VOA'dan Hilmi Hacaloğlu'nun haberine göre, 2021 yılının son dört ayında beş puanlık faiz indirimiyle politika faizini yüzde 14’e çeken Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası 2022 yılının ilk üç ayında olduğu gibi FED’in ilk faiz arttırımından sonraki Para Politika Kurulu toplantısında da faizi sabit tuttu.
Ekonomistler 20 gün sonra toplanacak Para Politika Kurulu’nda bir artışın gündeme gelmesini mümkün görmüyor. Ancak FED kararının ilk etkileri Amerikan doları/Türk lirası kurunda görüldü. Çarşamba günü 14,79 lira olan kur FED kararı sonrası yükselişe gelerek haftayı 15 liranın hemen eşiğinde 14,95’ten kapattı.
‘‘Çok ciddi bir yabancı sermaye girişi olmazsa kur üzerindeki baskı artacaktır’’
FED’in faiz arttırımının süreceğine dikkat çeken ekonomist Özlem Derici Şengül, Amerikan Merkez Bankası’nın bu tutumuna paralel olarak dolardaki yükselişin de süreceğini söyledi.
VOA Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan Şengül, ‘‘Bu karar tabii Türkiye’ye olumsuz yansıdı. Aslında uzunca bir süredir dolarda bir artış bekliyorduk. Ancak realize olması biraz zaman aldı. Merkez Bankası döviz müdahaleleri ile Türk lirasını belli bir seviyede tutmayı başarmıştı. Son karar ile birlikte yukarı yönlü hareketin başladığını görüyoruz. Çeşitli enstrümanlarla dövizi baskılama politikasının sürdürülemez olduğunu savunuyoruz. Nereye kadar savunabilir Merkez Bankası? Ancak unutulmasın Türkiye’nin rezervleri yeterli değil. Üstelik hala çok kırılgan. Çok ciddi bir yabancı sermaye girişi olmazsa kur üzerindeki baskı artacaktır. Ben dövizdeki bu yükseliş hareketinin bir öncü hareket olduğunu düşünüyorum. FED 50 baz puan artışa devam edecek. Turizm gelirleriyle bir miktar rahatlama yaratacak ama bunun kuru düşürme ya da enflasyonu düşürme etkisi pek olmayacak. Ben yıl sonunda dolar kurunun 18-19 lira aralığında olacağını tahmin ediyorum’’ dedi.
‘‘Yüksek enflasyon, yüksek kur, yüksek bütçe açığı ile karşı karşıya kalma riskimizi çok muhtemel görüyorum’’
Merkez Bankası son güncelleme ile yıl sonu enflasyon hedefini yüzde 42,8’e çıkartmış olsa da Özlem Derici Şengül, Perşembe günü açıklanan yüzde 69,97 enflasyondan sonra 2022 yılını yüzde 40’larda kapatmanın mümkün olmadığı görüşünde.
Şengül, ‘‘Yaz sonrası sonbaharla birlikte yüksek enflasyon, yüksek kur, yüksek bütçe açığıyla karşı karşıya kalma riskimizi çok muhtemel görüyorum. Tek pozitif ihtimal Rusya-Ukrayna savaşının sona ermesi. Bu savaş barışla sonuçlanırsa o zaman pozitif etki olur. Ama bana kalırsa bu en fazla yüzde 51 ihtimal. Ben kur ve faiz ve makro ekonomik görünüm bakımından son çeyreği tehlikeli buluyorum. Yıl sonunda enflasyonun yüzde 54-yüzde 60 aralığında olmasını bekliyorum. Bu yıl bir faiz artışının Merkez Bankası’nın gündeminde olmasını mümkün görmüyorum ’’ diye konuştu.
