‘Ey Allah’ın düşmanı nereye gidiyorsun?'

Samanyoluhaber.com yazarlarından Gürhan Savgı Dünya Çevre Haftası'yla ilgili dikkatleri çeken bir yazı kaleme aldı...

‘Ey Allah’ın düşmanı nereye gidiyorsun?'

İşte Gürhan Savgı'nın ‘Ey Allah’ın düşmanı nereye gidiyorsun?' isimli o yazısı;

Bir Dünya Çevre Haftası daha… 5-12  Haziran, 1972’de ilk defa çevreye vurgu yapılan Birleşmiş Milletlerin Stockholm Toplantısında gündeme gelmiş. O gün bugün devam etmiş.  Çevre mevzularında yazan bir gazeteci olarak elektronik postama her yıl olduğu gibi çok sayıda şirketin ekoloji nüanslı tanıtımları düşüyor. Bilim adamlarının ‘dünya elden gidiyor’ diye bağırmaları tesirini göstermiş ki yükselen bir hassasiyet oluşmuş.  Ancak bugün ‘sürdürülebilirlik’ olarak lanse edilen işlerin çoğunluğu ‘yeşil badanalama’ maalesef. Gerçekten çevreci olmak manevi sosyal değerleri önceleyen bir ekonomik sistemi inşa etmekten geçiyor. İğneyi kendimize batıralım mı önce:  Dünya vazgeçerken biz nükleer ve kömürlü termik santrallere ağırlık veriyoruz. Nükleer atıkları 40 bin yıl saklamanız gerekiyor. Çernobil, Fukuşima riskin büyüklüğünü gösterdi. Kömürle elektrik üretilen beldelerde kanser diz boyu. Akılsız yatırımlarla doğalgaz bağımlısı olduk. HES’leri de havzaları planlayarak yapamadık. Vadilere büyük zarar verdik. Anadolu insanına iş ve aş olabilecek rüzgâr ve güneş santralleri de lobileri aşamıyor. Hala, Ergene, Gediz, Sakarya, Kızılırmak… Can damarlarımız zehir akıyor. 

Bir de şehirleşmemiz var ki evlere şenlik! Gecekondulardan sonra gökdelenlerle yeni bir post modern hata yapılıyor. Üstelik tüm bunları İslami değerleri referans aldığını söyleyen bir iktidar yapıyor. Peygamberimiz (ASV) “Bir kimse 10 zira ( yaklaşık 6,4 metre) daha yüksek bir bina yaptığı zaman semada bulunan münadi bir melek yüksek sesle bağırır: Ey Allah’ın düşmanı nereye gidiyorsun?” buyuruyor. Sizce Recep Tayyip Erdoğan ve bakanları bu fermana göre mi hareket ediyor? Ranta dayalı medeniyet inşası ne komşuluk bırakıyor ne ahlak!

Türkiye’deki durum aslında büyük resmin küçük parçası. Taklit eden ettiğinden her zaman daha kötü durumdadır.  Dünya’da ekonomik büyümeyi referans alan ekonomik sistem bunu çevreyi sömürerek gerçekleştiriyor. Zulme önce, küreyi arz ve içindeki bitkiler (flora), hayvanlar (fauna) uğruyor. Kültürel eserlerle devam ediyor.  Bu zincir insana sirayet ediyor.  Dünya nüfusunun %13’ü yetersiz besleniyor. %19’unun elektriğe erişimi yok. %21’i aşırı fakir. Buna nazire yaparcasına dünyanın en zengin %10’u, küresel gelirin %57’sini elde ediyor.  En zenginler karbon salınımının yarısını yapıyor. Dünya’yı yaşamanın neredeyse imkânsız olduğu 4 derecelik ısı artışına sürüklüyor. 

İnsanlığın hali gösteriyor ki sömürüyle artırdığı  ‘milli gelirle’ övünen bu zihniyet, son süreçte çıkmaza girdi. Dünya ekonomisindeki büyümeye rağmen genel olarak maaşlar artmıyor. Uzakdoğu ülkeleri, ABD, Avrupa ülkeleri ciddi ekonomik buhrana girdi. 22 OECD ülkesinden 17’sinde gelir dağılımı adaletsizliği 1985’den beri artıyor. Krize duçar olan ülkelerden kaçan sıcak para sebebiyle Türkiye’de geçici bir rahatlama oldu. Ama artık bu gidişat da son buldu. Hemen her Türkiye vatandaşı sıkıntıyı hissetmeye başladı. 2008’den beri ihracat artmıyor. Ücret artışları enflasyonun altında. 

