En ufak bilgi kırıntısı için bile önünde bir çok titri olan insanlar saatlerce konuşuyor. İnsanlarda bir endişe “yarınım ne olacak?” düşüncesi hakim.
Gelinen nokta ne kadar
sanal ne kadar gerçek? Sorun zihniyetimizde mi, yoksa her ferdin vicdan muvazenesinden geçirmesi gereken bazı eksiklikler mi var?
Görünen gerçek şu; dünya büyük bir zenginlik içinde, eskiden lüks sayılan bir çok şey artık adiyattan sayılır oldu.
Eski zamanlarda bir televizyon koca bir semtte, köyde bile bulunmazken neredeyse plazması olmayan ev kalmadı gibi. Topraktan kapların çeşmeden yıkandığı günlerden bulaşığın makinelerden yıkanan günlere geldik. Buzdolabının yerine kullanılan tel dolaplar ise mazinin güzel bir hatırası olarak kaldı. Eskiden şehirlerarası
otobüs seferleri büyük bir
tören içinde hususiyet arz ederken şimdi artık
uçak otobüs yolculuklarının yerini aldı. Eskiden bir cadde önünde parke eden şahsi araçların yerini şimdi her apartmanın önünde birkaç lüks Avrupai otomobiller aldı. Telefonu olmayan evlerden herkesin cebinde bir telefonun olduğu günlere erdik.
Bu kadar gelişmişliğe rağmen insanoğlu neden mutlu değil? Bu kadar refaha rağmen
kriz lafı neden lügatten çıkmıyor?
İnsanlık bir bunalım içinde. Geçimsizlikler arttı, boşanma oranları en üst seviyelere çıkıyor,
cinnet geçiren insanların dehşet haberleri haber bültenlerinden eksik olmuyor.
Neyimiz eksik veya nerede hata yaptık?
Bunu anlamak için çok uzağa değil yakın olarak bile diyebileceğimiz zamana bir dönmek yeterli olacak.
“Nasılsın iyi misin?” sualine verilen en net
cevap çok
şükürdü. Gencinden yaşlısına ağızdan çıkan lafız buydu.
Tüketimin kollarına kendimizi attığımız ve cüzdanımızı çok aşan alış-veriş anlayışı ve bitmez tükenmez ihtiyaçlarımız artık bizi
esir aldı. Eskimeden attığımız giysiler, boyası eskidi diye attığımız ayakkabılar, eşyalar şimdi hakim zihniyet oldu.
İsraf kültürü toplumu sardı.
En önemli düsturumuz ise “onun bunu var bende, niye yok” anlayışı oldu.
Çalışarak kanaat etme anlayışının yerini hırs aldı.
Belleğimizi ve anlayışımızı
Fatih Sultan Mehmet’in dönemine çevirilerim ve herkese
ders olacak manzaraya bakalım:
Büyük Sultan bir gün tebdil-i kiyafet yapıp
Edirne’de çarşıya çıkar. Çarşıda ilk girdiği dükkanda bir şey ister onu veren esnaf ikinci şeyi istediğinde ise komşusunu gösterir ve istediği şeyi ondan almasını ister. Diğer dükkana girdiğinde istediği ilk malzemeyi isteyen Fatih Sultan Mehmet ikinci şeyi istediğinde esnaf yine diğer komşusunu gösterir. Fatih bu manzaradan çok mutlu olur ağzında şükür ve hamd cümleleri eksik olmaz.
Eskiden söz senetti şimdi senetler bile değer ifade etmiyor. Ahilerin olduğu dönemlerde halkı kandıran, yolsuzluk yapan doğruyu söylemeyenlerin pabuçları dama atılırdı. Şimdi acaba pabucu dama atılmayan kaç kişi kalır hepimizin düşünmesi lazım.
Krizler dalgalanmalar işin görünen yüzü ya bunun gerçek sebepleri bunu çok düşünmemiz lazım.