NUMAN YILMAZ YİĞİT
Kur’an pek çok ayette sıklıkla bazı kavim ve topluluklardan bahseder ve onlar hakkında birtakım nitelemelerde bulunur. Bu nitelemelerde hem olumlu hem de olumsuz bir kısım fiiller, davranışlar nazara verilir. Genel olarak Kur’an’da güzel ve olumlu nitelemelerle anlatılan topluluklar -kendilerini değiştirmedikleri sürece- Allah’ın sevdiği, övdüğü, örnek olarak gösterdiği, kötü vasıflarla andığı topluluklar ise hoşnut olmadığı sevmediği topluluklardır.
Bu yazıda sadece olumsuz nitelendirmeler üzerinde durmayı hedefliyoruz. Onun için sadece bu konuya odaklanacak olursak, bunlardan bazılarının Kur’an da yalnızca bir veya iki defa zikredildiği bazılarının ise daha fazla tekrar edildiği görülmektedir. Mesela “Kavmün Hasımun” haksızlık ve batıl konularda amansızca tartışan, cedel yapan (Zuhruf ,43/58) “Kavmün Tağun” haddini sınırlarını aşan azgın ve isyankâr (Zariyat51/53) ’Kavmün müsrifün, Günahlara dalan nefsini ve hayatını boşa harcayan (Araf, 81)kavimler gibi tavsifler bir ya da birkaç kez geçmektedir. Fakat ana nitelemeler diyebileceğimiz ‘Kavmün Fasıkün, Kavmün zalimün, Kavmün Mücrimün’ gibi vasıflandırmaların daha sıklıkla kullanıldığına şahit olunmaktadır.
Kavim ve topluluğun zalimin, kavmün olması
Bilindiği kadarıyla bir kişi, fert olarak, fasık, mücrim, zalim olabilir. Fakat Kur’an bu ayetlerde bir kişiden değil bir kavimden, bir topluluktan, bir toplumdan, onların fasık, zalim ve mücrim olduklarından bahsetmektedir. Bu aslında oldukça dikkat çekici bir durumdur/olmalıdır. Bilhassa Kur’an’ın bir kavmi, bir toplumu, bir grup veya zümreyi bu kötü nitelemelerle zikretmesi, Müslüman toplumları yöneten idareciler ve yönetilen Müslüman topluluklar açısından, üzerinde durulması /düşünülmesi gereken önemli bir konudur.
Fasık, zalim, mücrim bir topluluk olmak sadece Kur’an’da anlatılan geçmiş ümmetlere mahsus bir durum değildir. Kur’an’ın irşadı ve her asra bakan bir icazı olduğu açısından meseleye bakılacak olursa Fasık, zalim, mücrim topluluklar geçmişte olduğu gibi bugünde var ve gelecekte de var olacaktır.
Fasık kimdir?
Fasık dini literatürde insanın, dinin vaz ettiği sınırlar içinde kalmaması; büyük günahları işlemek veya küçük günahlarda devam etmek suretiyle başını Allah’a itaat dairesinin dışına çıkarması manası verilmektedir. (Kırık Testi 13, Mefkure Yolculuğu) Bazı fasıklar fıskını gizli işler ve kimse bilmez. Fakat bazıları da fıskını açıktan yapar bunlara da fasık-ı mütecahir denilir ki bu kısım fasıkların gıybetinin caiz olduğu “Fasık olan kimsenin gıybeti yoktur.” (Mecmau’z-Zevaid, 1/149) hadisi ile açıkça ifade edilmiştir.
