötesinde yapılan makro bir planın samimi insanların vesilesiyle yavaş yavaş gerçekleşen parçalarına dönüşüyor bugün…

Zira, Üstad Bediüzzaman bugün çekilen sıkıntıları, gözyaşlarını tebrik ederek şöyle buyuruyor:

“Bu dershane-i Yusufiyedeki geçici sıkıntıların daimi lezzetler ve faideler vereceklerine inanan sizin gibi ihlâslı zatlara acımak ve rikkatten ağlamak haletini tebrik… hem uhuvvetimizin, hem Risale-i Nur’un, hem Ramazanımızın, hem sizin bu yüzden öyle faydaları var ki; Perde açılsa; “Ya Rabbena şükür, bu kaza ve kader-i İlâhi hakkımızda bir inayettir” dedirtecek, kanaatım var.” (Şualar)

45 Bayramı zindanlarda yalnız geçiren Bediüzzaman için asıl bayram şuydu:

‘…Risale-i Nur'ları "Nurun ala nur" olduğunu ispat ederek kıyamete kadar serbest okunup ve yazılmasına hak kazandıran ve âlem-i İslam’ın Kur'an-ı Azîmüşşan'ın kudsi gıdasıyla ve Nur'un uhrevî taamıyla ve şakirdlerinin iştihasıyla ekmek, su ve hava gibi bu Nurları okuyup yazanlardan binler kişinin imanla kabre girdiği… Risale-i Nurlar, matbaalarda binlerce basılıyormuş. Bu en büyük bayramımızdır. Bu bayram, bütün dünyadaki din kardeşlerimizin bayramıdır.” (Şualar)

Mevlâ’nın bizi affedeceği… cürm ü hataların gideceği, bütün kardeşlerimizin kurtulacağı…ve Üstadımızın, Hocaefendi’nin ümit bağladığı o baharlara…o bayramlara kavuşma ümidiyle, Ramazan Bayramınızı tebrik ediyorum…

<< Önceki Haber [Fikret Kaplan] Ümidin Arefesinde Bir Bayram Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER