Gülen, “Askeri müdahaleye hiçbir zaman olumlu gözle bakmadım. Demokrasi bu yöntem ile sağlanmaz” dedi.
New York Times’dan Stephanie Saul’ün, “Türkiye’deki bu girişimde size takip çevrenizin bir rolü oldu mu” sorusuna Fethullah Gülen Hocaefendi, “Ben takipçilerimi bilmiyorum aslında. Yapılan şeyden dolayı sempati duyanlar olabilir. Ben tüm samimiyetimle söylüyorum takipçilerimin yüzde birini bile tanımam, takipçilerimi tanımam ki rolleri var mı bileyim. Birine alerji duyan kişiler bu nedenle başkalarına sempati duyabilir. Bu CHP olabilir, MHP olabilir, siz olabilirsiniz, ben olabilirim” diye cevap verdi.
Financial Times’ın, “Bazı medya organlarında bu olayı esasında Erdoğan’ın askeriye içindeki gücünü arttırmak için böyle bir senaryoyu uygulamaya koydurduğuna dair yorumlar var. Siz ne düşünüyorsunuz” sorusuna Fethullah Gülen, “Bu bir senaryo demek bir mümin için yalan olur, iftira olur. Ama bazıları öyle bir yorumda bulunur ki geçmişte yaşananlara göre yorumda bulunurlarsa ben ona bir şey diyemem. Daha önce yaşanmış olaylardır bunlar. Çoğu zaman dünyada liderlerinde kendilerine göre muhalif çıkarmaları olmuştur, suikast teşebbüslerinde bulunmaları da olmuştur ama kalkıp bundan dolayı bunlar bu işi yaptı demek başkaları gibi bizim iftiraya düşmemize sebebiyet verir. Ben de öyle bir şeyden Allah’a sığınırım” dedi.
Sky News’ın, “Bu sabah Dışişleri Bakanı Kerry sizinle alakalı, ‘Bizden bir iade istemi olmadı. Bu konuda bir kanıtları varsa getirsinler bakalım’ dedi. Sizin bu konuda yorumunuz var mı” sorusuna Hocaefendi, “Daha önce böyle istekler oldu aslında. 17 Aralık, 25 Aralık hadisesi nedeniyle yine taraftarları yaptı dediler. Ben o konuda da söyleyeyim, yeminle içlerindekilerin binde birini tanımam. Ama onlar beni tanıyabilirler, dünyada da tanıyanlar var haddim olmayarak. Tanınacak bir insan değilim, sıradan bir insanımdır. Ama ektiğiniz şeyler, yazdığınız çizdiğiniz şeyler, bazen de bir takım arkadaşların yaptıkları şeylerde siz de içinde bulunduğunuzdan dolayı, size mal edilmesi nedeniyle tanınabilirsiniz. Yani sizi tanımış olabilirler. Adliyedekiler, emniyettekiler böyle tanımış olabilirler. Ben buradaydım o zaman. Kanaati acizanem, evvela askerleri emniyetçiler ile dertest ettirdiler, sonra adliyeciler ile onları mahkum ettirdiler. Zannediyorum askeri vesayet altına aldılar. O mesele bittikten sonra bu defa, tam onlar gibi düşünmeyen, biat etmeyen, bir yönüyle vaat ettikleri şeyler açısından demokrasi, insan hakları, Avrupa Birliği dediler. Ben referandum zamanı buradan arkadaşları teşvik ettim. Bu yönlerinden dolayı yanlarındaydık. Ancak onlar yanlarında kendileri dışında yanlarında birini istemedikleri için sonradan size yakın emniyetçiler, adliyeciler bu işi yaptılar dediler. 17 – 25 Aralık hadisesini sanki cemaat yapmış gibi gösterdiler. Aslı astarı yoktu. O da bir iftiraydı. Biraz önce onlara hakkında iftiradan sakındığım gibi, bu iftirayı da aynı çirkinlik ile karşılıyorum” dedi.
New York Post’un, “Bir sizin buradaki günlük güvenliğiniz açısından endişeniz var mı? İki demokrasinin Türkiye’deki geleceği açısından endişeniz var mı” sorusunda Fethullah Gülen Hocaefendi, “Buradaki emniyet açısından sorunum yok. Önceden ufak binada kalıyordum, sonradan yangın ihtimaline karşı uyardılar, FBI’da birini de yakaladı galiba. Burada orman içinde kalmış bir şeyler yapmak için. Orada mütevazi bir yerim vardı. Burada da kendi dünyama göre bir odam var. Türkiye’deki demokrasi endişesi, şu anda o nurlu ufukları açık, engin düşünen insanlar, kendi objektiflerinden, kendileri değerlendirdikleri zaman Türkiye’de demokrasi var mı yok mu buna kendilerinin cevap vermesini isterim. Ben seneler önce bir panelde ‘demokrasi’ dedim. Ben bugün mevcut iktidarı intizam eden o gazeteler tarafından taarruza maruz kaldım. ‘Demokrasi geriye dönüşü olmayan bir vetiredir esasen’ dedim. Cumhuriyete de öyle baktım. Onlardan evvel cumhuriyetçi olduğumu söyledim. O zaman cumhuriyetin ve demokrasinin aleyhindeydiler. Laikliğin de aleyhinde konuşuyorlardı. Fakat o mevzuda vahitleri bulundukları için biz de belli ölçüde muhakkakten sevenler, sayanlar oylarını o istikamette kullanmışlardı. Ama şu anda Türkiye’de demokrasi var mı yok mu? O demokrasinin gelecek için vaat ettiği şeyler nelerdir? Bunların cevabını o nurları engin ufuklarına bırakıyorum” şeklinde cevapladı.
İngiliz Guardian gazetesinin ise, “Dün darbe teşebbüsünün başarılı olduğu gibi göründüğü bir an oldu. O an ülkenize dönmeyi düşündünüz mü? Bu darbe teşebbüsü başarılı olsaydı ülkenize döner miydiniz? Biliyoruz ki vatanınızı özlüyorsunuz” sorusuna Gülen, “Özlüyorum ama gerçek o ki, çoğu zaman içimden burada kalmak geçiyor. Asude iki senedir bu binadan dışarı çıkmadım. İnzivada yaşıyorum. Bana fazla ilişmiyorlar. Dolayısıyla insanın hürriyetine ilişilmemesi, hürriyet çok önemlidir insan için, belki Hürriyet insan demek. İslam hukuk sisteminde de, modern hukuk sisteminde de korunması gereken 5 – 6 şey var, bunlardan bir tanesi hürriyettir. Kendimi burada hür hissettiğimden dolayı darbeler görmüşüm, askeri darbelerde tavzif görmüşüm. Dolayısıyla da 28 Şubat hadisesi olduğu zaman buradaki Meyo Kliniği’ne tedaviye gelmiştim. Sonrasında Haziran fırtınası oldu, kıyamet kopardılar o mahkemeden beraat etmiştim. O zaman ortada kaldım. Burası da temiz bir yer, çevrede de temiz insanlar var, bende burada bir iki arkadaş ile öyle kalakaldım işin doğrusu. Ancak sıla hasreti, vatan sevdası, kaldığım yerler, onları özlemiyor değilim. Fakat insan hür iradesi ile bir şeyler yapacağı yerde kalmayı tercih eder herhalde. Mülasam da ona bağlı devam ediyor. Sonra ikincisi, darbe yapanlar beni hep tazyik ettiler, preslediler. Bunların da aynı şeyi yapmayacağını nereden bileyim. Gittiğim zaman aynı insanlar derdest edebilirler. Güvenli olmaz. En yakın olan insanların bile fazla alternatife tahammüle yoktur. Haset ve kıskançlık dediğimiz şeyler, bazen küfrün ötesinde, dalaletin ötesinde insana kötülükler yaptırır” dedi.