‘‘Çin ve Japonya dışında faizi yükseltmeyen bir kahraman biz kaldık’’
Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Cem Başlevent de faiz indirimini gerçekçi bir senaryo olarak görmüyor. Ancak hükümetin enflasyonla ilgili sözlerinin havada kaldığının da altını çiziyor.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Profesör Başlevent, ‘‘FED’in kararından sonra dünyada borsalar zorlanacak. Gelişmekte olan piyasalara para akışı azalacak hatta çok yavaşlayacak. Biz de bundan etkileneceğiz. Cumhurbaşkanı Erdoğan Ocak ayında ‘enflasyonu indiriyoruz’ dedikten sonra enflasyon önce 54’ü aştı şimdi 70’e dayandı. Hazine Bakanı da Ocak’ta pik yapacağını iddia etmişti. Ondan sonraki üç ayda pik yapmaya devam etti. Şimdi buna rağmen faizi yüzde 14’te tutuyorlar ve indirim de gündemde değil. Bizden başka iki ülke faize dokunmuyor. Biri Çin diğeri Japonya. İkisi de bambaşka hikayeye sahipler. Bunlar dışında faizi yükseltmeyen bir kahraman biz kaldık. Bu faiz oranının konut sahiplerinden başka kimseye faydası yok. İhracatçı rahatsız, esnaf ve sabit gelirli de öyle. Kredili ev almak isteyen de borcu olan genç de mutsuz. Doların biraz değer kazanmasına izin verilmiş de olabilir çünkü kur korumalı mevduata gelenin de birkaç kuruş kazanması gerekir. Ancak enflasyon korumalı tahvil çıkartma teşebbüsünden de anlaşılıyor ki dövizin yeni bir enstrümanla hareket kabiliyeti kısıtlanmak isteniyor. Tabii bu enstrüman hemen devreye girmez çünkü yüksek enflasyonda Hazine üzerinde ağır yük olur. Bu ürünü çıkarmak için aylık yüzde 1-2’lik enflasyonu bekleyeceklerdir’’ dedi.
‘‘Türkiye’deki şirketlerin ve bankaların borç çevirmeleri için dış finansman ihtiyacı artacak’’
2006-2011 yılları arasında Merkez Bankası Para Politikası Kurulu üyeliği ve Başkan Yardımcılığı görevinde bulunan eski AKP milletvekili ve Gelecek Partisi kurucusu İbrahim Turhan, FED’in faiz kararlarının şirketlerin ve bankaların dış finansman ihtiyacını büyüteceğini ancak bununla beraber Merkez Bankası’nın faiz politikasında bir değişikliğin sözkonusu olmayacağını dile getirdi.
VOA Türkçe’nin konuştuğu Profesör Turhan, ‘‘Türkiye’deki şirketlerin ve bankaların borç çevirmeleri için dış finansman ihtiyacı artacak. Çünkü çevrilmesi gereken borç stoku var. Bunları ödemek için yüksek maliyetli yeni borçlanmalar olacak. En son Hazine beş yıl vadeli 2 milyar dolarlık borçlanmayı yüzde 10 civarında bir maliyetle gerçekleştirdi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ise bunun da 2,5 puan üzerinde bir maliyetle karşılaştı. Zorlaşan finansman koşulları kur üzerinde oluşacak ilave baskı olarak da hissedilecek. Peki şu anda ekonomi yönetimi ne yapmak istiyor? Sonbahardan sonra ekonominin düzeleceğine olan inançları nedeniyle kendilerini oraya atmaya çalışacaklar. Neden sonbahar? Çünkü turizm gelirleri, ihracat artışı, buna ek olarak gelişmiş ekonomilerdeki yüzde 8-9 enflasyonun 5'lere düşmesi, petrol fiyatının daha fazla artmayacağı, 2023’teki resesyon senaryoları kapsamında emtia fiyatlarındaki zayıflama sayesinde bir rahatlama olacağı düşünülüyor. O güne kadar da ellerinden geleni yapacaklar, buna 3 milyar dolarlık döviz rezervini de yakmak da dahil’’ dedi.
‘‘Bu koşullar altında bir erken seçim beklemek gerçekçi olmaz.’’
Profesör İbrahim Turhan bu ekonomik görünümde baskın seçimi de imkansız görüyor.
‘‘İlk dört ayın dış ticaret açığı 32,5 milyar dolar oldu. Bu geçen yıla göre çok belirgin bir artış. Bunda emtia fiyatların artmasının da ihracatın ivme kaybetmesinin de etkisi var. Bu açık bu hızda devam ederse yaklaşık 100 milyar dolarlık yıllık açık olur ki bunun finansmanı mümkün değil. En iyimser ihtimalle turizm ve diğer kalemlerden gelecek para 40-45 milyar dolar. 55 milyar ve üzeri cari açık milli gelirin yüzde 7’sine tekabül ediyor. Milli gelirin yüzde 7’si kadar bir cari açığı ve yüzde 5,5’lik bütçe açığını finanse etmek mümkün değil. Talebi daraltacak gelişmeler olacak ve tabii kurda da bir miktar düzeltme yapmak zorunluluğu oluşacak. Bu koşullar altında bir erken seçim beklemek gerçekçi olmaz.’’