Fasığın özellikleri nedir? denildiği zaman ayetlerden özetlemek suretiyle kısaca şunlar ifade edilebilir. Kafir bir kişi de ‘Fısk’ daha çok onun inanç, itikat boyutundadır. Öncelikle Allah’a ve Peygambere inanmazlar, inkâr ederler. (Tevbe 9/84) Allah’ın varlık ve birliğini, delil mahiyetindeki pek çok Kur’an ayetlerini akli, ilmi delilleri kabul etmez yalanlarlar. (Enam ,6/49)
Müminlerdeki ‘Fısk’a dair davranışlara gelince; Allah’ı unutmak ve bunun neticesinde de Allah’ın onlara kendi nefislerini unutturması, yani kendi hata ve kusurlarını görememeleri (Haşir 59/19)Allah’ı ve Peygamberi, Allah yolunda mücadele etmeyi ikinci plana atmaları(dünyayı kendi menfaatlerini öncelemeleri), (Tevbe 9/24) nifak, iki yüzlülük ve namaza tembel tembel gelmeleri (Tevbe 9/53-54)yalan haber yaymaları ve yalan yere şahitlik yapmaları (Hucurat 49/6);Nur 24/4-5) zulüm yapmaları (Araf 7/165) Allah’ın adı anılmayan hayvanın etinden yemeleri (haram-helal hassasiyetinin kaybetmeleri), (Enam 6/121) Allah’ın lütfettiği mal, mülk servet ve zenginlikle israf içinde lüks bir hayat sürmeleri, şımarmaları (İsra 17/16) Cinsi ve ahlaki sapkınlıklar (Enbiya 21/74)Çirkin söz, alay etmek, küçük görmek (gurur, kibir) lakap takmak gibi düşük ahlaki davranışlar sergilemeleri (Hucurat 49/11;Bakara 2/149) Allah’ın ayetleri ve emirleri karşısında saygı, haşyet ve hassasiyetlerini kaybetmeleri ve kalplerinin katılaşması. (Hadid ,57/16) bunlardan başlıcalarıdır.
Mücrim kime denir?
‘Mücrim’ kelimesi de ‘ağır günah işleyen kişi’ anlamına gelmektedir. Kavram olarak, ayet ve hadislerin ifade ettiğine göre mücrim; iman esaslarını ve imanın gerektirdiği tutum ve davranış kurallarını çiğneyen, dolayısıyla ebedi olarak cehennemde kalmaya mahkûm edilecek olan isyankâr ve günahkâr kişi olarak tarif edilir. Mücrimin durumu fasıka göre daha ağır bir konumdur.
Mücrimlerin, ahlâkî yönlerine bakıldığı zaman taşıdıkları özellikler hiç de hoş değildir. Yine Kur’an’da bu özelliklerin bazılarının kafirlere bazılarının da müminlere izafe edilerek zikredildiğini dolayısıyla da bunun müminler içinde ‘uyarıcı, sakındırıcı, örnek alınması gereken hususlar olduğunu hatırlatmış olalım. Onlardan birkaç misal vermenin yeterli olacağı kanaatindeyiz. Bunların başlıcaları; Büyüklük taslamaları (el-A'raf, 7/132-133; Yunus, 10/75). Bâtıldan yana olmaları (el-Enfâl, 8/8). Hakkı ve doğruyu sevmemeleri (Yunus, 10/82)Hîleci olmaları, işleri-güçleri şuna buna hîle yapmak, insanları Allah'ı inkâra ve O'na şirk koşmaya teşvik etmeleri (es-Sebe, 34/32-33) Zâlim kimseler olmaları (ez-Zuhruf, 43/76). Sapıklık ve çılgınlık içinde bulunmaları (el-Kamer, 54/47)sayılabilir. Konumuzla ilgili ibretamiz bir ayetinde mealini verelim “Sizden önceki nesillerden aklı başında kimseler (insanları) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan alıkoysalardı ya! Ancak içlerinden kendilerini kurtardığımız pek az kimse bunu yapmıştı. Zulmedenler ise içinde şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve günahkâr kimseler oldular.” (Hûd 11/116)
Zulüm ve Zalim
Zulüm dini, hukuki ve ahlaki bir kavram olarak “tayin edilen sınırları çiğneme, kendi hak alanını aşıp başkasını zarara sokma, rızası dışında birinin mülkü üzerinde tasarrufta bulunma, zorbalık” bilhassa “güç ve otorite sahiplerinin sergilediği haksız ve adaletsiz uygulama” gibi anlamlarda kullanılır. Zalim ise bu fiilleri işleyen kimsedir.