Fethullah Gülen Hocaefendi kendisine yönelik, “Bir zamanlar müttefikiniz ve dostunuz olan Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Türk halkına göndermek istediğiniz bir mesajınız var mı” sorusuna, “Erdoğan benim mesajımı kabul etmez. Onu hakaret sayar. Zaten daha işin aslı astarı belli olmadan, neyin ne olduğu ortaya açıkca çıkmadan, ben kendim dinlemedim de dinleyen arkadaşlar naklettiler, meseleyi bize fatura etmek suretiyle acı acı konuşuyor iki gündür. O yüzden en iyi mesajlarımı bile hüsnü kabule yanaşmayacağını düşünüyorum. Hakkında hep Allah’a, ona da bana da istikamet versin diye duada bulunuyorum. Türk halkına söyleyeceğim ise şu olur, biz askeri darbelerden, 27 Mayıs’da daha askere gitmemiştim, Edirne’de bir camide imamdım o zamanlar. O darbeyi de yedim. 12 Mart muhtırasında da aldılar içeriye. O zaman mahkemede aklandım. Sonra 12 Eylül’de, 6 sene kadar takip ettiler ardından takipsizlik verildi. Yine 28 Şubat’ta işte burada Haziran fırtınası diyeceğimiz olayda, Nuh Mete Yüksel dava açmıştı, burada, New Jersey’de gittim bir savcıya ifade verdim, ondan da beraat ettim. Yargıtay o mevzu da onayladım. O açıdan darbelerden hep darbe yemiş biri olarak, Türk toplumunun darbelere sıcak bakmaması tavsiyesinde bulunabilirim. Darbeler ile demokrasinin gelmeyeceğini, cumhuriyetin korunamayacağına, Türkiye’nin dünya ile entegre olamayacağına inananlardan biriyim. Bu açıdan da, şahsen hep darbelere karşı oldum. Fakat bildiğiniz gibi terminolojide de darbe farklı şekillerde kullanılmaya başladı. Hani birileri hakikaten o suistimalatı, irtikabı, ihtilası, rüşveti falan yapmıştı, yapmamıştı o beni alakadar etmez, muhakemelerim mevzu fakat öyle bir konuda üzerilerine giden adliyecilere ve emniyetçilere de darbeciler dediler. Orada da meseleyi bize mallettiler yani. Bu türlü darbenin de aleyhindeyiz. Kimseye karşı öyle bir darbe yapılsın, onu da istemeyiz” cevabını verdi.
Hocaefendi, “Bu teşebbüsten sonra ABD hükümetinden size veya yakınlarınıza bir mesaj geldi mi” sorusunu “Hayır, öyle bir şey olmadı” diyerek cevapladı.
“Her zaman şiddete ve teröre karşı durdunuz. İslam alimleri içinde de bu konuda hep başı çektiniz. Hizmet gönüllüleri de mallarına el kondu, çok ciddi suistimallere maruz kaldılar ama bir insana bile kötü söz söylemediler. Üç senelik bir süreçten sonra böyle bir şiddet ile suçlanıyorlar. Acaba Hizmet Hareketi’ni terör ve şiddet ile yan yana göstermek için bu durum kullanılmış olabilir mi” sorusuna ise Fethullah Gülen Hocaefendi, “Zannediyorum daha evvel bahsettiğim gibi bir hazımsızlık var. Sempati duyan insanların dünya çapında yaptıkları önemli bir iş var. Yoksa ben de hayranlık ile seyrettim, böyle SS’ler gibi bazı müesseselerin basılması, Hitler’in adamlarının yaptıkları gibi bazı müesseselere girilmesi, kapıların kırılması, hakaret görülmesi televizyonda seyrettim. Takdir ile karşıladığım bir şey oldu, oradaki arkadaşların bir teki bile sesini yükseltmedi. Başkalarına o türlü şeyler yapılsaydı, onlara yapılsaydı, onlara ait medyadan birisine yapılsaydı