Abdullah Aymaz - Samanyoluhaber.com
1966’da İzmir İmam-Hatip Lisesinde okurken ve Kestanepazarı Talebe Yurdunda kalırken M. Fethullah Gülen Hocaefendi hem Ege Umumî Vâizi, hem de İzmir İmam-Hatip Ve İlahiyatta Talebe Yetiştirme Yurdu Müdürü idi. Akşama kadar derse girer, gece nöbetlerini tutardı. Çok değerli Hocalarımız vardı ama Hocaefendi bizler için tam bir nümûne-i imtisal bir mürşid idi. Bütün Hocalarımızdan ders aldık çok şey öğrendik, hepsinden Cenab-ı Erhamürrâhimin râzı olsun. Hocaefendiden ise Kitap Sünnete İslâmî yaşayışın âdâbına varıncaya kadar lisan-ı hâl ile yaşanılışını ve güzel temsilini gördük. O içten söylenen sözler, vaazlarındaki yanıp yakılışlar, Asr-ı Saadetten sunduğu misaller bizi meftun ediyordu. Bazı arkadaşlarımız o vaaz ve hutbelerin tesiriyle Hocaefendinin tonlamaları ile vaaz kürsülerinde, konferans salonlarında konuşmaya başladılar. İnsan elbette zevk aldığı, câzibesine kapıldığı sözlerle hitap etmek ister. Yazarlar içinde öyledir. Çoğumuz Necip Fazıl’ı, Cemil Meriç’i, Sezaî Karakoç’u şiirde, yazıda taklid etmişizdir. Bunlar normal şeylerdir. Yaşar Tunagür ve Hocaefendiden önce Ramazan-ı Şerifin sonlarına doğru Konya’dan İzmir’e gelip vaaz veren ve çok güzel ve câzibedar şekilde konuşan Tahir Büyükkörükçü Hocamıza karşı da aynı hayranlık vardı. Onun bir konferansını ezberleyen bir lise öğrencisi arkadaşımızın aynı konuyu arkadaşlara aktarırken “Muhterem Egeliler!” diyerek hitap edişi hâlâ hâfızalarımızdadır…
Bizler yurt öğrencileri olarak onun takvasına, teheccütleri hiç kaçırmayışına, pazartesi Perşembe oruçları tutuşuna ve çoğunu öğrencilere dağıttığı vaizlik maaşı ile kût-u lâyemût şekilde iktifa edişine, ücretsiz akşamlara kadar ders verişine, öğrencinin yemeğinden yemeyişine, misafiri falan gelip yemek mecburiyetinde kalınca da mutlaka ücretini verişine hayrandır. Orada ben Hocaefendi gelmeden önce de disiplin kurulu başkanı idim ve talebe mümessili arkadaşım Mehmet Binici’nin de yardımcısı idim. Öğretmenlerin ders ücretleri saat başı on lira idi. Eğer gece nöbetine kalırlarsa 17,5 lira alırlardı… Hocaefendi yurdun kullandığı su ve elektirik parasını da verirdi.
Biz bütün bunlara şahit olunca, birer ikişer arkadaş geceleri teheccüde kaldırması için isimlerimizi yazdırırdık sonra da pazartesi-Perşembe oruçları için sahura kaldırması için istirham eder olduk… Zamanla bir de baktık artık gecelerimizin Ramazan-ı Şerif gecelerine döndüğünü gördük. Çünkü büyük bir çoğunluk bu güzelliğe katılmaya başladı. Halbuki daha önce sabah namazına kendiliğinden katılanlar azdı. Hatta bir Cuma günü öğle vakti bir öğrencinin sinemanın kapısından girişine şahit olmam beni çok üzmüştü… Aynı şekilde hakka-hukuka riayet konusunda da bir hassasiyet gelişmişti…. Çünkü Hocaefendi hak geçme hususunda çok duruyordu. “Başkasının izinsiz olarak ayakkabısına bassanız bile mesul olursunuz” diyordu. Kendisi de bilmeyerek bile bir şey olsa farkına varınca, talebesinden özür dilemekten çekinmezdi. Çok iyi biliyorduk ki, Hocaefendi, çok onurlu ve izzetli, vakur ve ciddi bir şahsiyettir.
Bütün bunlar olurken Hocaefendinin “Kırık Mızrap”taki şiirleri yazdığını, “Ölçüler Ve Yoldaki İşaretleri” not ettiğini bilmiyorduk… Seneler sonra öğrendik.
Geçenlerde ziyaretine gitmiştik. Bir arkadaşımız kendisine “Muhterem Efendim, Estonya’nın en büyük Medya Kuruluşunun Sahibi olan Hans Luik Beyefendi bu zor zamanlarda Hizmetimize her zaman destek olup bizi destekledi. Maddi olarak, sıkıntılarımızdan haberdar olan bu zat Estonca’ya çevrilen kitabınızın da basılması için sponsorluğunu yaparak gönlümüzde ayrı bir taht kurdu.
“Efendim, lütfen bu zâta, ailesine ve Estonya’ya halkına dualarınızda özel olarak yer veriniz.
“Dualarınızı istirham eder, ellerinizden öperim.” ifadeleri olan bir mektup verdi.
“Ölçüler Ve Yoldaki Işıklar” isimli kitap Estonca’ya “Tarkose Parlid” (Türkçesi: Bilgelik İncileri) ismiyle tercüme edilmiştir.
Hans Luik, Hocaefendiye gönderdiği mesajında şöyle diyordu: “Sayın Gülen… Sizin ince felsefeniz beni ziyadesiyle hayran bıraktı. Gönül istiyor ki, herşey kitaplarınızdaki gibi olsun. Hans Luik.”
Hocaefendi imzaladığı kitaba şunları yazdı:
“Rûbe-ru (yüz yüze) görüşme mutluluğunu paylaşamadığım aydınlık ruh, mümtaz sîma, kadir-şinas insan Hans Luik Beyefendiye en içten saygılarımla… Gıyabî gönül dostunuz. M. Fethullah Gülen.”
Nereden nereye? 1966 Kestanepazarından 2019 Estonyasına… Evet bütün dünyada göğsü yumruklana yumruklana büyüyüp gelişen bir Hizmet var… “Yenilgi yenilgi büyüyen bir Zafer” var…