Ayetlere bakıldığı zaman bu özelliklerin aralarda da zikredildiği görülebilir. Bunlardan birkaçı olarak; İktidar ve gücüyle küstahlaşıp halka zulmetmek (Tahrim ,66/11) Allah’ın indirdiği ile amel etmemek (Cuma,62/28) Hakkı kabul etmeyerek, değişik tevil ve yorumlarla bahaneler üretmek (Kasas ,28/50) bir türlü doğru yolu bulamamak (Bakara sûresi, 2/258.) gibi olumsuzlukların zalimlerin nitelendirildiği hususlardan bazıları olarak ifade edilebilir.
Fasık, Mücrim ve Zalimlik vasıfları kime ait?
Kuran ‘da Fasık, mücrim ve zalim özelliklerine/eylemlerine bakıldığı zaman bu vasıfların hem kafirlere hem de inanan insanlara nispet edildiği görülmektedir. Bu da göstermektedir ki ‘Fısk ve Fasıklık, Cürm ve Mücrimlik, Zulüm ve Zalimlik’ olarak addedilen davranışlar, sadece inkarcılarda görülen bir davranış biçimi değildir. Mümin toplumlar şayet hal ve hareketlerine dikkat etmezlerse inanmış da olsalar Allah’ın sevmediği bu nitelendirmelere maruz kalabilirler. Tabi ki bu da Allah nezdinde müminleri dünyevi ve uhrevi olarak sıkıntıya atacak tehlikeli bir durumdur. Çünkü Fasık, zalim, mücrimlik gibi sıfatlar küfre ait sıfatlardır. Normalde bu özelliklerin bir müminde, mümin bir toplumda olması düşünülemez.
Fakat ‘Her müslimin her vasfı Müslüman olması gerekmediği gibi her kafirin her vasfının da kafir olması gerekmez’ kaidesince mümin topluluklarda da bazen -Allah razı olmasa da -küfre ait sıfatlar, özellikler bulunabilmektedir. Ancak bu durum Müminler topluluğunun bu kötü eylemlerini meşrulaştıramaz. Zira mümin bir toplumun fasık, zalim veya mücrime benzeyen eylemleri, o kötü özelliklerle isimlendirilecek/anılacak kadar ileriye giderek işliyor olmaları imanla bağdaştırılamaz. Hadis-i şerifin ifadesine göre “Zina eden, mü’min olduğu sürece zina etmez; içki içen, mü’min olduğu sürece içki içmez; h?ırs?ızl?ık yapan, mü’min olduğu sürece h?ırs?ızlı?k yapmaz. (Buhârî, Mezâlim 30) Dolayısıyla da bir toplum mümin olduğu sürece fasık, Zalim ve Mücrim amelleri ile birlikte olamaz. Uzun süreli günahlar bilhassa büyük günahlar, özellikle de toplumu ve kul hakkını ilgilendiren günahların bir toplumda yaygınca işlenmesi o toplumu günahkâr bir toplum haline getirir.
Evet günah inkâr edilmediği sürece insanı dinden çıkarmaz fakat küfre ait bu amellerin mümin bir toplum tarafından yaygın ve sürekli işlenmesi onları küfre yakın bir konuma sürükleme ihtimali oldukça güçlüdür. “Israrla i?şlenen küçük günah küçük olarak kalmaz. İstiğfarla da büyük günah yerinde durmaz.” (el-Müsned 5/199) hadisi bu hakikate işaret etmektedir. Oldukça önem arzeden bu tehlikeli konu ‘Fısk, cürüm, zulüm’ özelliği taşıyan tutum ve davranışlara karşı bir müminin ne kadar dikkatli olması gerektiği hakkında fikir vermesi açısından oldukça önemlidir.
Beni ilgilendirmez demek doğru değil
Kişi psikolojisiyle düşünen herhangi bir fert şayet kendisi fasık, facir veya zalim biri değilse başkalarının öyle olması onu çok ilgilendirmeyebilir. Bu düşünce tarzının mümince olup olmadığı tartışması bir kenara bırakılacak olursa, şu bir gerçektir ki; içinde yaşadığı toplumda, etrafı fasık, facir ve zalimlerle çevrilmiş bir kişinin, zamanla, kendisinin, aile ve çocuklarının da dini duygu düşünce ve dini hayatını, salahatini koruması mümkün değildir. Elinden geldiğince fasıkın fıskına, facirin fücuruna, zalimin zulmüne, mâni olmayan, bunlara önemsemeyen bir kişi veya toplum zamanla en temel değerlerini kaybetmekle karşı karşıya kalacaktır.
Geçmiş peygamberler döneminde bu kötü sıfatların toplumda hâkim olması üzerine Allah(cc) -yine o toplumun yararına- peygamberleri vasıtasıyla o toplulukları uyarmış ikaz etmiştir. İkaz edilen toplumlar ya içine düştükleri kötü davranışları /yanlışları terk ederek doğru yola girmişler ya da İlahi bir kısım cezalara maruz kalmışlardır. Efendimizin nübüvvetinden sonra sünnetullah zamana ve şartlara göre yenilenmiş ve O’nun(as)duasıyla toplu helak kaldırılmıştır. "Ben, Rabbimden, benim ümmetimi helâk etmemesini istedim. Rabbim benim bu duamı kabul buyurdu…" ( Müslim, Fiten, 20)
Fısk, zulüm ve mücrimliğin, toplumu dönüştürmesi
Bugünün Müslümanlarının önünde içinde yaşadıkları toplumun durumunu test edebilecekleri, beşeriyet tarihinden ibretlik bölümler sunan Kuran ve Efendimiz (as)aydınlık tavsiyeleri, uyarıları vardır. Orada zikredilen şahıslar ve topluluklar üzerinden onların içine düştükleri kötü ve yanlış davranışlar anlatılmaktadır. Toplumun şuurlu birer ferdi olarak bunlara bakıp bu kötü özelliklerin/davranışları öğrenme, bilme, içine düşülen vahim vaziyeti fark etme oldukça önem arzetmektedir.
Çünkü bugünkü Müslüman toplumların gaflet ve cehaletinden, iyi niyetinden istifade eden bir kısım organize fasık, mücrim ve zalim gruplar, şahsi çıkarlarına ‘din yolu’ süsü vererek iletişimin zirvede olduğu bir zamanda -bu imkanları da kullanarak- toplumları manipüle etmekte ve onları bilerek, bilmeyerek bir kısım günahlara alet etmektedirler. Toplumların aldatılması karşısında çoğu zaman onlara doğruyu, hakikati, iyilik ve güzelliği, hayrı anlatma, tarif etme, gösterme imkânı olamamaktadır. Dolayısıyla da durumun farkına varma, insanımıza ve onun irfanına kalmaktadır.
Bugün ,etkili bir zümre, fıska, zulme ve günaha(cürme)ait eylemleri ile toplumda hakimiyyet kurarak adeta bütün bir toplumu esir aldıkları görülmektedir. Bunların bir kısmı elebaşı bir kısmı destekçi diğer bir kısmı da şuursuzca ortadaki kalabalığa katılan kuru kalabalıklardır. Bu kuru kalabalığın onlara verdikleri bilinçli veya bilinçsiz destek onları da Allah nezdinde sorumluluğa sokmaktadır. Çünkü fıska, zulme ve günaha dair davranışlar ‘Günah toplumu ‘haline getirmektedir. İman noktasından bakıldığında toplumun başına gelen/gelecek olan dünyevi ,uhrevi bela ve musibetlerde, kördüğüm olan ekonomik, sosyo-kültürel problemlerin oluşmasında fasık, zalim ve mücrim kimselerin icraatları ve onlarla aynı potada bulunan kuru kalabalığın payı oldukça büyüktür. Böyle bir durumda ilahi adet gereği sadece elebaşı zalimler değil onlara göz yummakla zemin hazırlayanlarda cezalandırılırlar.“Öyle bir fitneden korkun ki geldiği zaman sadece sizin içinizdeki zâlimlere erişmekle kalmaz!” Gibi ayetler bize bu hakikati hatırlatmaktadır.