Dünya’da bir alternatif arayan strateji merkezleri artık yüksek perdeden, sadece milli geliri artırmakla insanlıkların mutlu ve huzurlu olamayacağını seslendiriyor. Artık, milli gelirin ekonomik gelişmenin tek göstergesi olduğu dönemler geride kaldı. 

Çoğunluğu tabii kaynaklar üzerinden sağlanan son 200 yıldaki ekonomik büyüme dünyanın eşiklerini zorladı, hatta çoğu noktada aştı. Yerin altını üstüne getirerek attığımız gazlar sebebiyle dünya giderek ısınıyor. Bitki ve hayvan türleri hızla yok oluyor. BM, dünya ülkelerini bir araya getiriyor ama her seferinde anlaşamayarak ayrılıyorlar. 

Günümüzde insanlık çevre konusunda öyle bir yol ayrımına geldi ki ya bu tercihiyle olağanüstü bereketli ve sihirli nimetlere gebe dünyada daha adil paylaşarak yaşayacak ya da dünyayı yaşanmaz bir yer haline getirip kendine zulmedecek.

Küresel eşiklere saygılı yeni sistemin ana temeli paraya dayalı kıstaslardan tabii ve içtimai kıstaslara geçmek. 2009’da Nobel Ödülü alan Johan Rockström ve arkadaşlarının ‘Dünyanın Sınırları’ adlı çalışmasına göre öncelikle toplumsal temelin sağlanması gerekiyor. Temelin taşları; Su, gıda, sağlık, gelir, eğitim, dirençlilik, cinsiyet eşitliği, sosyal eşitlik, enerji, iş, ifade özgürlüğü.
Bu temel üzerinde yaşayabileceğimiz çevresel tavan ise 8 unsurdan oluşuyor: Bunlar; İklim değişikliği, tatlı su kullanımı, forfor döngüsü, azot döngüsü, okyanus asitlenmesi, kimyasal kirlilik, atmosferik aerosol yükü, ozon incelmesi, biyolojik çeşitlilik kaybı, arazi kullanımı. 

Temel ve tavan unsurlarını birbiri içine geçmiş daireler olarak tasavvur ettiğimizde insanlığın güvenli ve sürdürülebilir ekonomik kalkınma gerçekleştirebileceği alanı oluşturuyor. 

Yani asgari temele sahip olarak aşırı tüketip tavanı aşmadan. 

Bunun için şunlar öneriliyor: Ekonomide ücret almadan yapılan işleri öne çıkarmak, Dönen ticari varlıklar kadar stoklar ve potansiyellere önem vermek. Manipüle edilmesini önlemek.  Ekonomik zenginliği tabana yaymak için tasarlanmış politikaları uygulamak. Ekonomide ‘değerleri’ üstün tutmak.  Sağlıklı, çevreye saygılı, emeğin hakkını veren şirketlere avantajlar sağlamak. Kendine yeterli aile üretimlerini ön plana çıkarmak. Ne az, ne de fazla yeteri kadar planlı üretim yapmak.  

Emeklilere verilecek 1500 lira asgari maaş ve iki ikramiyenin Türkiye’nin milli gelirinin %3’ü olduğu ortaya çıktı ya dünya çapında da durum aynı böyle. Mesela yetersiz beslenen %13’e ihtiyacı olan gıdayı sağlamak için dünya gıda arzının sadece%3’üne ihtiyaç var. Dünya’da üretilen gıdanın %30’u da işleme sürecinde, perakende zincirlerinde ya da tüketiciler tarafından dökülerek israf edilmekte. Brookings Enstitüsü araştırmacılarına göre günde 1.25 doların altında bir gelirle aşırı fakir yaşayayan %21’in bu durumuna son vermek için küresel gelirin sadece %0.2’sine ihtiyaç var. Yani 500’de 1’ine.

Türkiye’nin, gelişmiş ülkelerin yaptığı hatalar önünde olduğu için onlara düşmeden refahı sağlama imkânı bulunuyor. Biraz niyet, biraz da kendine güven önemli bu noktada.

5 Haziran Dünya Çevre Günü denince aklına artık  temiz tutalım, tasarruf  edelim, geri dönüşüm yapalım, ağaç dikelimden fazlası geliyor değil mi? 

Twitter: @gsavgi


<< Önceki Haber ‘Ey Allah’ın düşmanı nereye gidiyorsun?' Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER