Brüksel-
Ayağımızın tozuyla Brüksel’den iki izlenim: Hükümetin
Kürt ve
Ermeni açılımı
Avrupa’da heyecan yaratmış, bu bir.
Müslüman ülkeler
Avrupa Birliği’nin
Türkiye’ye karşı tutumunu yakından izliyorlar, bu da iki.
Akil adamlar grubunun “Avrupa’da Türkiye: Kısır döngüyü kırmak” başlıklı
raporunun tanıtımı için Brüksel’deyiz.
Bu aralar leyleği havada gördük siz bu satırları okurken ben milli takımımızın maçını izlemek üzere Bosna’ya uçuyor olacağım.
Resmi adı “
Bağımsız Türkiye Komisyonu” olan akil adamlar grubunun başkanlığını 2008
Nobel Barış Ödülü sahibi,
Finlandiya eski Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari yapıyor.
Komisyonda
Hollanda eski
Dışişleri Bakanı Hans van der Brook,
Fransa eski
Başbakanı Michel Rocard, Saksonya Eyaleti eski Başbakanı Kurt Biedenkopt ve İtalyan Senatosu Başkan Yardımcısı Emma Bonito gibi isimler var.
Heyet, raporun “Türkiye’ye adil davranmak” başlıklı giriş bölümünde şu tespiti yapmış:
“Bağımsız Türkiye Komisyonu, Avrupa Birliği’nin inandırıcılığını koruyabilmesi için kendi kararlarına saygı göstermesi ve verdiği taahhütlerin arkasında sağlam durması gerektiği görüşündedir.”
Komisyon yansız bir değerlendirmeyle Türkiye’deki reform sürecinin, Avrupa’dan gelen olumsuz açıklamaların etkisiyle de yavaşlamasına dikkat çekmiş ve bu konuda şu yorumda bulunmuş:
“Türkiye, Avrupa
demokrasileriyle tam bir uyum sağlamak istiyorsa, dönüşüm sürecine yeniden sarılmalıdır.”
Evet, hükümetteki son değişiklikler öncesi Avrupa Birliği reformları durma noktasına gelmişti.
Ancak rapor kaleme alınırken Türkiye reform sürecine yeniden hız verdi.
AK Parti’nin demokratik açılım adını verdiği Kürt Açılımı’nın ilk adımı atıldı ve özel televizyonların
Kürtçe yayın yapabilmelerinin önü açıldı.
Askerin demokratik açılıma desteğini çektiği söylentilerinin yayıldığı bir dönemde atılan bu adım ve Başbakan Erdoğan’ın
açıklamaları bu yoldan dönüş olmadığının göstergesi.
Ermenistan’la imzalanan protokolün etkisi ise elle tutulabilir kadar gerçek.
Bu adım açıkça bütün Avrupa kamuoyunda olumlu etki yaratmış.
Avrupa Birliği’nin kişi başı
milli gelir açısından en büyük yardımı yaptığı bölgede barış umudunun yükselmesi Türkiye’nin algısına olumlu katkıda bulunmuş.
Elbette
Kıbrıs müzakerelerin ilerlemesi açısından en büyük engeli oluşturuyor ve akil adamlar Türkiye’yi böyle bir sıkıntılı duruma Avrupa Birliği kararlarının soktuğunu açıkça
itiraf ediyorlar.
Ama bugün bu gerçekle yaşamak zorundayız.
Türkiye bu sözleşmede kendi üzerine düşen edimleri yerine getirdikçe, özel statü gibi saçmalıkların gündeme gelmesi zorlaşacak.
Çünkü tam üyelik müzakereleri adı verilen bu sürecin müzakereyle ilgisi yok.
Türkiye, başta demokrasi, hukuk devleti,
insan hakları, çevre, sağlık gibi konularda yapacağı reformlar sonucu Avrupa Birliği standartlarını yakalamakla yükümlü.
Avrupa Birliği de buna karşılık Türkiye’ye bu edimleri yerine getirdiği takdirde tam üye olacağına dair bir söz verdi.
Avrupa Birliği, bu sözünde durmazsa hem kendi kıtasında, hem dünyada, hem
İslam aleminde büyük itibar kaybına uğrayacak.
Dünkü toplantıyı Ürdün’den Kuveyt’e, Malezya’dan Endonezya’ya kadar birçok müslüman ülke temsilcisinin temsilcisinin izlemesi bunun göstergesiydi.
Hepsi, Türkiye’nin çabalarına Avrupa Birliği’nin ahlaki bir karşılık verip vermeyeceğini, yani verdiği sözü tutup tutmayacağını merak ediyor.
Tutmaması, İslam aleminde, Avrupa Birliği’nin bir
Hristiyan Kulubü olduğu kanısını yerleştirecek ve medeniyetler çatışmasının ocağına odun taşıyacak.
Biz sözümüzü tutalım, gerisini Avrupalılar düşünsün.
Dünyanın yakın geleceğinin uzlaşma mı, yoksa çatışma mı üzerine kurulacağını onlar belirleyecek.