Türkiye Türklerindir” diyen bir gazetenin yayın yönetmenliğini yıllarca bu slogana uygun şekilde yaptı.
O gazetenin logosunda, çağı geçmiş bir slogan olarak kalmadı.
Gazetenin manşetinden tek sütun haberine, oradan
köşe yazarı seçimine kadar uzandı.
“Türkiye Türklerindir” sloganını Sedat Simavi’den yıllar sonra hayata geçirdi.
Kürt hakkını savunana,
Ermeni soykırımını gündeme getirene acımasızca saldırdı, manşetlerden
hedef haline getirdi.
Kürt
Ahmet Kaya’yı da, Ermeni Hrant Dink’i de, onların tarihine sahip çıkan
Orhan Pamuk’u da düşman ilan etti.
Bugün başka gazetelerde yazan yazarları kendini aklamak için kullandığı gibi, o dönemde de kendi gazetesinde yazan yazarları bu isimleri karalamak için kullandı.
Başörtüsüne
özgürlük getirecek değişikliği, “411 kaosa kalktı” diye
iç savaş ilanına döndürdü, sonra utanmadan başörtüsü özgürlüğünü savundu.
O zaman “Türkiye Türklerindir” diyordu, bugün “Sahiller Beyaz Türklerindir” diyor.
İkisi de faşist söylem.
Dün Ahmet Kaya, Orhan Pamuk, Hrant Dink’e hayat hakkı tanımıyordu, bugün kendisi gibi yaşamayan, giyinmeyen, tüketmeyene tanımamaya çalışıyor.
Alman Faşizmi ve
Hitler, 1. Dünya
Savaşı’ndaki yenilginin ardından ortaya çıkmıştı.
AK Parti’nin seçim zaferleri karşısında,
İngiltere ve
Fransa karşısındaki mağlubiyetin öfkesini duyan Hitler ve izleyicilerinin ruk haline sahip.
Hitler, “Aryan ırkı” diyordu, o “Beyaz Türk” diyor.
Kürdü, Ermeni’yi, Beyaz olmayanı “Öteki” hatta “düşman” ilan ediyor.
Öfkeyle toplumu parçalara bölüp içinden birbirne düşman unsurlar yaratma çabaları aynı.
Kendini bir zamanlar Türkiye’ye hükmeden ve bu hükmetme hakkı meşru olmayan yllardan elinden alınmış bir asilzade gibi hissediyor.
Osmanoğulları’nın bile Cumhuriyet’le barıştığı bir dönemde, demokrasiyle barışmamaya
direniyor.
Hitler, “Yahudileri” düşman ilan etmişti, o Kürtleri, Ermenileri, muhafazakarları düşman ilan ediyor.
Utangaç bir faşist bir hareketin
öncüsü.
Ege kıyılarının ırkçı öfkesinin dışavuran yüzü.
Öfkeli Almanlar olmasa, Hitler olmazdı.
Öfkeli Türkler olduğu için
Ertuğrul Özkök var.
Dili, söylemi onunki kadar zehirli ve bölücü.
Yüzde 42-yüzde 58 ayırımın sürekli gündeme getirip
mağdur rolü oynamaya bayılıyor.
1920’lerin sonuna doğru Ortega Y Gasset şöyle yazmıştı:
“Faşizm şaşırtıcı bir görünüşe sahip, çün≠kü içinde en çelişik içerikleri barındırıyor. Otoriterliği öne sürüyor ve
isyan örgütlüyor. Çağ≠daş demokrasiye karşı dövüşüyor, öte yandan herhangi bir geçmiş yönetimin restoras≠yonuna inanmıyor. Kendisini kuvvetli bir devletin yapıcısı olarak sunuyor, ama yıkıcı bir hizip ya da gizli bir cemiyetmiş gibi devletin çözülmesine neden olacak araçları kullanıyor. Faşizme hangi açıdan yaklaşırsak yaklaşa≠lım, hem bir şey hem onun karşıtı, hem A hem A-değil olduğunu görürüz.” (Birirkim Dergisi, Sayı: 46-47, Faşizm ve İdeoloji)
Kendisine o kadar hayrandır ki, Ahmet Kaya için attığı “Vay Şerefsiz” manşeti için özür bile dileyemez.
Orhan Pamuk’a yaptıklarını gündeme bir getiremez.
Ersin Kalkan’dan söz etmeden Hrant Dink’ten bahseder.
Tüketim biçimi,
içki ve
kıyafet üzerinde odaklanmış bir faşizmin sözcüsü o.
Kendine uygun yığınlara öncülük ediyor.
Takipçileri
medeniyet savaşında yenik düşmüş ikinci
sınıf İzmirliler, İstanbullular ve Ankaralılar.
Bir kısmı kirli askeri ve
sivil bürokrasinin üyeleri.
Kendi “Altın Çağ”larının özlemindeler.
Özkök’ün post-
modern faşist söylemi tek umutları.
Kültür olarak Vanity Fair, Vouge birikimine sahipler.
3 şarap adı ezberleyince 10 nesillik
Fransız asilzadesi
olabiliyorlar.
Ama sahte bilgilerini kazıyınca
altında ortak özellik çıkıyor, faşistlik.
Onlar faşizme sığınmışsa, söyleyecek tek söz kalıyor:
Demokratlar, ilk hedefizin Akdeniz’dir.
(Ordular İzmir anlamıştı, siz de öyle anlayın!)