Şemdinli,
367 kararı, 27
Nisan e-
muhtırası,
Ergenekon davası ve
siyasete
komplo belgesi.
Tamamında
CHP’nin pozisyonu askerle aynı.
Şemdinli’de dönemin zanlılara sahip çıkan komutanı
Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın ismi iddianameye dahil edilince
Baykal çıktı, “Bu Büyükanıt’ın önünü kesmek için düzenlenmiş bir komplodur” dedi.
Sonrası malum.
Sivil mahkemenin mahkum ettiği iyi çocuklar askeri mahkemeye gönderilip
beraat ettirildi.
Kitabevine
bomba atılması olayı,
Genelkurmay-askeri yargı-CHP
işbirliği ile unutturuldu, üstü örtüldü.
CHP milletvekili olmasalar Ergenekon sanığı olması muhtemel
bayrak mitingleri kahramanlarını partisinden
aday yaptı.
O da yetmezmiş gibi, Ergenekon sanıklarının avukatlığını üstlendi.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral
İlker Başbuğ da her fırsatta Ergenekon’u küçümseyen bir tavır takındı, yeraltından çıkan silahlar için “
boru” tabirini kullandı.
367 kararı öncesi dönemin Genelkurmay Başkanı
Yaşar Büyükanıt, siyasetten çok
Anayasa Mahkemesi’ni
hedef alan bir e-muhtıra yayınladı.
Anayasa Mahkemesi de hukuk tarihine geçecek bir skandalla başvuruyu kabul etti ve cumhurbaşkanlığı
seçimi için 367 önşartını kabul etti.
Başvuruyu kim yapmıştı?
CHP...
Böyle bir konuyu gündeme kim getirmişti?
Ergenekon soruşturması kapsamında evi aranan
emekli Yargıtay Başsavcısı
Sabih Kanadoğlu.
Ardından hükümet,
Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde bir yasal
düzenleme yaptı.
Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 250’nci maddesini yeniden düzenledi.
Adalet Bakanı Meclis’te bunun nedenini CHP’lilere anlattı, onlar da
evet oyu verdi.
Ertesi sabah bir balans ayarı sonucu CHP aldatıldığına karar verdi, bu maddeyi de iptal için Anayasa Mahkemesi’ne götürdü.
Şimdi şöyle bir bakınca, askerin bir pozisyon aldığı, CHP’nin Meclis’te ona göre bir tutum aldığı ve sonuç alamazsa hemen Anayasa Mahkemesi’ne gittiği ortada.
Bermuda Şeytan Üçgeni benzeri bir işbirliği açıkça görülüyor..
O nedenle CHP’nin orduyla kolkola siyaset yapmadığı açıklaması hiç ikna edici değil.
Türkiye’de siyasetin en büyük açmazı da bu.
Ana muhalefetin iktidarı seçim sandıklarında değil de, asker-
sivil bürokrasiyle işbirliği içinde engelleyebileceğine inanması.
Böyle bir tablo, siyasete müdahale
tipi belgelerin raporların hazırlanmasını
teşvik ediyor.
Demokrasinin önündeki bu sıkıntı aşılmadan Türkiye’nin evrensel hukuk devleti standartlarına ulaşması zor.
İttihatçı siyasi geleneğin devamı olan bu partinin 1960 darbesindeki rolü tarih kitaplarında açık açık yazarken, belgenin içeriğine doğrudan tavır alamayan Baykal’ın sözleri inandırıcı olamıyor ne yazık ki...
Ne demişler, ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz...