Genelkurmay Başkanlığı aradan bir kaç gün geçtikten sonra
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın evi çevresinde yakalanan iki
subayın bilgi sızdıran bir askeri takip ettiğini açıkladı
Çok ikna edici değil.
Ama yersen yersin tarzında bir açıklama bu.
Adres kağıdının neden yutulmak istendiğini açıklanmıyor bir kere.
Şimdi top İçişleri Bakanlığı’nda.
O adresin kimin olduğunu, Arınç ile aynı apartmanda veya sokakta bir askeri
personelin oturup oturmadığını açıklamak zorunda.
Genelkurmay medyayı hukuka saygıya davet ediyor ama AK Parti’yi bitirme planı soruşturmasının nasıl sonuçlandığına değinmiyor.
Bilgisayarların nasıl tek tek sayısız kere temizlendiğinden sözetmiyor.
Yeraltına gömülü silahlar için
boru diyen, bu silahların Silahlı Kuvvetler envanterinde olmadığını iddia eden bir kurumsal duruşla karşı karşıyayız.
O nedenle son yakalanan özel harpçi iki subayla ilgili açıklama bizim için fazla ikna edici değil açıkçası.
Silahlı Kuvvetler içinde çok sayıda cunta yapılanması olduğu ortada.
Kendilerini memleketin gerçek sahibi olarak gören zihniyet, dünyanın içinde bulunduğu yeni koşulları, Türkiye’ye bu yeni dünya düzeninde biçilen rolü okuyamıyor.
Onun için sürekli darbeye imkan sağlayacak
kaos ortamı peşinde koşup duruyor.
Bunun için bir kısım medyayla
işbirliği içinde.
Dikkat ederseniz Genelkurmay’la bir kısım medyanın Ergenekon’dan Kafes’e kadar ortak bir tutum takındığını çok açık şekilde görürsünüz.
Arınç’ın sokağında yakalanan iki subayı
birinci sayfaya taşımaktan özenle kaçınan yarı-askeri medya bugün Genelkurmay’ın hiç de ikna edici olmayan açıklamasına geniş yer ayırırsa hiç şaşırmamak lazım.
Bu yarı askeri medya, 28
Şubat gibi
sivil siyasetin yara aldığı bir ortamda palazlandı, kirli ilişkilerle
sermaye biriktirdi.
Askerle farklı nedenlerle de olsa, bu yüzden bu iktidarın gitmesini istiyor.
Bazen Türkiye’nin 11 Eylül’ü diye
manşet atıyor, bazen 411 milletvekiline kaosa el kaldırtıyor.
Tek dertleri eski tezgahın yeniden kurulması.
O nedenle İttihatçı zihniyetle yol arkadaşlığı yapıyor.
Genelkurmay’ın açıklamasına dönersek.
İnandırıcı değil.
Çünkü bilgi sızdırdığından şüphelenilen bir
askeri personel sadece fiziki olarak mı izlenir?
Dinleme yapılmaz mı acaba?
Bir de bu personel bilgileri sokakta mı sızdırıyordu acaba, o sokağa gittiler.
Duvara
bardak koyup mu dinleyeceklerdi yoksa!
Diyelim ki doğru.
Yine de inandırıcı değil.
Çünkü bize yıllarca yalan söylendi.
‘’
JİTEM yok’’ denildi, sonra varlığı kabul edildi.
‘’
Kağıt parçası’’ denildi, ıslak
imza çıktı.
‘’Silahlar, ordu malı değil’’ dendi, öyle çıktı.
‘’Boru’’ dendi,
lav silahı çıktı.
Saymakla bitmez.
Askerin sözüne güvenin tartışıldığı bir ortamda, bu açıklamalara güven duyulmaması normal değil mi?
Sahi, o subay Bülent Arınç’ın adresinin yazılı olduğu kağıdı neden yutmak istedi acaba?
Yılbaşı hediyesi gönderecekti de,
sürpriz bozulmasın mı istedi dersiniz.