MEHMET ALİ ŞENGÜL - SAMANYOLUHABER.COM
Feyizli ve bereketli bir dünyadan...
Onlar civanmerttiler, yiğittiler ve vefalıydılar, muvazene unsuru, dengeli, adaleti ve ahlak-ı peygamberiyeyi ve ahlak-ı kur’aniyeyi temsil ediyorlardı. O dünyanın insanları, zalime geçit vermiyor, mazlumu korkutup ezmiyor, herkese adaletle muamelede bulunup huzur ve güven telkin ediyorlardı. Yetimlerin, gariblerin ve mazlumların haklarını ararlar onlara sahip çıkarlardı. Onlar yuvaları yıkmaz, ocakları söndürmez, aileleri parçalayıp birbirlerine hasret bırakmazlardı.
O dünyanın insanları centilmendi, nazik ve nazifti. Rüzgarlar, fırtınalar ne kadar sert ve muhalif eserse essin, insanlar ne kadar gayz, kin ve nefretle muamelede bulunursa bulunsun, onlar zalimane muamelede bulunmazlar, adalet ve itidali elden bırakmazlar, kaba, haşin davranmaz ve sevgiyle, şefkatle ve merhametle muameleyi insanlık hizmeti ve ibadet niyetiyle yaparlardı.
Dine, Kur’an’a o derece saygılıydılar ki, Kur’an-ı ezberleyen bir çocuğun, yetmiş seksen yaşındaki neneler dedeler dahi, Kur’an’a saygısızlık olur diye o hafız çocuğun önünü kesmezlerdi.
Gün geldi, zaman başkalaştı, insanlar ölümü ve hesabı unutur oldular. İnsalara hizmet ve yardım etme yerine, başkalarının elinde olanlara göz dikmeye ve el koymaya başladılar. Hazreti Üstad’ın, ‘Her günahta küfre giden bir yol vardır‘ ifadeleriyle, Allah’u alem anlatmak istediği gerçekte budur.
İnsanlar kendilerini yaratan Allah’tan, onun tayin buyurduğu yanıltmaz ve yanılmaz rehber olan Efendimiz’den (SAV) ve Kur’an ruhundan uzaklaşmaları neticesinde; şeytana ve nefsi emmareye mağlup olarak, ölümle sona erecek dünyanın fani lezzetlerine esir düşerek faziletten, feyiz ve bereketten de mahrum hale gelmeye başladılar.
Kalpte iman nuru ve ışığı sönünce, duygular o ışıktan mahrum kalıyor. Basiret körlenincede basar da görmez hale geliyor. Allah’ın kudretinin mühürleri ve rahmet eserleri bulunan ve göz kamaştıran harika sanatları karşısında, “insan ne güzele takılıyor“ ve “ne güzel yaratılmıştan mahrum kalıyor.“
Bir sanatkarın yapmış olduğu cansız resimlere hayranlık duyan, büyük paralar verip satın alan, ve onu evinin salonuna asan insanlar, dünya birleşse, tirilyonlar yatırım yapsa, fabrikalar kursa Allah’ın yarattığı bir çiceği, konserve edilmiş rengi tadı güzelliği ayrı bir meyveyi, yaratmaya muktedir olamazlar.
Bugün insanların büyük çogunluğu bu gerçekleri ve hakikatleri gördüğü halde, beşerin ekserisi bu hakikatlerden mahrum yaşamaktadırlar. Kur’an-ı mucizul beyanda; Rum suresi 50. ayette Cenab-ı Hakk: “ İşte bak, Allah’ın rahmetinin eserlerine! Ölmüş toprağa nasıl hayat veriyor! İşte bunları yapan kim ise, ölüleri de O diriltecektir. O, her şeye hakkıyla kadirdir.“ buyurup, dikkatleri celbetmektedir.
Bakara sûresi 164. ayette ise Cenab-ı Hakk: “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün sürelerinin değişmesinde, insanlara fayda sağlamak üzere denizlerde gemilerin süzülüşünde, Allah’ın gökten indirip kendisiyle ölmüş yeri canlandırdığı yağmurda, ve yeryüzünde hayat verip yaydığı canlılarda, rüzgarların yönlerini değiştirip durmasında, gökle yer arasında emre hazır bulutların duruşunda, elbette aklını çalıştıran kimseler için Allah’ın varlığına ve birliğine nice deliller vardır.”
Zerreden Küreye kadar bütün varlıklar, aylar, güneşler ve sistemler ve bahçedeki açan harika ve rengarenk sanat eseleri güller, ecirna diyerek hal diliyle Allah’ı zikreden küpeliler, harika kokusuyla ben de varım diyen karanfiller bizi görmüyor ve okumuyorsunuz diye, bize Sani-i Hakikiyi hatırlatmaktadırlar.
