Galatasaray’a
Ünal Aysal başkan olsun’’ diyor oluyor.
Adnan Polat’a telefonda Galatasaray’a yanlış yapanların kafasının kopacağını söylüyor, kopuyor gerçekten de kafalar.
(İşin garibi Galatasaray’a şimdilerde
CHP’ye
destek veren Demirel’in gizli gözdesi Aysal başkan oluyor.)
“Yeni CHP yönetiminde
Önder Sav,
Onur Öymen ve Mustafa
Özyürek yer almasın’’ diyor, Deniz
Baykal kabul etmeyince bu üç arkadaşıyla birlikte yönetimden uzaklaştırılıyor.
Kendisini Koç Ailesi’nin damadı olarak biliyoruz ama
İstanbul’un fısıltı gazetesi hep daha fazla bir şey olduğunu söylüyor.
Adını
New York taksi ihalesi nedeniyle daha sık duyar hale geldiğimiz İnan
Kıraç’tan sözediyorum.
İstanbul sermayesinin büyük ağabeyi denilen Kıraç’ın bir medya grubunun önemli hissedarı olduğu da söylentiler arasında.
Taraf’tan Mehmet Baransu’nun haberine göre
İnan Kıraç,
kaset skandalı patlamadan 3 ay önce
Deniz Baykal’ı CHP Genel Merkezi’nde ziyaret ediyor.
Başbaşa gerçekleşen görüşmede Kıraç, Baykal’dan bir istekte bulunuyor.
Özel bir konumu, CHP ve
siyasetle, medya ve bürokrasiyle özel bir ilişkisi olmayan bir işadamının kolay kolay cesaret edemeyeceği bir istek bu.
Kıraç, CHP’nin yönetimine doğrudan müdahalede bulunuyor.
Baykal’dan 3 yöneticisini
tasfiye etmesini istiyor.
Normal şartlarda konuğuna kapıyı göstermesi gereken Baykal, konuğunun ‘’özel ilişkiler’’ ağı nedeniyle olsa gerek, üç arkadaşının da erdemli ve çalışkan olduğunu, partiye büyük katkıları olduğunu söylemekle yetiniyor.
Kıraç, bu üç ismin yerine
Kemal Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin’i öneriyor mu, bilmiyorum ama sonraki gelişmeler önermiş olabileceğini gösteriyor.
İş burada kalsa, önemli bir işadamının gönül verdiği partisine destek çabası olarak görebileceğimiz bir olay.
Ancak, iş orada kalmıyor.
Kalmıyor çünkü Baykal’ın kaset skandalı patlak veriyor.
Tesadüfe bakın ki, bu skandalı Kıraç’ın bir dönem
Sirkeci’den bayii olan ve o dönem birlikte büyük paralar kazandıkları bilinen bir arkadaşının gazeteleri
manşet yapıveriyor.
Bu gazeteler, Baykal’a açıkça “Git” diyor.
Ardından başta Baykal olmak üzere Kıraç’ın CHP’de istemediği 3 isim de dahil olmak üzere tüm Baykalcı
ekip tasfiye ediliyor.
Kimi kafalar koparılıyor yani.
İşin bir başka ilginç boyutu, Kıraç’ın
Ergenekon zanlılarıyla iyice ünlenen
Cumhuriyet Gazetesi’nin önemli bir hissedarı olması.
Şimdi başta Sirkeci’den eski arkadaşınkiler dahil birçok gazetede bu haberi ve yankılarını okumayacaksınız.
Hükümet medyaya
baskı yaptığı için bu haberi sansürlemek zorunda kalacaklar! Yoksa onlara kalsa mutlaka yazarlardı.
Hükümet baskısı ne hale getirdi medyayı...
Siz o gazetelerde Kılıçdaroğlu’nun kaset komplolarının sorumlusunun
AK Parti olduğuna ilişkin açıklamalarını okuyacaksınız.
Ergenekon’un hayali bir
örgüt olduğu yorumlarını okuyacaksınız.
CHP’yi asker destekli İstanbul dükalığının değil de parti tabanının yönettiğine inanacaksınız.
Merak ettiğim asıl mesele ise şu; Kemal Kılıçdaroğlu her
akşam İnan Kıraç’a günün bilançosunu veriyor mudur acaba?
Kemal Bey’in zigzagları
Baransu’nun haberinde sadece bu müthiş gelişme yok.
Kılıçdaroğlu’nun kaset skandalının ardından ortaya koyduğu performans da var.
İşin özü, siyaset bir sadakat işidir.
Her gün yeni bir ekip kuranlara bu dünyada güvenilmez.
Ancak kaset skandalı patladığında henüz genel başkan olacağını bilmeyen Kemal Kılıçdaroğlu’nun tam da böyle davrandığını görüyoruz.
Gelişmeler Kemal Bey’in İstanbul dükalığı ve Gürsel Tekin’in ortak projesi olduğunu gösteriyor.
Ancak Kemal Bey o dönem bunu bilmiyor.
Tıpkı Mehmet Haberal’ı milletvekili
adayı yapmak zorunda olduğunu bilmediği gibi.
Yukarıdaki gelişmeler ışığında Haberal’ın adaylığının nasıl gerçekleştiğini daha iyi anlamışsınızdır zaten.
Evet, kendi durumunu bilmeyen Kemal Bey, ‘’Aday değilim. Baykal dönsün, beni listenize alırsanız sizinle çalışırım’’ diyor.
Ama İnan Kıraç’ınkine benzer bir koşul ortaya koyuyor ve ‘’
Mustafa Özyürek,
Önder Sav ve Onur Öymen varsa, ben yokum’’ diyor.
Ne tesadüf değil mi, ikisi de aynı üç isme karşı.
Ama Kemal Bey sonra Önder Sav’a gidip ‘’Sen genel başkan ol, ben genel sekreter olayım’’ diyor.
Sonra üçüncü denemede doğru yolu buluyor, kendisi genel başkan oluyor ve İnan ağabeyinin arzusuna uyup Sav’ı postalıyor.
Siz, böyle bir liderle yola çıkar mısınız?
Ben çıkmam açıkçası.