Ertuğrul Özkök dün çarpıcı bir yazı kaleme aldı. Kimi yönlerine katılmadığım ama onun geldiği nokta itibariyle cesaret verilmesi gereken bir yazı.
Alıntı ama doğru bir yaklaşım.
Özkök bunları söylüyorsa, değişim dönülmez noktadadır demektir:
‘’Belki de her yönüyle ülkemiz tarihi bir süreçten geçiyor.
Şüphesiz ‘denizler durulmaz dalgalanmadan’.
Tamam, bugünkü evrensel demokratik standartlar kurucu ideolojimizin katı paradigmalarını esnetmek mecburiyetinde.
Ancak bu, ülkemizin bölünmesi demek değil, laik rejimimizden vazgeçmek hiç değil.
• Evrensel
demokraside başat unsur bireydir. İnsan olmanın onur ve bilincini özgürce duyumsayan bireyler, şüphesiz birincil kimliklerini zenginleştirmek amacıyla, tüm ikincil (alt) kimliklerini de rezervsiz sahiplenebilme hakkına sahiptir.
• İkincil kimlikler (milliyet, din) çağdaş demokratik toplumlarda ait olmaları gereken düzeye iade olunmadan, özlenen huzur tablosu yakalanamaz.
• Kendisini etnik kimliği üzerinden ifade eden ve bu kimliği, tüm tutum ve davranışlarının kapsayıcı öğesi yapan bir anlayış, evrensel demokrasilerde şüphe ve temkinle karşılanmalıdır.
• Bu çerçevede,
Güneydoğu meselesine bir yaklaşım getirilecekse, meseleye ‘ezilen ulus milliyetçiliğine’
prim verdirecek, mağduru kollayan ağabey üslubuyla yaklaşmamak gerekir.
Mesele öncelikle demokrasi meselesidir.
• “Şüphesiz her yurtsever birey aynı zamanda
Sünni,
Alevi, Türk,
Kürt, Çingene olabilir. Birey olmak bu kaliteleri reddetmek değil, aksine insani bir duyarlılıkla, birey kimliğini zenginleştirici bir unsur olarak sahiplenmektir.”
• Ancak bir birey, bu neviden ikincil kimliklerinden birini tamamen ön plana çıkarır, kişiliğinin kapsayıcı unsuru yaparsa ve kendini hep bu unsur üzerinden ifade ederse; bu durumun toplumun diğer fertleri tarafından tepkiyle karşılanacağı aşikârdır.
• Yanlış olan, örneğin etnik veya cemaatçi kimliğini hiç öne çıkarmamak değil, mütemadiyen, tek ifade aracı olarak ortaya koymaktır.
• Seçimle gelenlerin, hepimizin vekaletini aldığının bilincinde olduğundan şüphe duymak istemiyoruz. Demokratik ilkelerin ana parametrelerinin hep işleyeceğine dair bir
zihin konforuna talip olduğumuzu tüm anayasal kuru m yöneticilerimize iletiyor ve bu duyguyu bizlere daha fazla hissettirmelerini diliyoruz.’’
Bana şahidini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim
Sabah’tan ayrıldığını söyleme cesareti gösteremeyip bana yalan üstüne yalan söyleyen Doğan’ın son tetikçisi benden
hesap sormuş.
Cevap vereyim, Sabah’ı satın alan Çalık grubuyla
yönetim anlayışı konusunda uzlaşamadım.
Bunun sonucunda da görevimden
istifa ettim.
Ama Ahmet Çalık’a saygımı hiç kaybetmedim, kaybetmeyeceğim.
Çünkü bazen aşırıya varan tepkilerimi (bugünden geriye bakınca) bile müthiş bir olgunlukla karşıladı.
Kendisine teşekkür ediyorum.
Beni bazılarının iddia ettiği gibi kovduysa, eline sağlık diyorum ama istifa ettim.
Bunda da abartılacak bir şey yok, çünkü patronla yönetim tarzında uzlaşamazsan doğru iş bırakmaktır.
Ona her şeyin iyisini diliyorum çünkü o iyi bir insan.
Gelelim tetikçinin şahidine.
Kendisine Hürriyet’in sahibi olma yolunu açan eski yayın yönetmeni hakkında akla izana sığmayacak iftiraları o attırmıştı.
O zamanının tetikçisi göbekteydi, yenisi 4’üncü sayfada.
Eski yayın yönetmenin balayını bile konu yapacak tiynette biri şahidi yani.
Üstelik yalan bilgiyle.
Ben onun eski yayın yönetmenin namusuna, kendime olamayacak kadar kefilim.
Onun şahidi, gerçekleri kendine göre çarpıtan, hep kendi doğrusuna inanan biri.
Sabah’tan ayrılırken söylediğin yalanları da o öğretmiştir sana herhalde.
Buna tıp dilinde ‘’Patolojik Narsist’’ deniyor.
Sürekli kendi doğrusunu anlatan, yalanlara sığınan kişilik demek bu.
Başbakan’la görüşmesini bile çarpıttığı için araya onca adam koymasına, yalvarıp yakarmasına rağmen yeni bir randevu alamadı.
Çünkü son görüşmesini kendi doğrularınca çarpıtarak anlattı.
Bunun türkçesi yalancı demek.
Kamuya yalan söylediği için başı
vergi idaresiyle dertte,
küçük ortağına yalan söylemek iddiasıyla da zanlı.
70’inde
dolandırıcılık iddiasıyla
yargıç önüne çıkacak.
Allah kimseyi bu duruma düşürmesin.
Paranın temizleyemeyeceği bir utanç.
Şöyle de diyebilirim, ‘’Bana şahidini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.’’
Benim değil, sokaktaki herhangi bir adamın bile sözü ondan itibarlı.
Onun için size anlayacağınız dilden
cevap vermek lazım.
Ortada dolaşan hazır bir
dosya var.
Bir medya patronunun ailesiyle birlikte, halkı borsa yoluyla dolandırıp servet yaptığına ilişkin.
Ben de edinip önümüzdeki hafta yayınlayabilirim.
Belki patronların yarın benden de özür diler, ‘’bu patronun değil, yamağının tetikçisi’’ derler.
Ama sen ona ‘’Ali Balkaner’’ de, o anlarlar...
Bir de elimin freni olmadığını bilirler.
Nasıl olsa burası babamın köşesi..