[Fikret Kaplan] “Babama ağladığım kadar ağladığım ikinci insan Özal oldu”

Fethullah Gülen Hocaefendi, 12 Eylül İhtilali’nden sonra ülkenin tekrar demokrasi ve güçlü ekonomi çizgisine oturması için çok önemli çabaları olan Turgut Özal’ı hayırla yad eder.

SHABER3.COM

FİKRET KAPLAN- SAMANYOLUHABER.COM

M. Fethullah Gülen Hocaefendi, 12 Eylül 1980 İhtilali’nden sonra ülkenin tekrar demokrasi ve güçlü ekonomi çizgisine oturması için çok önemli çabaları olan Turgut Özal’ı hayırla yad eder. Turgut Özal, darbeden sonra ülkenin başına geçmişti. Ülkenin önünü açması için Allah onu istihdam buyurmuştu adeta. Kaosun her tarafı kuşattığı bir dönemde bazı şeyleri yırtarak bir kısım olumlu şeyler yapmak suretiyle muhit hattında çok büyük iyiliklere vesile olmuştu.
Turgut Özal’ın Orta Asya Gezisi (1993) 
Turgut Özal, Balkanlar’a yaptığı seyahatte oradaki Hizmetleri görmüş ve çok etkilenmişti. Bu geziden döndükten 1,5 ay sonra, 4 Nisan 1993 günü bu sefer bağımsızlıklarını yeni kazanmış beş Orta Asya Türk Cumhuriyeti’ni kapsayan bir geziye çıkma kararı aldı. Özal, Zaman Gazetesi imtiyaz sahibi Alaattin Kaya’yı bizzat telefonla arayarak: “Ben bu geziye sırf Türk okulları için çıkıyorum.” demişti. Özal, bağımsızlıklarını yeni kazanmış Türk Cumhuriyetleri’nde açılan bu Türk okullarını merak ediyordu. Çünkü bu okullar ileride Türkiye’nin dünyaya açılan en önemli kültür ve ticaret köprüleri olacaktı. Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı olarak bu ülkelerde yeni açılan Türk okullarını ziyaret arzusu, o günlerde Fethullah Gülen Hocaefendi’yi en çok mutlu eden olaylardan biriydi. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı olarak Özal’ın yapacağı bu ziyaretin sembolik değeri büyüktü. Özbekistan’da Taşkent ve Buhara’daki Türk kolejlerini ziyaret eden Özal, Türkmenistan’a geldiğinde, Merv şehrinde Sultan Sencer ve Tuğrul Bey’in mezarlarını ziyaret etti. 

Başkent Aşkabad’daki duraklarından biri, Türk kolejiydi. Özal, Türkmenistan Cumhurbaşkanı Saparmurat Türkmenbaşı’yla birlikte sınıfları gezerken, İngilizce sınıfında dört öğrenciye de İngilizce olarak aynı soruyu sordu: “What do you want to be when you grow up?” “Büyüyünce ne olmak istiyorsun?” anlamına gelen bu soruya dört çocuk da “mühendis, öğretmen” gibi değişik cevaplar verdiler. Özal yine İngilizce “What a nice harmony” (Ne güzel bir harmoni) sözleriyle öğrencileri övdükten sonra, Türkmen cumhurbaşkanına “Şu manzaraya bakın” dedi. Türkmen Cumhurbaşkanı, Özal’a “Bu çocuklarımız burayı bitirince üniversiteyi nerede okuyacaklar? ” sorusunu yöneltti. Özal şu cevabı verdi: “Merak etmeyin, bunlar buranın üniversitesini de açarlar. ” Ardından kolej yetkililerine dönen Özal, “Açarsınız değil mi?” dedi ve “Açarız” cevabını aldı. Gerçekten de bu üniversite ertesi yıl, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’ndeki ilk Türk üniversitesi olarak açılacaktı. Okulda yaşanan bu olay, Türkmenistan’daki Türk okullarının sayısında âdeta bir patlama etkisi yaptı. Devlet Başkanı Saparmurat Türkmenbaşı, okul yöneticilerine, “Her eyalette istediğiniz binayı alın, okul açın” dedi.

Turgut Özal, Orta Asya gezisinin Kırgızistan ayağında, havaalanında Bişkek’teki Türk kolejinin öğrencileri tarafından Türk ve Kırgız bayraklarıyla karşılandı. Özal, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Askar Akayev’e, “Bu okulların kefili benim. Bunlar gençlerinizi iyi yetiştirirler” dedi. Ahmed Yesevi’nin doğduğu topraklar olan Kazakistan’da yaşanan manzara da aynıydı. Özal, Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’le birlikte ziyaret ettiği Türk kolejinin defterine şunları yazdı: “Bu okullar Türk dünyasının temel taşlarıdır. ” Başkent Almatı’daki camide Cuma Namazı kılan Özal, camide Kazakların coşkusu karşısında bir konuşma yaptı. Camiden çıkınca, bir kişinin “Türkiye’de kaç Kazak var?” diye sorması üzerine Özal’ın “Birincisi ben olmak üzere Türkiye’de 70 milyon Kazak var” sözleri Kazakları âdeta büyüledi. Zengin bir Kazak doktor, sırf o gün Özal’ı camiden çıkarken gördüğünden, bir cami ve etrafında bir eğitim kompleksi kurdu. Özal onlar için Türk dünyasının lideriydi. Bir Orta Asya ülkesinin eğitim bakanı ellerini gösterip, “Bu elleri Cumhurbaşkanı Turgut Özal sıktı” diyordu.

15 Nisan 1993 günü Ankara’ya dönen Özal, ne yazık ki iki gün sonra vefat edecekti. Özal, Ankara’ya döner dönmez kardeşi Korkut Özal’la görüştüğünde, “Bu okullar müthiş” demişti. Özal’ın vefatından bir süre sonra Fethullah Gülen Hocaefendi ile görüşen kardeşi Korkut Özal, “Okullar Turgut Bey’i fethetmişti” dedi. Özal, Sovyetler’in yıkılmasından sonra Türkiye’nin önünde “hacet kapıları” açıldığına inanıyordu. Özal’a göre böylesine tarihi fırsatlar bir milletin önüne ancak bin yılda bir gelirdi. Türkiye bu fırsatı mutlaka değerlendirmeliydi, bu aynı zamanda Türkiye’yi büyük devlet yapacak şeydi. Özal’ın bu gezisi hemen sonuçlarını verdi. 1993 yılına gelindiğinde yurt dışındaki Türk okullarının sayısı 71 iken, aynı yılın sonbaharında 1993-94 öğretim yılında 106’ya yükseldi. Ve her biri Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinden mezun 500 civarında genç, bu okullarda öğretmen ve belletmen olarak görev yapmaya gönüllü olarak talip oldu.

Hocaefendi: “Babama ağladığım kadar ağladığım ikinci insan Özal oldu” diyor. Özal’a karşı olan sevgisinin temelinde, Özal’ı inancında çok samimi bulması vardı. Onun gözünde Özal, engin bir imana sahip ve manevi değerlere sonuna kadar bağlı bir devlet adamıydı. Nitekim Özal hastanede yatarken ve yanında büyükelçiler varken doktoru Cengiz Aslan’a dönerek, “Cengiz kıbleyi bul da bir namaz kılayım” demişti. Öte yandan Özal, ne zaman sıkıntılı bir anı olsa, Hocaefendi’ye haber gönderiyor, “Hocama söyleyin bana dua etsin, duaya çok ihtiyacım var” diyordu.

Özal’ın Türk Cumhuriyetleri devlet başkanlarının hepsine, “Bu okulların kefili benim” demesi Hocaefendi’yi oldukça etkilemişti. Özal, “okullara kefilim” diyerek 70 milyonluk Türkiye’nin başındaki kişi olarak kendini ortaya koymuştu. O seviyedeki bir insanın yapabileceği en büyük iş buydu. İlk defa bir devlet adamı, bu düzeyde meseleye sahip çıkmıştı. Özal’ın Ankara’daki ve İstanbul’daki cenaze törenlerine katılan, cenaze arabasının arkasında halkın içinde saatlerce yürüyen Hocaefendi, Özal’ın cenazesinin İstanbul’daki anıtmezara konulmasında hazır bulundu. Hocaefendi, 1990’da Adnan Menderes ve iki arkadaşının İmralı’daki mezarlarının nâkil törenine de katılmıştı.