Birkaç asırdan bu yana dünyanın denge ve muvazene unsuru olan bu ruhu insanlarda öldürdüler. Bu ruhu gönüllerde, aile ve toplumda yeniden ihya etme adına her türlü sıkıntılara karşı göğüs geren, peygamberane tavır ve davranışlarıyla hayatlarını tanzim eden ruh mimarları, gönül insanları; hayatlarını ortaya koyarak şakilerin, zalimlarin, ihanet şebekelerinin acımasız tuzaklarına karşı, “talattuf“ ruhuyla muhtaç gönüllere; hakikatleri, kavli leyyinle duyurmak, anlatmak ve gelişen dünya şartlarına ilim ve tekniğe muhalefet etmeden ‚iğneyle kuyu kazıyor gibi, bir bir kalp ve akılları ikna ederek, yeni bir dünya kurmayı Allah’ın izniyle başarmış ve bizlere emanet etmişlerdir.
Kehf sûresi 19. ve 20. ayetlerde: “...birde gâyet nâzik ve tedbirli davransın, varlığınızı ve bulunduğunuz yeri sakın hiç kimseye hissettirmesin.“ “Çünkü onlar sizi ellerine geçirirlerse, ya taşa tutar, yada kendi dinlerine döndürürler, bu takdirde de ebediyen felah bulamazsınız.“ ferman buyurulmaktadır. Tehlike arzeden yollarda temkinli ve dikkatli yürünmesi tavsiye edilmektedir.
Ne var ki, böylesine yaratılış gâyesine uygun ve fıtratı beşere muvâfık bu hizmeti, ölümle sona erecek yalancı cennetlerine mâni görenler; bu dünyada yaşamakta olduğumuz cennet hayatımıza engel olurlar korkusuyla hazmedemeyip, milyonlara bâliğ hayrul halef nesillerin yollarını kestiler ve bunlara destek olan fazîlet abidesi bütün ailelerin mamelekine el koyarak ocaklarını söndürdüler ve ilim irfan yuvalarına el koyarakta işlerini bitirmeye çalıştılar.
Ecdadlarının kanıyla kazanılan ve neşet ettikleri ülkelerinde yaşama hakkından mahrum bırakılan bu insanların yuvalarını dağıtıp, âile fertlerini birbirine hasret bıraktılar. Nice çocukların nehirlerde ölmelerine sebep olup, evlat acısıyla anne babalarının ciğerlerini yaktılar. Nice anne babalarda deniz ve nehirlerde boğularak yavrularını göz yaşlarıyla sahipsiz ve yetim bıraktılar.
Bütün bunlara sebebiyet veren, Allah’ın kalplerinden şefkat ve merhameti alıp, gönüllerini gayz, kin ve nefretle doldurduğu zâlimler, ihânet şebekeleri “işlerini bitirdik” diye sevine dursunlar. Allah’ın izniyle ümitleri gırtlaklarında kalacaktır. Çünkü din Allah’a aittir. Ona sahip çıkanları Allah koruyup muhafaza edecektir.
“ Ümit şehsuvarı Hz.Üstad; “ Ümit var olunuz şu istikbal inkılabatı içinde en gür sadâ islam‘ın sadâsı olacaktır.“ İfadeleriyle ümit verip önümüzü açmaktadır. İmanlarıyla uyanan, Allah’a gerçek mânada söz verenler, biiznillah dünyanın kaderine , kıyamet kopmadan bir kere daha vaziyet edeceklerdir. Yani İslam’ın ses ve soluğunu sevdireceklerdir inşaallah.
Birgün, bugünün zalimleri ve ihanet şebekeleri Allah huzurunda zerre kadar hayır ve şerrin hesabını vermek üzere bu dünyayı terk edip gideceklerdir. Allah’ın vadettiği o güzel günler geldiğinde, kimbilir onların nesillerinden de islamın ve imanın nurundan istifade eden, ahiretlerini kurtaran, keşke ecdadımız bu güzel dine, bu güzel ahlaka karşı çıkmasalar, günaha, küfre bulaşmasalardı diyerek hayıflanacaklar ve onlar adına nedamet duyacaklardır. İşte mü’minler bugünlerin ve bu nesillerin hatırına bugün kendilerine yapılan her türlü işgence, çile ve ızdıraba katlanmaktadırlar ve katlanacaklardırda.
Allah’ın izniyle bizler masumları, aldatılanları kurtarabilmek için, devrilmeden dayanarak, kararlı durup atalete düşmeden, adil olup zulmetmeden, vefa ve sadakatle, ihlas ve samimiyetle, hangi din, dil ve renkte, hangi milletten olursa olsun, Allah’ın bizim gibi yarattığı insanlarla aynı gemide olduğumuzu unutmadan, ortak değerlere saygılı olarak yaşamaya devam edeceğiz ve etmeliyiz.