Askerde acemilik eğitiminde ya böyle bağırırdık ya da “Her Türk asker doğar” diye.
“Herşey vatan için” sloganının sadece
genç çocuklara askeri eğitim sürecinde benimsetilen bir doktrin olmakla kalmadığı ortada.
“Herşey vatan için” olduğundan dolayı,
Rahşan Ecevit 10 yıl önce kocasının sağlığıyla oynamakla suçladığı bir profesörle aynı
çatı altında buluşabiliyor.
Profesörün “
organ nakli” işinden başka alanlarda faal olduğu adının her siyasi davada geçmesinden anlaşılıyor.
“Hanımefendi, bu adamı Bülent Bey’in sağlığıyla oynamakla suçlamamış mıydınız?” deseniz
cevap hazır:
“Herşey
Vatan için... Zaten dün dündür, bugün bugün.”
Sözkonusu vatansa gerisi teferruattır zaten, o zaman kocanızın başbakan olarak kalması için mücadele ettiğiniz biriyle bugün başka bir başbakanı devirmek için
işbirliği yapabilirsiniz.
Herşey vatan için olduğundan barışçıl görüşmelerle çözülebilecek bir
açlık grevi onlarca insanın
ölümüyle sonuçlanabilir.
Herşey vatan için olduğundan insanlar hakkında ölüm kararı alınıp uygulanabilir.
Herşey vatan için olduğundan başbakanlar asılabilir.
Burası
Türkiye abicim.
Gelelim CHP’ye...
Adaylıklar tartışılırken yazdım, yine yazıyorum.
Bülent Ecevit’in hastaneye kaldırılıp etkisiz hale getirilmesi belli merkezlerin işiydi.
Medya bu operasyonun en başından içindeydi.
Ecevit’in sağlığı hakkında ipe sapa gelmez her türlü haber bu merkezden
servis edildi, bol bol
manşet üretildi.
Derin Devletin kendi iç çekişmesi sayesinde Ecevit kurtuldu.
Sonra Deniz
Baykal olayı patladı.
Baykal hakkında doğruluğu tartışmalı bir
kaset patlatıldı, medya devreye sokulup Baykal
istifa ettirildi.
Aynı merkez devredeydi.
Kemal Kılıçdaroğlu’na genel
başkanlık koltuğu
hediye edildi.
Şimdi listeler yapılıyor, birazını Kılıçdaroğlu, birazını Tekin, birazını
teşkilat yapıyor.
Kalanını belirlemek Ecevit’i hastanede tasfiyeye çalışan, Baykal’ı kasetle deviren merkez yapıyor.
Onun için Mehmet
Haberal Ankara’dan birinci sıraya oturur bence.
Ne de olsa herşey vatan için.
Doğan’ın yazarları
Eskiden Hürriyet’teki köşesinden başka işadamlarına ‘’hırsız, uğursuz’’ diye esip gürleyen biri, eskiden ateş emir aldığı patronuna da aynı suçlamayı yapmış.
Amerikalılarla yaptığı görüşmede, Doğan’ın isteğiyle rakipleri hakkında yaptığı suçlamaları aynen dile getirmiş.
Bir başkası da Doğan’dan ayrılınca eski patronunun ve
yönetici arkadaşlarının telefonlarını dinletmeye başlamıştı.
Ahmet Kekeç dün
ajan gazetecileri soruyordu.
Aslında sorgulamasına gerek yok, kendileri ortaya çıkıp ‘’Biz buradayız’’ diye bağırıyorlar.
Sırf ajanlıkla kalsalar iyi...
Bir kısmı da gazcılık yapıyor.
Referandum öncesi “
Hayır cephesi giderek güçleniyor. Herkes hayırcı” yazıyorlardı.
Bugün de “Muhalif
seçmen mobilize oldu” diye yazıyorlar.
Onlar Silahlı Kuvvetler’le seçmeni hala karıştırıyorlar bence...
Kürtlere sormak
İshak Alaton, Kürtlere üniter devlet yapısı içinde yaşamak isteyip istemediklerini sormamızı istedi.
Bölgeye sık sık giden biri olarak Kürtlerde ağırlıklı olarak ayrılma arzusu olmadığını söyleyebilirim.
Ama bu Türklerin istediği koşullarda yaşamaya
evet dedikleri anlamına da gelmiyor.
Kuzey Irak’ta yaşanan gelişmeler, Türkiye’deki Kürtlerin özerklik, federasyon gibi taleplere yönelmesini hızlandırıyor.
Yakın coğrafyamızda yaşanan gelişmeler, hakların taleplerine aykırı
yönetim biçimleri oluşturmanın ne kadar zor olduğunu ortaya koyuyor.
Yeni anayasa bu gerçekler gözönünde tutularak hazırlanmak zorunda.