Hocaefendi’ye göre, Tanzimat Dönemi’nden beri yapılamayan pek çok işe el atan Turgut Özal’ın cenaze törenine Türk halkı, İstanbul’da yeri delercesine katılmalıydı. 22 Nisan 1993 günü Fatih Camii’nde başlayan ve Topkapı’daki anıtmezarda sona eren törene katılım büyük olmasına rağmen, daha da büyük olmalıydı. Çünkü o, Çankaya Köşkü’nü halka açan cumhurbaşkanıydı. Bu yüzden Hocaefendi, “Turgut Özal, Allah’a yürürken Türk milleti ona borçluydu. Turgut Özal hepimizden alacaklı olarak Allah’a yürüdü” diyordu.
Hocaefendi, Orta Asya gezisinden geldikten sonra kendisiyle görüşmek isteyen ancak iki gün içinde vefat eden Özal için verdiği ölüm ilanında, ondan “büyük düşünce ve devlet adamı, sivil cumhurbaşkanı” olarak söz ediyordu. İlandaki Özal, Müslüman Türk dünyasının ümidi olan bir devlet başkanıydı. Hayatı boyunca yüksek gayeler arkasında koşmuş, hep ufuklu yaşamış ve yaşadığı gibi Türk milleti için bir “yitik” olarak Allah’a yürümüştü.

Rus subay: Çok şey hayal edebilirdim. Ama günün birinde bir Türk takımını tutacağımı asla hayal edemezdim
Turgut Özal’ın takdir ettiği bu okullar sonraki günlerde insanların huzur ve barış içinde yaşaması adına daha güzel Hizmetlere vesile olacaktı… Kırgızistan’da yaşayan ve çocuğunu buradaki Türk okuluna gönderen üst rütbeli bir Rus subayın sözleri bunu çok net ifade ediyordu: “Tarihi düşmanlıklar geçmişte kaldı. Dünya değişiyor. Ben bu okulları takip ediyorum. Çocuğumun da buradaki kaliteli eğitimden ve terbiye sisteminden yararlanmasını istiyorum.” Çocuğu Türk okulunda okuyan ve Galatasaray futbol takımını tutan albay rütbesindeki Rus subay ise: “Çok şey hayal edebilirdim. Ama günün birinde bir Türk takımını tutacağımı asla hayal edemezdim” diyordu. Rus çocuklarla birlikte, demir perde altında 70 yıl kalan Azeri, Kırgız, Türkmen, Kazak çocukları Türk kolejlerindeki evrensel eğitim sistemiyle küresel dünyaya entegre eden şey, samimi insanların fedakarlığı, adanmışların gücüydü.

Asr-ı Saadette sahabelerin canları ve mallarıyla nasıl fedakârlıkta bulunduğunu bilmeyenler Hizmet hareketine gönül verenleri de anlamakta zorluk çekiyorlar. Hayatı sadece bir menfaat dünyası olarak algılayanların, başkası için yaşamanın ne demek olduğunu anlamaları mümkün değil tabii ki. Ama, kaosun her tarafı kuşattığı bir dönemde ülkenin önünü açan Turgut Özal, Hizmetleri çok iyi anlamıştı.
‘Merhum Turgut Özal belki yirmi yere mektup yazdı, devletin zirvesindeki bir insan. Başbakan iken bunu yaptığı gibi, cumhurbaşkanıyken de bunu yaptı. Şimdi devletin başındaki, zirvesindeki bir insan "Ben bu işin kefiliyim, ben bu işin arkasındayım, bir sorumluluğu varsa bu mesele bana râcîdir" diyorsa, o zaman devlet kim? Devlet ona sahip çıkıyor. Devlet kendisine alternatife mi sahip çıkıyor?’ Ruhun şad olsun, unutulmadın, unutulmayacaksın…
<< Önceki Haber [Fikret Kaplan] “Babama ağladığım kadar ağladığım... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER