Gülen Cemaati bizim gibi laikler için hep kuşkuyla bakılan bir
İslami hareketti. Hareketle ilgili bir sürü insanın kafasında soru işareti var.
Ama öte yandan Adisa Baba’dan Dakar’a uzanan coğrafyada yarattıkları eserleri,
Türkiye’yi tanıtma, başka insanlara
hizmet çabalarını da gördüm.
İzmir’den bana ‘’Bu adamda ne gördün?’’ diye soran ve yazımı hayretler içinde okuduğunu söyleyen arkadaşımın da bunu görüp ikna olması gerekiyor.
12
Eylül’den önce sol harekette
halkla içiçe olma kültürü egemendi.
Devrimin Çin gibi, kırdan köye geleceğine inananlar kırsala, devrimin kentli bir
eylem olduğuna inananlar ise
yaşamak için gecekondulara giderdi.
Üniversite öğrencisi, dil bilen
küçük burjuva öğrenciler için bu bir
inanç meselesiydi.
Devrimin ideal, eşitçi
toplum yaratacağına, bunun için emekçi halkın eğitilmesi gerektiğine inanıyorlardı.
12 Eylül darbesi sonrası ne yazık ki, devrimcileri o emekçi halk ihbar etti.
Konumuza dönersek.
Türkiye’de muhafazakar kesimin zenginleştiği, müslümanlıkta Kureyş eğiliminin arttığı bir dönemden geçiyoruz.
Kimi müslümanlar için zengin olmanın, lüks jipe binmenin, Louis Vuitton çanta takmanın zekat vermekten önemli bir hale geldiği bir dönem bu.
Böyle bir dönemde, bu Hareket İslam’ın daha eşitçi, adil olduğu bir dönemi canlandırma çabasında.
Trilyonlara hükmediyorlar ama hareketin lideri saman bir yatakta yatıyor.
Hareketin eğitimine katkıda bulunduğu gençler, bir bankaya girmek yerine dilini, kültürünü bilmedikleri ülkelere
yardım için karın tokluğuna çalışmaya razı oluyor.
Aynı fikirde olmasanız bile saygı duymanız gereken bir özveri.
Üstelik bunu zaman zaman benim gibileri rahatsız edecek bir milliyetçilik duygusuyla yapıyorlar.
Türkiye ve Türkiye’nin İslam anlayışını bu coğrafyaya hakim kılma çabaları var ve bunu inkar etmiyorlar.
Dakar’daki toplantıda eleştirim, Türkiye edebiyatı ve kültürünü tanıtmaktaki eksikleri üzerine oldu.
Nasıl Robert Kolej’e giden bir çocuk amerikan edebiyatını sular seller gibi bilirse, Hareketin okulllarına giden çocuklar da,
Osmanlı ve Türk edebiyatını öyle bilmeli bence.
Gördüğüm diğer nokta ise, Hareket mensuplarının kendilerini geliştirme kabiliyeti oldu.
Yemekli bir toplantıda eşlerin neden olmadığının sorgulandığında, şu cevabı aldık:
‘’Biz, İstanbul’dan çıkmadık. Anadolu’dan çıktık. Hareket’ten değil, ana-babamızdan gördüğümüz gibi yaşıyoruz. Bizim köyümüzde de yaşam böyleydi. Zamanla çocuklarımız farklı biçimde yaşayacaktır.’’
Doğru olan da bu.
Geleceğin farklı olacağını görmek ve kabul etmek.
İnsanları inançlarına göre değil de, davranışlarına göre yargılamayı öğrenirsek bu sorunları daha kolay aşacağız.
Şişt şişt sakin ol
MHP Lideri
Devlet Bahçeli medyadan Meclis’e uzanan bir zincirde tehditler savurdu.
Hep dediğimizi diyelim:
Ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın.
Ve ekleyelim.
Soğuk
Savaş dönemi geçti.
Eğer
gençlik kitleni yeniden derin devletin tetikçisi yapmayı düşünüyorsan, bir daha düşün de deriz.
Bunu yapanların sonu günümüzde Uluslararası
Ceza Mahkemesi.
MHP’nin son dönemde daha sağduyulu
siyaset gütmesinde bu duygunun ağır bastığını biliyoruz.
Artık Kemal Türkler’e suikast dönemleri bitti. Yanlış yapanın eli yanar.
Bunu bilip öyle konuşun.
Onun için ağzından çıkanı kulağınız duysun.
Bakarsınız, 12 Eylül öncesinde arabasının bagajında suikast silahları yakalanan doçentin dosyası da açılır,
koalisyon döneminde çeşitli yollarla kesesini dolduran bakanların dosyası da.