Hava Kuvvetleri’nde iki tümgeneralin şok
istifalarının ardından bu kez de
Deniz Kuvvetleri, bir ay sonra yapılacak Yüksek
Askeri Şûra’da Koramirallik terfisine üst sıradan girecek parlak bir tümamiralinin istifası ile sarsıldı.’
Gazetenin sürmanşetine girmiş bir haber ve çarpıcı bir şekilde
imza yok.
Hürriyet’e Palo
Alto’dan internet üzerinden bakıyorum ve kocaman bir şekilde
gazetenin tepesine girmiş haberi kimin yaptığı hakkında bir bilgi bulamıyorum.
Haberi okuyunca basın brifinglerine bir ay ara vermiş
Genelkurmay Basın Sözcülüğü’nün tavrını görüyorum.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na
aday bir
komutan.
Parlak bir asker.
Aniden istifa ediyor.
Ama
Albay Çiçek amiralliği beklemeye devam ediyor, haber de onu istifaya davet etme hevesi kesinlikle taşımıyor.
Deniz Kuvvetleri’nde ortaya çıkan yapılanmadan söz bile etmiyor.
Toprak altından çıkan silahlardan, pardon mühimmattan,
bahis bile açmıyor.
Veriliş tarzından istifa eden generalin değil de, onu bu karara zorlayanların sorumlu tutulduğunu hissediyoruz.
Peki neden haberi yapanın imzası yok?
Bu haber Hürriyet’e vahiy yoluyla mı geldi diye insan merak etmeden duramıyor.
Çünkü haberde
Ankara mahreci bile yok.
Haberin yazılış tarzından bir topluluk karşıtlığı belli belirsiz hissediliyor.
Habere göre, istifa sebebi özel
yaşam.
Peki o zaman şok edici olan ne?
Hürriyet
özel hayat konusunda fazla özen gösteren bir gazete değil ama bir üst düzey subayın bu nedenle istifasını fazla önemsemiş.
Tıpkı Koç Müzesi’ndeki
bomba senaryosunu birinci sayfadan görmemeye özen gösterdiği gibi.
Sonuç itibariyle bu ideolojik bir
tercih.
Tıpkı Mustafa Sarıgül’ün yeni bir parti kurmak için DSP’den istifasını birinci sayfadan duyurması gibi.
Bence bunda yanlış bir şey yok.
Kırmızı çizgilerin doğru çizilmesi gerekiyor.
Ancak, sizden farklı düşünen herkesi fanatik olarak niteleyip onlardan daha yanlı yayın yaparsanız nasıl merkezde olduğunuzu iddia edebilirsiniz?
Ya da herkesin yayın çizgisini
tartışma konusu yaparken kendi çizginizin tartışma dışında kalmasını nasıl talep edebiliriniz?
Herşey bir yana, bir askerin şok istifası imza olmadan nasıl Hürriyet Gazetesi’nin en tepesine çıktı, onu izah edin.
Hükümetin tepki kriteri
Uygurlar’ın
inanç özgürlüğü temelinde
ekonomik haksızlıklara başkaldırması tüm dünyada haklı olarak tepkiye yol açtı.
Aslında burada bile bir çifte standart gördük, çünkü İran’daki gerilim ve yansımaları günlerce Batılı gazetelerin birinci sayfasında yer alırken Çin ikinci günde arka sayfalara atılıverdi.
Yine de herkes, bu olayın iğrenç bir
insan hakları ihlali olduğunda hemfikir.
Türkiye de bu baskıya haklı olarak tepki gösterdi.
Ama bu hükümetin insan hakları ihlallerine gösterdiği tepkiye bakınca çok seçici olduğunu görüyoruz.
Çin’de insan hakları ihlaline tepkili, özellikle müslüman ve Türk kökenlilere karşı olanlara. Cumhurbaşkanı’nı son dönemdeki ticareti büyütme konusundaki çabalarına rağmen.
Filistin’deki ihlallere de aynı tepkiyi gösterdiğini görüyoruz.
Peki Sudan’daki tepkisizlik neden?
Tepkisizliği bir yana bıraktım,
katliam suçlusu olduğu iddia edilen (açıkçası bilinen) devlet başkanını törenle ağırlamak neden?
Yoksa insan hakları ihlalleri sizin kitabınızda ikiye mi ayrılıyor?
Müslüman ve Türk asıllılara karşı yapılan ihlaller;
ve de gayri müslim ve Türk olmayanlara yönelik ihlaller..
Birinciye karşı ne kadar şahin ve hazır cevapsanız, ikinciye karşı o kadar vurdum duymazsınız.
Böyle bir tablo karşısında insanların
demokrasi mücadelenizin samimiyetine inanmasını nasıl beklersiniz ki.
Bence önemli olan standart, onu tutturursan
Kürt sorununu da çözersin, başörtüsü sorununu da...