FARUK MERCAN
Bu yazıda son günlerde Fethullah Gülen Hocaefendi’ye yaptığım ziyaretlerin notlarını sizlerle topluca paylaşacağım.
İslam coğrafyasından bir profesör, Hocaefendi’yi ziyarete gelmiş. Hocaefendi’nin vaazlarında isimlerini çok duyduğumuz sahabelerin cihad günlerinde ayak bastığı topraklardan… Çocuk terbiyesi üzerine yazdığı eserini Hocaefendi’ye takdim etti. Eseri yazarken, Hocaefendi’nin bu mevzuları ele alan “Çekirdek’ten Çınar’a” kitabından da yararlanmış. Hocaefendi misafir profesöre teşekkür ettikten sonra, talebelerini kastederek, “Arkadaşlar istifade ederler” dedi.
Bir diğer sahne… Bir süre önce Batı dünyasında tanınmış bir yazarın babası vefat ediyor. Hocaefendi kendisini ziyarete gelmiş, tanıdığı bu zatı telefonla arayarak baş sağlığı diliyor. Bu kıymetli ilim adamı ve yazar telefonda hüngür hüngür ağlıyor.
Yazıya bu iki hadise ile giriş yapmamın sebebi şu: Hocaefendi’nin ifadesi ile Hizmet Hareketi’nin nasıl evrensel bir boyut kazandığını, hem Doğu’da hem Batı’da insanların bu kutlu mesajla nasıl alakadar olduklarını bir kere daha hatırlatmak için…
Türkiye bir seçim atmosferinde, haklı olarak kalplerimizde ve ruhlarımızda bir endişe var, ama bizim meselelerimiz esas itibariyle seçimlere ve siyasilere bağlı değil. Elbette Türkiye’de hakkın ve adaletin hakim olmasını, bu zulümlerin bir an evvel sona ermesini hepimiz arzu ediyoruz, buna vesile olacak gayretlere bigane kalamayız; ama gelin bir de bu hadiselere Hocaefendi’nin penceresinden bakalım.
Önce bir grup gazeteci arkadaşımızla yaptığımız ziyarette Hocaefendi’nin söylediklerini aktarayım: “Bu tahribatlara karşı kendimiz ne yaparız, ona konsantre olmalı, dağılmamalı... Kendimizi doğru oturtmak lazım, dağınıklığa düşmemek lazım. Kendi meselelerimize konsantre olmalıyız. Bunlar gelip geçici, kendi çizgimizi korumak lazım, şimdiye kadar hep öyle oldu. Hırpalandık ama hep tekrar kalkıp koşturduk. Bugüne kadar çektiklerimize bakılırsa, çekmediğimiz şey kalmamış. Katlanacağız…”
Biz Hocaefendi ile beraber iken bir grup üniversiteli gencin bulunduğumuz yere doğru geldiklerini gören Hocaefendi, bu gençleri görünce duygulanıyor ve şöyle dedi: “Kendi ülkemizde kolumuzu kanadımızı kırdılar, ama dünyanın her tarafında başağa yürüme var. Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler… İbrâhim Hakki diyor, Hak şerleri hayreyler… İhya edilmesi gereken şey, tavır ve davranışlarımızı değiştirmeden devam etmek. Bize düşen şeyleri yapmak, öteki türlü şeylere çok takılmamalı. Kötülüğün her türlüsünü yaptılar. Ama biz yerimizde duruyoruz… Benim rahatsızlıklarım biraz yaşlılıkla alakalı, kendime bakamıyorum. Fakat katlanacağız, inşallah hepsine katlanacağız. Başkaları için yaşama… İnsanların beklediği de o, bütün dünyada beklenen o… Bediüzzaman felsefesi ile yaşama, hiç yese (ümitsizliğe) düşmemiş. Yeis mani-i herkemaldir (ümitsizlik muvafakkiyetlere mani olur) demiş.”
Evet “ihya edilmesi gereken şey”e tekrar dikkatinizi çekmek istiyorum: Şartlar ne kadar ağır olursa olsun, tavrımızı değiştirmeden bu yolda yürümeye devam eden seleflerimizin, yani bizden öncekilerin yaptığını yapmak… Bu Hizmet’in ilk halkasında, ikinci halkasında yer almış istikamet abidesi, her türlü çileye katlanmış, ama dimdik durmuş insanlar gibi olabilmek…
Bir diğer mesele istikbalin sahibi olacak gençlere rol model olabilmek: “Onların kanatlarını kırmama, güçlerine güç katma, onlara yüksek hedefler gösterme, onlara gaye-i hayalimizi gösterme…”
Allah’ın bugüne kadar lütfettiği ve istikbalde lütfedeceği şeylere karşı tavrımız: “Cenab-ı Hakk’ın lütufları, böbürlenmemeli, Allah istihdam ediyor.”
