Emniyet Müdürü Hanefi
Avcı’yı Ankara’da görev yaptığı dönemde tanıdım.
Bir veya iki kez yemek masasında buluştuk.
Bende bıraktığı izlenim, ciddi ve demokrat kimlikli bir polis olduğu yolundaydı.
Sayın Avcı şimdi yazdığı bir kitapla gündemde.
Danıştay baskınından Erzincan’a kadar birçok olayın ardında
Fethullah Gülen Cemaati’nin bulunduğunu ileri sürüyor. Ancak bunu yaparken bir polis müdürü titizliğiyle davranmıyor.
Bu iddiasını delilden çok kanaatlere dayandırıyor.
Bu yıllarını suçlu yakalamaya adamış, istihbarat uzmanı olmuş bir
emniyetçi için önemli bir zaaf.
Başta Şamil
Tayyar ve Mehmet
Baransu olmak üzere,
Ergenekon ve benzeri davaların üzerine gitmiş gazeteciler,
Hanefi Avcı’nın bu tutumunu eleştirdi.
Hatta Tayyar, kendisiyle televizyonda tartışmak istediğini de yazdı.
Çünkü Avcı’nın tutumu onların uğruna
hapis cezası almayı göze aldıkları emeklerini bir anda yerlebir ediyor.
Kitabın cemaatle ilgili bölümünün, “Bu cemaat her yere el atıyor. Yakında Türkiye’yi ele geçirecekler” kuşkusunu güçlendirmek için yazıldığı kesin.
Ama neden şimdi?
Bir
emniyet müdürünün böyle bir kitaba
imza atarak ciddi riskler aldığı kesin.
Ancak biz kitabın ortaya attığı savlar konusunda ne kadar eleştiride bulunursak bulunalım, geniş yığınların özellikle de cemaat hakkında kuşku sahibi kesimlerin, bu iddialara yürekten inanacağı kesin.
Ergenekon,
Balyoz,
Kafes gibi davalara şüpheyle
bakanların, “Bu davalar cemaat tarafından Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratmak amacıyla açılmıştır. Aslında hepsinin faili cemaattir” yargısını güçlendirecektir.
Ayrıca hükümeti de cemaatle suç ortağı konumuna düşürerek
referandum öncesinde “Bunların hedefi yargıyı ele geçirmek” iddiasına
destek sağlayacaktır.
Yani zamanlama açısından doğru bir zamanda piyasaya sürülmüş bir kitaptır.
Bunun devamında Hanefi Avcı’nın önümüzdeki
seçim döneminde bu davalara
soğuk bakan bir partiden
aday olması mümkün görülebilir.
Yine de bu kitap sadece kişisel bir hesaplaşma veya siyasi hırs ile açıklanamaz.
Daha büyük bir hesaplaşmanın parçası olarak görmek de mümkün.
Bekleyip görmemiz gerekir.
Biz ayrılamayız
Ağrılı olduğunu biliyorum ama etnik kökeni
Kürt mü, Türk mü hiç merak etmedim.
Kendisinin de ülkesine hiç böyle bakmadığını biliyorum.
Hafta sonu Çeşme’deydim ve
Çeçen Holding’in yaptırdığı mükemmel marinayı gezme fırsatım oldu.
40 küsur yıl önce
İbrahim Çeçen tarafından kurulan Çeçen Holding, yıllardır ülkenin dört yanında yatırım yapıyor.
Memleketi Ağrı’nın üniversiteye kavuşturulması işinde de var, Antalya’ya turizm yatırımı yapılmasında da.
İbrahim Çeçen bir örnek, onun gibi yüzlerce, binlerce insanımız var.
Söylemek istediğim şu,
Kürtler ve Türkler ayrılma kararı alırsa, İbrahim Çeçen ve onun gibiler ne yapacak.
Marinalarını, otellerini, fabrikalarını alıp Doğu’ya mı taşıyacak?
Bu insanlar, bu ülkenin kalkınması yolunda ciddi risk alan, Batılı ve Doğulu demeden herkese iş ve ekmek sağlamaya çalışan girişimciler.
Dünyanın bugün geldiği noktada, onların fikrine
kulak vermeyen yanlış yapar.
Çünkü onlar da başka bir cephenin savaşçısı.