kıyamet koparırlardı. Nitekim Hürriyet gazetesindeki bir adamı dövdüler, tartakladılar. Gazeteyi bastılar. Başka bir yayın müessesinin bayrağını indirdiler aşağıya. Orada toplandılar, bağışlayın, yuhaladılar. Ancak orada burada görünenlerin onda biri bile olmadı. Öğretmen kadınlar, hekimler, belki hamile, belki çocuğu kucağında götürürlerken, ne kendileri tarafından ne beyleri ne kardeşleri tarafından onlarla aynı çizgiyi paylaşan kişiler tarafından olumsuz bir çizgi olmadı. Bu da yürünen yolun doğru olduğunu gösteriyor. Ben şahsen takdir ile karşıladım. Ve zannediyorum o mezalim devam ediyor, o baskılar devam ediyor. Belli bahaneler ile, kuvvetli şüphe gibi hukuk literatüründe olmayan bahaneler ile derdest edilip götürülürken gülümsediler. Hapislere girdiler, bu da milletimizin karakterli insanlar olduklarını gösterdi. Yani çok karakterli insanlar. Tarihin sayfalarına döküldüğü zaman o taraf bu taraf, analizler yapılacaktır, kimin ne olduğu ortaya çıkacaktır. Şunu da açıklamakta yarar var belki, bu baştaki zat ile iki kez görüştüm. Biri parti kuracağı zaman yanıma geldi, ‘Necmettin Erbakan’dan ayrılacağım. Samimi bir Müslüman görünümünde olduğu için ben de o zatı tamamen karşısına almamasını, aynı zamanda temkinli davranmasını, Türkiye’de hala askeri vesayet var, temkinli olmasını, ona güvenerek söyledim. Unutmuşum ben, 20 senelik mesele bu. Benden ayrılırken, asansör biri ile iniyor, yanındakine önce bunların hakkından gelmek lazım demiş. Yani ta 20 sene evvel kendilerinin dışında her hangi bir hareket, cereyan, insanları Cennet’e, iyiye, güzelliğe götürecek bir hareket dahi olsa, yanlarında olmasını hazmedemediklerini sonradan bana söylediler. Daha sonra bu hislerini içlerinde tutuyorlarmış. 17 – 25 Aralık hadisesinde ki, bu meselenin aslı bazı şeyler çalma, rüşvet alma, gecekondudan gelip böyle saraylar yapmak, beş on yerde evler yapmak… Ben bunları bilmiyordum. Medyaya düşünce gördüm bunları. O montaj, dublaj dedi. Başkalarının elinde de bunlar var. Onları yapan insanları da bizden görerek, onlara karşı darbe yapılmış olarak gördüler. O vakit ne yapalım edelim bunları terör örgütü içerisinde gösterelim dediler. Bunu güvenlik konseyinde imzaladılar, dünyanın başka yerlerine de dosyalar halinde gönderdiler. Mahşeri vicdanının buna inanacağını sanmıyorum. Onların yaptıkları belli. Bu insanların yaptıkları belli. Ben burada bile bir sürü okul olduğundan bahsediyorlar, bir tanesi inşaat halindeyken götürdüler, gezdirdiler. Birine gitmedim yani öyle. Görünmeden hoşlanmayan bir tipim. Ancak konuştuğunuz, yazdığınız şeylerden ilham alan kişiler, buna layık mıyım değil miyim onu Allah bilir, yaptıkları şeyler yapıyorlar. Fakat bu hazmedilemiyor. Kendileri dışında başka kimseyi hazmedemiyorlar. Bu Cennet’e götürme hareketi olsa bile tahammülleri olmadığı için sizi değişik namlar ile karalamak istiyorlar. Bu durum da onların hazırladığı bir senaryo mu, bir jaluzi aralığından bakmak gibi bir şey, kapı aralığı demiyorum da yani ihtimal. Mülahaza dairesi açık” diyerek cevap verdi.