Ezber bozan araştırma: Egzersiz, uzun bir yaşamın anahtarı olmayabilir

Okuma Süresi 3 dkYayınlanma Salı, Aralık 12 2023
Egzersiz ile uzun bir hayat arasında kurulacak doğrudan bir ilişkiyi göz ardı edemeyiz; ne var ki bu araştırma, daha önce sanılandan daha küçük bir rol oynuyor olabileceğini savunuyor.

Hayat tarzı ve uzun yaşam hakkında gerçekleştirilen araştırmalar, daha fazla egzersiz yapan insanların daha uzun bir hayat yaşadığını ortaya koyuyor. Hâl böyleyken, Finlandiya İkizler Kohort Araştırması’nın sonuç kısmında “boş vakitlerde yapılan bedensel faaliyetlerin” yaşam süresi üzerinde çok az doğrudan etkisinin olduğuna ilişkin bir bildirim görmek şaşırtıcı oldu. Peki, bu araştırmayı diğerlerinden farklı kılan şey ne ve bu doğru mu?

İnsan davranışı ve biyolojisi karmaşık bir yapıdadır ve daha geniş bir toplum ve çevreyle de etkileşim halindedir. Bir insanın ne kadar egzersiz yapması gerektiği, genetik yapısıyla, beslenme tarzıyla, bedensel engelleriyle, eğitimiyle, ekonomik durumuyla ya da yalnızca yeterince boş zaman ve elverişli bir yeşil alana sahip olup olmadığıyla bağlantılı olabilir. Bu etkenlerin her biri, yaşam süresi ile farklı biçimlerde ilişkilendirilebilir.

ÇÖZÜLMESİ GÜÇ BİR DÜĞÜM

Muhtemelen hem kişinin sağlığı hem de yaptığı egzersiz miktarıyla bağlantılı olabilecek bir düzine farklı unsur düşünebilirsiniz. Nedenselliğin istikameti daima bariz olmayabilir. Daha çok egzersiz yapan insanların ortalama olarak daha uzun bir hayat yaşayacakları şüphesiz biçimde doğru olsa bile, öteki etkenlere kıyasla ne kadarlık kısmının bizzat egzersizden kaynaklandığını anlamak çok daha güç bir mesele. Bu yegâne nedensel etkiyi insanların hayatlarının karmaşasından nasıl izole edebiliriz?

İkizler üzerinde gerçekleştirilen araştırmalar, tam da bu noktada bize yardım sunabilir. İkizler, benzer ya da özdeş bir genetik ve erken yaşam deneyimi paylaşırlar; buradan hareketle, ilerleyen yıllarda yaşam tarzlarında oluşan farklılaşmanın yaşam süresini nasıl etkilediğini daha doğrudan bir şekilde gözlemleyebiliriz.

Bu, tam olarak Finlandiya’daki Jyväskylä Üniversitesi’nden araştırmacıların benimsedi

Bu haberler de ilginizi çekebilir