Anayasadan başlayarak bütün ilgili yasal
düzenlemeler demokratik hukuk ilkelerine uygun hale getirilecektir.
Anadil yasağı ile ilgili her türlü yasal düzenleme yürürlükten kaldırılacak yurttaşların anadillerinde serbestçe konuşabilmeleri, yazabilmeleri, öğretebilmeleri, bu dillerde değişik kültür etkinliğinde bulunmaları güvence altına alınacaktır.”
Başbakan Erdoğan’a
açılım politikaları nedeniyle ‘’
hain’’ sıfatı yapıştıran
CHP lideri
Baykal’ın genel sekreteri olduğu SHP, 1989 yılı
Kürt raporunda böyle demişti.
Sayın Baykal da bu rapora yazdığı “sunuş”ta, “Resmi politikaların yok saydığı bu konunun korkusuzca tartışılması” gereğini vurgulamıştı.
Meselenin adı o zaman
Kürt sorunu olarak konulmuştu.
Aradan yıllar geçti Sayın Baykal da ‘’dün dündür, bugün bugündür’’ politikasına geldi.
Bugün Kürt açılımından, Kürt sorunundan bahsetmenin hainlik olduğunu iddia ediyor.
Yine de demokratik bir açılımdan sözediyor dün
Hürriyet Gazetesi’ne verdiği demeçte.
Bu koşulla Başbakan Erdoğan ile masaya oturabileceğini söylüyor.
Aslında açılım milli mutabakat açılımına dönüştüğünden bu
teklif ciddiye alınabilir.
Bunun önkoşulu, CHP liderinin başta anayasa olmak üzere, demokratik sistemin önünü tıkayan sorunlar konusunda somut bir paket sunmasıdır.
Bugün bu topraklarda yaşayan insanların etnik kökenleri, inançları, cinsel tecihleri gibi konulara yansıyan bir yelpazede sıkıntıları var.
CHP bu sıkıntıların çözümü için ne önermektedir, masaya koymalıdır.
Bu açılım muğlak açıklamalarla değil, somut
önerilerle netleştirilmelidir.
Anayasa’nın 3 maddesine dokunmayacaklar, o tamam.
Peki, geri kalanı için bir öneri paketi sunsunlar.
Kürtler’in, Aleviler’in, Hıristiyan azınlıkların, Ruhban Okulu’nun sıkıntılarının aşılması için ne gibi önerileri var, bilelim.
Türkiye’yi rahatlatacak, devleti tüm yurttaşları karşısında nötr hale getirecek bir çözüm paketi sunsun bize.
Seçim Yasası’ndan Siyasi Partiler Yasası’na kadar olan yelpazede
siyaseti demokratikleştirmek, yüzde 10’luk barajı indirmek için neler yapılmasını düşünüyorlar, onu anlatsın.
Sadece inkara, negatif direnişe dayanan muhalefet anlayışından vazgeçsin, insanların daha iyi koşullarda yaşamasını, huzura ermesini sağlamak için neler önerdiğinden söz etsin.
İnsanların sokakta birbirine
silah çeker hale gelmesinde kendisinin ve partisinin sorumluluğunu sorgulasın, birlik ve beraberlik önerileri anlatsın.
Görünen köy
kılavuz istemez.
Yeraltına gömülen silahlar,
Kafes planları,
Ergenekon örgütlenmesi gibi girişimlerle gerçekleştirilemeyenler, tıpkı
Kahraman Maraş,
Çorum ve 1
Mayıs katliamlarında olduğu gibi, toplu kıyımlarla, halkı birbirine kırdırarak gerçekleştirilmeye çalışılıyor.
İnsanları önce birbirine düşürüp sonra
kurtarma planları devrede.
Ama böyle bir yolun sonu felakettir.
Bu gerçeği önce siyaset sınıfının görmesi gerekir. Çünkü bu sürecin sonunda bedel ödeyecekler arasında onlar da olacak.
Kürt aydınlara düşen görev
Hrant Dink’in alçakça bir pusuyla öldürülmesi, hükümeti Batı dünyasında zora sokmak, Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırmayı amaçlıyordu.
Cenaze törenine katılan 10 binlerce yurttaş, bu planı bozdu.
Yozgat’taki hain pusunun ardından, daha
PKK olayı üstlenmemişken Diyarbakır’da sokağa dökülecek bin kişi, saldırıyı kınayan ortak bir
bildiri, Batı’daki algıyı bir anda değiştirirdi.
Ortak payda şiddete birlikte karşı duymak, şiddete anında tepki koymak olursa, kimse bu süreci tehlikeye sokamaz.
Bu gerçeği görüp, gereğini yapalım.
Ahmet Hakan niye yoktu?
‘’
Aydın Doğan ve
Ertuğrul Özkök’le birlikte Yakup’a gittik, yemek yedik’’ diye yazmaya bayılıyor.
Hasan
Cemal’in meslekte 40’ıncı yılı yemeği de böyle bir fırsattı.
Üstelik sonradan Vuslat
Sabancı da yemeğe katıldı.
Yani Hakan’ın ballandıra ballandıra anlatabileceği bir toplantıydı.
Ama Ahmet Hakan gecede yoktu. Bir gün sonra uzun bir
Hasan Cemal güzelleşmesiyle yetinmişti.
Niye gelmedi acaba?
O gelirse Yakup’un boşalmasından mı korktu dersiniz...