Cumhuriyet Savcısı
Zekeriya Öz,
Ergenekon soruşturmasını başlattığında SABAH’ta ‘Devlet, Derin Devlete karşı’ manşetini atmıştık.
Ana
yasa taslağı çalışması nedeniyle
TÜSİAD’da başlayan
tartışma bana bu başlığı anımsattı.
TÜSİAD’da olan tam da bu, derin
dernek, derneğe karşı.
TÜSİAD’da bütün patronlar eşit ama bazıları daha eşit.
Rahmetli Bülent Tanör’ün
raporundan sonra anayasa çalışmasının başına gelenler bunu açık göstergesi.
TÜSİAD’ın ‘çekirdek’ bir yapısı vardır, 5-6
aile temsil eder bu yapıyı.
Başkanın kim olacağına,
yönetim kurulunda kimlerin yeralacağına bu çekirdek karar verir.
Bu çekirdek kadro, statükocu, laikçi, askerci bir kadrodur.
Kopkoyu kırmızı çizgileri vardır ve seçilmesine karar verdikleri yönetim bu çizginin dışına çıkması halinde devreye girer.
Seçilmiş hükümetlerle eski Milli
Güvenlik Kurulu ve
Genelkurmay ilişkisi benzeri bir yapıdır bu. Kıbrıs’tan
Avrupa Birliği’ne uzanan bir yelpazede seçilmişler askerin çizgisi dışına çıkınca bu kurullar devreye girer,
gazete manşetlerinden hükümete ayar verirdi. TÜSİAD’da bu devam ediyor.
Askerle yakın temas içinde olan, geçmişte onlarla hükümet devirip hükümet kurma çalışmaları yapan ‘Derin TÜSİAD’ anayasa taslağından rahatsız oldu ve TÜSİAD’a geri adım attırdı.
TÜSİAD bir kez daha kendi hazırladığı bir çalışmayı reddetmek durumunda kaldı.
Bundan sonraki rapor ve çalışmalarında, ‘Bu rapor, kitap veya çalışma TÜSİAD’ın görüşünü temsil etmez, TÜSİAD’ı bağlamaz, aslında TÜSİAD’ın görüşü yoktur’ notunu baştan düşerse, hiç sıkıntı yaşamaz.
Sonuç TÜSİAD’ın saygınlık ve güven kaybı oldu açıkçası.
Boyner’in farkı
Cem Boyner, Beymen
markasının yöneticisi.
İşi, bireyin memnuniyeti üzerine kurulu.
Ayrıca bu iş onun
Fransa,
İtalya,
Almanya gibi ülkelerin ünlü markalarının patronlarıyla biraraya gelmesini öngörüyor.
Muhabbeti, kültüründe bu fikir alışverişinin de payı büyük.
Beymen, marka olarak seçme hakkına dayanıyor ve müşterisine en iyiyi seçme fırsatı verdiğine inanıyor, en azından bu amaçla
rekabet ediyor.
Kültürü, eğitimi, işi ve ilişkileri açısından rekabetçi, özgürlükçü.
O yüzden TÜSİAD içinde farklı bir çizgiyi temsil ediyor.
Bununla kalmıyor, kimilerine aykırı gelen fikirleri savunarak elini taşın altına koymaktan çekinmiyor.
Demokratik mücadele, eşitçilik, özgürlükçülük dosyası bunun örnekleriyle dolu.
Boyner, o yüzden önemli ve değerli.
O yüzden
Devlet Bahçeli 28
Şubat günlerini hatırlayıp boykot çağrıları yapıyor..
Orhan Pamuk ve özgürlükçüler!
Darbe günlüklerini yayınlayan
Nokta Dergisi basıldığında görmezden geldiler.
O zaman düşünce özgürlüğü,
basın özgürlüğü söz konusu değildi. Çünkü askerin kirli çamaşırlarını ortaya döken bir yayıncılık vardı.
Bizimkilerin özgürlükçülüğü garnizon kapısında sona erer.
Şimdi de Yargıtay’ın Genel Kurulu’nun Orhan Pamuk hakkında verdikleri kararı görmezden geliyorlar. Çünkü utanç verici bir karar, Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde mahkum ettirecek bir karar, tamamen siyasi bir karar.
Yargıyı, Ergenekon sanıklarıyla aynı noktada buluşturan bir karar bu aynı zamanda.
Oral Çalışlar’ın dünkü yazısında vurguladığı gibi, düşünce ve
ifade özgürlüğü üzerinde ciddi tehdit oluşturan bir karar aynı zamanda.
Ama o dert edilmez.
Devleti ve suçlarını örtmeye yarıyor ya, o yeter.
Derin Devlet’in utangaç işbirlikçisi bunlar.
Prof’lar ve idam
1960 Darbesi’ni gerçekleştiren kadro, devrik Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ı da asmayı kafaya koymuştu.
Ama önlerinde bir engel vardı, Bayar’ın yaşı.
İstanbul Üniversitesi’nin anlı şanlı hukuk
profesörleri devreye girdi ve geçmişe yönelik bir yasa hazırlanabileceği teklifini ortaya attı.
Sonunda sağduyu hakim oldu ve bu yola gidilmedi.
Yani, bu
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin idama tavır konusunda sabıka dosyası parlak değildir.
Siz o yüzden adının önünde profesör yazan her hukukçuyu ciddiye almayın.