ESRA BÜYÜKCOMBAK
Akademisyen (Genetik ve Biyoloji Mühendisliği)
Hepimiz zaman zaman zorunlu olarak veya psikolojik sebeplerden dolayı yalnız kalmışızdır veya yalnızlık hissetmişizdir. Bazen de kendi kendimizi kalabalıklardan uzak tutarak iyi hissetmeye çalışmışızdır.
Yalnızlık aslında bir ruh halidir, bazen istemli gerçekleşebilir ama uzun süre devam ederse, kişilerin kendilerini “istenmeyen” hissetmelerine de neden olur. Yalnız olan insanlar genellikle birileriyle temasa geçmek isterler, ancak ruh halleri diğer insanlarla bağlantı kurmak konusunda zorluk çekmelerine neden olur. Araştırmalar yalnızlığın sosyal izolasyon, zayıf sosyal beceriler, içe dönüklük ve depresyon ile ilişkili olduğunu gösteriyor. Sağlıklı beslenme ve egzersiz yapma gibi alışkanlıklarla yaşam biçimine dikkat eden birçok insan, önemli etken olan sosyalleşmeyi görmezden geliyor.
Sosyal bağ, sağlıklı beslenmek ve yeterince uyumak kadar önemlidir. Ama, Harvard Üniversitesi’nde yapılan son araştırmalar, sosyal medya aracılığıyla giderilmeye çalışılan yalnızlığın, asabiyet, depresyon gibi duygu durum bozukluklarını arttırdığını gösteriyor. Yaşanılan çeşitli sıkıntılar bazen zorunlu, bazen de davranış bozukluğu kaynaklı yalnızlıkla neticelenirken beraberinde yeni sorunlar getiriyor. Giderek yaygınlaşan yalnız kalma arzusu, birçok önemli sağlık sorunu için bir risk faktörü olarak görülüyor.
Yalnızlık, kişilikle ilgili çeşitli içsel faktörlerle birlikte sosyal etkileşim eksikliğiyle ilişkili öznel bir duygudur. Hem karmaşıktır hem de her bireye özgündür. Tek bir nedeni olmadığı için, potansiyel olarak zarar verici olan bu zihinsel yönelmenin önlenmesi kişilere göre değişebilir. Yalnızlık, diğer insanlarla normale göre daha az bağlantınız olduğunda fark etmeden içselleşmeye başlar. Yakın zamanda yapılan ilginç bir araştırma, sanki hayatta kalmamız buna bağlıymış gibi beynin sosyal bağlantı aramaya nasıl ihtiyaç duyduğuna dair bazı önemli bilgiler sunuyor ve bu da çoğumuzun yalnız olduğumuzda neden bu kadar mutsuz hissettiğimizi anlamamıza yardımcı oluyor. Cambridge Üniversitesi'nde, 40 katılımcı 10 saat boyunca tamamen tecrit halinde gözlemlendi ve ardından onlara sosyalleşen insanların görüntüleri gösterildi. Bu görüntülere yanıt olarak, beynin ödül nörotransmiteri olan dopamin üretiminden sorumlu, orta beyindeki nöronlar uyarıldı. Aynı katılımcılara – farklı bir günde – 10 saat oruç tuttuklarında ve ardından iştah açıcı yiyecekler gösterildiğinde de aynı şey gerçekleşti. Yani, çok aç kaldığımız zaman yemek için sabırsızlandığımız gibi, yalnız olduğumuzda, sosyal ilişkiye ihtiyaç duyduğumuzdaki durum aynıdır, neticesinde dopamin hormonu üretimi artar.Dopamin algılama, motivasyon, konsantrasyon, hafıza ve öğrenmeyi etkiler.
Yalnızlık duygusu ve yalnızlık genel olarak psikolojiyi nasıl etkiler?
Yalnızlık, sosyal izolasyonla birlikte sağlık sorunlarıyla ilişkilendirilmiştir. Bununla birlikte duygusal olarak da etkileri çok fazladır. Olumsuz ruh hali öyle pekişir ki, sıradan sorunlarda bile sabitlenip kalınabilir. Sıkıntılara odaklanmak, daha sonra gerginliği daha da körükler ve bu da aşırı tepki verecek hale getirir. Aynı zamanda, hüsrana uğramış ruh halimizi hafifletebilecek ve olumlu olayları fark etme olasılığımız çok düşüktür. Gerçekten de, kendimizi haklı çıkarmak için en yakınlarımızdan ve sevdiklerimizden gelen her türlü çabaya karşı dirençli hale gelebiliriz. Bu nedenle, yakın arkadaşınıza veya ailenize destek olma çabalarınızda, genellikle kazanamayacakmış gibi hissedebilirsiniz. Onlarla ilişki kurmak için her türlü çabanız düşmanca veya saldırgan gibi düşünülebilir, bu yüzden sadece mesafenizi korursunuz. Sonuç olarak, ilişkiniz gergin ve mesafeli hale gelebilir ve tepkili kişi yalnızlaşmaya başlar, yaşadıklarını başka kimsenin anlamadığı hissiyle hareket eder. Aslına bakarsanız, yalnızlığı tercih edenler, genellikle streslidirler ve çevrelerindekileri de strese sokarlar ve bunu fark etmezler. Bütün bu etkiler sinir sisteminde sistemik enflamasyon, iltihaplanma ve yıpranma etkisi ile ilişkili olarak zamanla artış gösterir ve beden sağlığına etki etmeye başlar.
Yalnızlık beden sağlığını nasıl etkiler?
Yalnızlığın beden üzerindeki etkileri de oldukça fazladır. Araştırmalar, uzun süreli yalnızlığın, sigara, alkol tüketimine benzer şekilde, erken ölüm riskinin artmasıyla ilişkili olduğunu göstermiştir. Bu etkiler, kalp damar sağlığının bozulması, bağışıklık sisteminin zayıflaması, hormon dengesizliği ve uyku eksikliği gibi etkilerdir. Yalnızlıkla birlikte kronik iltihaplanmalar ve dolaylı olarak ağrılar artmaya başlar. Hormonal etkilerle pek çok sistemik sıkıntının yanı sıra, obeziteyle ilişkili olarak fiziksel hareketsizlik şeklinde kendini gösterir. Yalnızlık yaşadığınızda, bir stres hormonu olan kortizol seviyeleriniz yükselir. Kortizol bilişsel performansı bozabilir, bağışıklık sistemini tehlikeye atabilir ve vasküler problemler, iltihaplanma ve kalp hastalığı riskinizi artırabilir. Amerikan Kalp Derneği'nin açıklamasına göre, sosyal olarak izole olmuş veya yalnız hisseden kişilerin kalp krizi, felç geçirme veya erken yaşta ölme olasılıkları yaklaşık yüzde 30 daha fazladır. Ayrıca demans geliştirme riskleri de yüzde 20'ye kadar daha fazladır.
İnsanlarla ilişki kurmak, beslenmek kadar hayatta kalmak için bir gerekliliktir ve bilimsel araştırmalar bu durumun tespitini daha önce de göstermiştir. Yalnız yaşayan, dışarı ile ilişkilerini kesmiş insanlar; karamsar, psikolojisi bozulmuş ve sürekli hayatla bir savaş halinde olurlar. Sosyal bir varlık olan insanın, mutluluğu için iletişim halinde olması ve bunun için de çaba sarf etmesi gereklidir.
[email protected] Twitter:@esrabc