‘Örtülü faşizm’ Mahir Çayan’ın geliştirdiği bir teoriydi.
Türkiye’de kurulu düzenin aslında faşizm olduğunu, yarı-demokratik bir
maske ardında bu yüzünü sakladığı savını gündeme getirmişti.
Devletin gerçek ya da faşizan yüzünü ortaya çıkarmak için silahlı eyleme ihtiyaç vardı, çünkü bu eylemler sonucu devlet gerçek yüzünü ortaya koyacak ve başta emekçi kesim olmak üzere yığınlar devrim saflarına kazanılacaktı.
Ne yazık ki o eylemler Türkiye’nin en kanlı dönemlerinden birinin açılışına neden oldu sonunda.
Ama devlet gerçekten de faşizan yüzünü ortaya koydu, yargısız infazlarla, yargılı infazlarla, işkencelerle, insan ‘keşke ölsem’ dedirten mapushane koşullarıyla...
Bu yüzünü Fırat’ın Doğu’sundan hiç eksik etmediğini bugün daha iyi anlıyor ve görüyoruz.
Radikal Gazetesi’nin dünkü manşeti ‘
JİTEM cinayetlerinde
adalet 15 yıl uyumuş’ idi.
Ertuğrul Mavioğlu
iddianameyi incelemiş ve çarpıcı bulgulara ulaşmış. İşte bir kaç satır başı:
‘
Kayseri Alay Jandarma Komutanı
Temizöz ve
korucu Atak dahil yedi kişinin yargılanacağı davanın iddianamesinde, 1993-1995 yılları arasında Cizre’de adli mekanizmanın uyuduğunu ortaya koyan korkunç ürkütücü iddialar var. İddianame, alenen işlenen 20 cinayetin nasıl örtüldüğünü açıklıyor. Temizöz, aynı zamanda soruşturmaları yönetiyordu.’
‘Örnekler,
Ramazan Elçi öldürülüp yola atıldı, ‘
PKK iç çatışması’ denildi; nüfusa ‘
kalp krizi’ yazıldı. Eşi ‘Gözaltında öldürüldü’ diye başvurdu, ‘suçu uydurmakla’ suçlandı..’
Savcılar belli ki, ya evlerinin çevresine atılan bir kaç bombayla veya
gönüllü olarak sessiz kalmış, başını başka yöne çevirmiş.
Doktorlar sahte
rapor yazmış.
Nüfusa sahte bilgi girilmiş.
Cinayet zanlılıları ilçeyi vahşi Batı’nın güçlü şerifleri gibi gönüllerinin istediği gibi yönetmiş.
Hangi mensubunun eşi başörtülü, kim
Cuma namazına gidiyor, kim beş
vakit namaz kılıyor diye istihbarat toplayan komuta kademesinin bu olanlardan haberi olmamış.
Buna ancak masallarda
tanık oluruz ve bugünün çocukları bile bu masala inanmaz.
Bunlar, tepeden onay,
teşvik, göz yumma, ne derseniz deyin, yoluyla gerçekleştirilen infazlardır.
Silahlı Kuvvetler kademesinin askerin
sivil yargıya sevkinden rahatsızlığının asıl nedeni budur.
Çünkü bölgede ‘
terörle mücadele’ maskesi altında ‘insanlık suçları’ işlenmiş.
Askeri mahkemelerin bu suçların üstüne gitmesi mümkün değil.
Öyle olsa
Şemdinli sanıklarını ilk celsede salıverebilir miydi?
Veya Cizre’de, Şırnak’ta yaşananlardan habersiz olması düşünülebilir miydi?
Ortada bir gerçek var, devlet erkini elinde tutan kamu görevlilerinin kendi yurttaşlarına karşı, işkenceden cinayete, pislik yedirmeden mallarına el koymaya kadar birçok eyleme
imza atmış olması.
Cumhuriyet’in ağırlıklı bölümünü
sıkıyönetim veya
olağanüstü hal adı altında, böyle bir faşizan ortamda geçiren insanların
akıl sağlığını hala koruyor olabilmeleri mucize.
Üstelik
Güneydoğu’da bu korkunç eylemler gerçekleşirken bu eylemler için emir verenler,
destek olanlar, bugünün zanlılarına sahip çıkıp
terfi ettirenler, ‘Doğu’da terör var, demokratik açılımların zamanı değil’ diyerek her türlü reformun karşısında dimdik duruyorlardı.
Böyle bir tablo karşısında sadece
Albay Temizöz’ün yargı önüne çıkması yeter mi sizce?