AKP’nin kurucularından ve devlet bakanlarından Ertuğrul Yalçınbayır, ülke gündemine dair açıklamalarda bulundu. “Kişilerin konuşmasına mani oluyorsunuz. Bunun adı fırçalı demokrasidir.” diyerek Erdoğan’ı eleştiren eski başbakan yardımcısı Yalçınbayır, “Çözüm sandıktır. Böyle olursa yolsuzlukta, adalette, insan haklarında en alt sırada yer alırız. En altta yer almak insan onuruyla bağdaşmıyor. Türkiye hukuk ve demokrasi sınavlarını kaybetti. Bugünkü anlayış olsa, ben Tayyip Bey’le siyaset yapmazdım.” ifadelerini kullandı.
Sözcü’den Ruhat Mengi’ye konuşan Ertuğrul Yalçınbayır’ın açıklamalarından bazı bölümler şöyle:
İNSANLAR ÇIĞLIK ATIYOR ARTIK; ÇIĞ ALTINDA KALMAYALIM
Fevkalade kötü durum. Çözüm sandıktır. Böyle olursa yolsuzlukta, adalette, insan haklarında en alt sırada yer alırız. En altta yer almak insan onuruyla bağdaşmıyor. Bu iyi yönetimin değil, kötü yönetimin delilleridir. Onun için ben çığlık atıyorum, insanlar çığlık atıyor artık. Çağrımız olsun dedik. Çığ altında kalmayalım. Çünkü ben avukat olarak da yemin ettim, sadece Meclis’te yemin etmedim ki?
BUGÜN OLSA TAYYİP BEYLE SİSAYET YAPMAZDIM
Hukukçu olarak, hukuk yoluyla mücadeleyi seçtim. Yastığa başını koyduğunda ne sizi huzursuz ediyor? 17-25 Aralık neden bir bakanı huzursuz ediyor? Çünkü insanın içinde bir hak duygusu var. Bugünkü anlayış olsa, ben Tayyip Bey’le siyaset yapmazdım. Onun hukukun korumakla ilgili yine sözümü söylerdim, ‘312 madde değişsin’ derdim. Allah haksızlık etmekten, haksızlığa uğramaktan bizi korusun. Bizim sığınacağım yer hak, hukuk, adalettir.
YOLSUZLUKLARLA İLGİLİ SORU ÖNERGELERİ CEVAPSIZ
Türkiye’de kanunlar var, uygulamıyorsun, kendi çıkarın doğrultusunda birilerini bir yerlere atıyorsun, ehliyeti liyakati olmayan kişiyi, güreşçiyi bankanın yönetimine atıyorsun. Bunlar olacak iş mi? Siyasi etikle bağdaşır mı? Yozlaşma, her gün ayrı yolsuzluk haberleri, yasaklar, hiddet, şiddet ve beraberinde kabarık suç listesi. Bunlardan biz yıldıysak gri listeye girmemize neden şaşırıyoruz ki? Türkiye de gerekeni yapsaydı bugün Gri Liste’de olmazdık. “Milletvekillerinin yapamayacağı işler” hakkında kanun var, çıktığından beri hiç uygulanmadı. Kanunlar uygulanmıyor. Hukuksuzluk ve yolsuzluklarla ilgili soru önergelerine cevap verilmiyor. Yasama Meclis’te görev yapmıyor, yargı da yapmıyor.
OSMAN KAVALA İÇİN ‘İÇ İŞİMİZ’ DİYEMEZSİNİZ
Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan görevleri, mecburiyetleri var. Bunlara uymadığınız zaman ne oluyor? Siz Avrupa Konseyi’nin kurucu ülkesisiniz ve Konsey’den çıkarılmanız mümkün. AB’ye aday üyesiniz, onun askıya alınması mümkün, bu yönde Avrupa Parlamentosu’nun bir girişimi oldu zaten. İç hukukla uluslararası hukuk iç içe geçmiş durumda. Siz temel hak ve özgürlükleri, ekonomik hak ve özgürlükleri kendi ülkenizde düzenlemiyorsanız üyesi bulunduğunuz kuruluşlara müdahale hakkı tanımış olursunuz.
(Osman Kavala sorusu üzerine) Bu bizim hiç iç işimiz değildir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni tanımışız, bu kararların bağlayıcılığını kabul etmişiz. “Ben tanımam, benim iç işlerime karışılıyor” diyebilir miyiz? Haksızlığa uğrayan kişi benden de olmasa onun yanında yer alırım. Türkiye’nin bu sözler nedeniyle düştüğü durumu düşünün.
ARTIK İŞİN SONUNA GELİNDİ, TÜRKİYE KAYBETTİ
Büyükelçileri istenmeyen adam ilan etmek en tehlikeli işlerden biridir. ABD ve diğer ülkeler de aynı şeyi Türkiye büyükelçilerine yapsalar ne olacak? Tek tek de muhatap almıyor, hepsini birden alıyor. Türkiye’nin dış ticaretine ambargo koysalar ne olacak? Kendin üretmiyorsun her şeyi dışardan alıyorsun, birçok dış bağlantın var ve birçok konuda da örneğin ABD ile sıkıntıların var. Ama bu durumlar bir müjdeyi de veriyor, artık işin sonuna gelindi. Türkiye hukuk ve demokrasi sınavlarını şu anda kaybetti, bunu yapan iktidara kim oy vermek ister?
HEM BÜROKRAT OLACAK HEM DE BİRKAÇ YERDEN MAAŞ ALACAKSIN!
Bürokratlar önce verilen emrin kanuna uygun olup olmadığını görecek. Bürokrat kim; devletin memuru, ajanı. Kamuda görevli olan Merkez Bankası başkanı memurdur, bürokrattır. Hem bürokrat olacaksın hem de birkaç yerden maaş alacaksın, bırakın Allah aşkına. Aarhus Sözleşmesi halkın bilgi ve belge edinme hakkını koruyan uluslararası sözleşmedir ve Türkiye 1998’den beri bunu imzalamayan üç ülkeden biri; Rusya, Andorra, Türkiye. Bu şartlarda nasıl olur da Avrupa Birliği’nde yarışacağız dersiniz? İktidara gelen menfaatlerini koruma anlayışı içinde olunca sonuç da bu oluyor.