Hizmetlerin ilk zamanlarda bir avuç talebe ile başladığını ifade eden Hocaefendi, tekrar yüzünü ve gençlere çevirerek şöyle diyor: “Dünyanın rengini değiştirmeye Allah sizi muvaffak kılsın… Allah birlerinizi bin eylesin… Şu perişan derbeder dünyada Allah yeni bir dünya kurmaya sizleri muvaffak kılsın inşallah. Derdimiz hep bu oldu, başka bir derdimiz yok. Derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur, Kendiniz olamazsınız. Önden gelenlerin ifade ettikleri anlam inşallah diğerlerine intikal edecek, geriden gelenler, bize de bir şey düşüyor diye meseleye bakacaklar. Hep bizim ümidimiz oldunuz, bugün olmasa da yarın dedik, hep beklentimiz sizler oldunuz. İstediğini Allah’tan isteyen hiçbir zaman eli boş dönmez. Bu kadar istek var (bu kadar insanın duası var), hiç belli olmaz, Cenab-ı Hak kimleri ne yapar, hiç belli olmaz, Neyin ne olacağını kestirmek şimdiden mümkün değil, biz neyiz ki, bizden ne olacak ki dememeli. Yapan O…”
Geçmişteki Hizmet günlerine atıf yaparak, “Ne günlerdi o günler… Başka sıkıntılar vardı, fakat elhamdülillah kimse halinden şikâyetçi olmuyordu. Bir daha o günleri yaşayamayız, öbür tarafta Cenab-ı Hak beraber eylesin inşallah” diyen Hocaefendi, o sıkıntılı günlerin kahramanlarını hayırla yad etti. Bazıları ebedi ahiret yurduna intikal etmiş belki yedi, sekiz kişinin ismini söyleyerek… Sonra sözü bugüne getirdi: “Bugünkü bu tablolar da bir gün hatıralara intikal edecek, arkadan gelenler bu günleri yad edecekler… Orada toplandık, bir araya geldik, bunları konuştuk diyecekler… Yalan (geçici) dünya…”
Hocaefendi’nin kalbindeki ritim bozukluğunu ilk zamanlarda en erken teşhis eden çok kıymetli bir doktordan bahsedildi. Doktor bunu çok kibarca Hocaefendi’ye aktarırken, “Kalbiniz Allah, Allah, Allah diyor, arada bir de La İlahe İllallah diyor.” demiş. Hocaefendi “Güzel bir latife, bir mesele tatlıca anlatılınca öyle anlatılır.” karşılığını verdi. Bu doktorun çok sevdiği bir insan olduğunu hatırlatarak…
Bir zatın resmi gösterildi kendisine… “Sıkıntılarımızın tesirini duyuyor gibi bir hali var” dedi Hocaefendi… Zaman zaman ifade ettiği “Her vadide yüz bin geda eder nida” sözü hatırlatılınca şöyle diyor Hocaefendi: “Geda kendini Hakk’a adamış insan demek. Alvar İmamı söylüyor. Elhamdülillah şimdi her yerde ümit vadeden bir ses, soluk var… Kendi değerlerimize yürekten sahip çıkarsak, el alem takılır bize, onu sağlamak lazım. Sözler değil, tavırlar ve davranışlar esas… Dini Mübin-i İslam dünyanın en büyük gerçeğidir, bunu sahip çıkma gayretini gösterelim.”
Bazı büyük zatların isimleri zikredildi, Hocaefendi, “Gençliklerinde çok temiz bir hayat yaşamışlar” dedi. Hepimiz bu dünyada geçiciyiz ve hepimiz yasadığımız zaman dilimi içinde bir imtihana tabi tutuluyoruz. Bu Kur’an-i bir hakikat… Bugün nice yiğitler, bu imtihanlar kuşağının birer kahramanı oldular. Türkiye’de veya Türkiye dışında… Hapiste veya dışarıda… Belki de imtihanların en büyüğü, istikbalin sahibi nesillere sahip çıkmak…
Ümidimiz ve temennimiz, Türkiye’deki zulümlerin bir an evvel bitmesi ve istikbali temsil eden yeni neslin hasarsız, kazasız vazifesini eda etmesi…