DW'den Aynur Tekin'in haberine göre, 1993-1996 yılları arasında zorla kaybedilen ya da infaz edilen 19 kişiyle ilgili 2011 yılında başlatılan soruşturma, 19 Aralık 2013’te davaya dönüştürüldü. Kamuoyunda "Ankara JİTEM davası" olarak bilinen bu davada, dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar ve Eski Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin’in de içinde olduğu 19 kişi yargılandı. 6 yıl süren davanın son duruşması 13 Aralık 2019’da yapıldı. Mahkeme 17 cinayette sanıkların beraatine hükmetti, iki cinayete ilişkin dosyanın ise ayrılmasına karar verdi.
"Bir beklentimiz yok, tekrar aynı karar verilebilir"
"Hem tanık, hem mağdurum"
7 Aralık 2018’de yapılan son duruşmada yargılanan tek sanığın beraatine karar verilmesiyle, Lice davası cezasızlıkla sonuçlandı. Mağdurlar kararı, önce istinaf mahkemesine sonra Yargıtay’a taşıdı. Şiyar Kaymaz, bu durumun adalete olan inancı sarstığını vurguluyor. "Bu dava tek boyutlu olarak sadece Licelilerle ilgili değildir. Bir generalin, bir uzman çavuşun, bir öğretmenin öldürüldüğü ve beraberinde çocukların katledildiği toplumsal özelliği olan, toplumsal barışa katkı sunacak bir davadır."
Aynı zamanda Lice Adalet Arıyor Platformu’nun Sözcüsü olan Şiyar Kaymaz, hakikatlerle yüzleşme komisyonu kurulması ve bu komisyonun faili meçhul cinayetlere ilişkin araştırma yapması gerektiğini söylüyor: "Mahkeme heyetlerinden sürekli bunu yapmalarını istedik. Rahmetli Tahir Elçin’nin bu konudaki çabası hepimizi ayakta tutmuştur."
Lice davası, olayların yaşandığı yerden kilometrelerce öteye taşınarak İzmir’de görüldü. Mağdur yakınları her bir duruşma için binlerce kilometre yol gitmek zorunda kaldı. Davanın bütün duruşmalarına katılan Şiyar Kaymaz, uygulamanın ikinci bir mağduriyete sebep olduğunu şu sözlerle ifade ediyor: "İlk duruşması Diyarbakır’da görülen Lice davası, ilk duruşmasında sürgün yemiştir. Bir sonraki duruşması İzmir’de görülen Lice davası, mağdurların ciddi anlamda daha da mağdur edilmesine yol açmıştır. Liceli mağdurlar, tam 12 defa Lice’den İzmir’e giderek duruşmalara katılmışlardır."
12 davadan 10’u kilometrelerce öteye taşındı
1990’lı yıllarda ağırlıklı olarak olağanüstü hal (OHAL) bölgesinde işlenen ve kamuoyunda genellikle "faili meçhul cinayetler" olarak anılan hukuk dışı infaz ve zorla kaybetme suçlarını konu edinen davalardaki cezasızlık sorununu ele alan rapor geçtiğimiz hafta yayımladı. Raporda, zaman aşımına çok kısa bir süre kala 2009-2014 yılları arasında açılan 12 ceza davasının 10’unda delil yetersizliği ya da zaman aşımı nedeniyle suc¸lamaların düşürüldüğü belirtildi.
Peki bu davaların açılması için neden 20 yıl beklenildi? Rapora göre Ergenekon ve 12 Eylül davalarında ağır insan hakları ihlallerinde sorumluluğu olabilecek bazı kamu görevlilerinin yargılanmaya başlaması, zorla kaybetme ve hukuk dışı infaz olaylarıyla ilgili soruşturmalara ivme kazandırdı. 2013 yılının Mart ayında başlatılan çözüm süreci ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) üyelik süreci de diğer nedenler arasında gösterildi.
"Sanıklar cezasızlık zırhıyla korundu"
Kovuşturma sürecini inceleyen rapora göre ağır suçlamalara rağmen sanıklar tutuksuz yargılandı, kamu görevine devam etti ve eylemleri devlet adına gerçekleştirdiklerini belirterek suç işlemediklerini savundu. Aynı tarihlerde aynı bölgelerde gerçekleşen zorla kaybetmeler ve hukuk dışı infazlar arasında irtibat kurmaktan kaçınıldı. Mahkemelerin kamu kurumlarından talep ettiği belgeler, gayri ciddi gerekçelerle gönderilmedi. TBMM bünyesinde kurulan araştırma komisyonları tarafından hazırlanan raporların bazıları, dava dosyalarına eklenmedi. Eklendiği durumlarda ise, önemli bilgiler içeren kısımlar devlet sırrı içerdiği gerekçesiyle gizlendi.
Ataktürk Sevimli, hukuk kuralları doğrultusunda etkili soruşturma yapma iradesi olmadığı sürece, mağdur aileleri tatmin edecek adil sonuçların ortaya çıkmasının son derece zor olduğu görüşünde.
"Tüm toplumun hakikati bilme hakkı var"
"Bu dosyalarda birer maktul ismi, birer numara olarak yer alan kaybedilenler ya da infaz edilenler aslında aileleri için biricik insanlar. Birinin annesi, babası, kardeşi, sevgilisi... Dolayısıyla mağdur ailelerin hakikat arayışının destekçisi olmak hepimiz için bir borç, bir haysiyet mücadelesi."