Egemenliğin kayıtsız şartsız millet devri yolunda atılan tarihi adımın dönemeç noktasıdır 27
Nisan
Derin Devlet’in en önemli mevkii olan cumhurbaşkanlığı makamını
halkın içinden gelen birine kaptırmamak için asker-
sivil bürokrasi,
iş dünyası ve medyanın gerçek gücü ellerinden kaçırmalarıyla sonuçlanan dönemin başlangıcıdır aslında.
Halkın
demokrasi savaşı yolunda Samsun’a çıktığı gündür.
27 Nisan Samsun’a çıkış, 22 Temmuz
Erzurum Kongresi’dir bu anlamda.
27 Nisan olmasa,
Ergenekon,
Balyoz olmazdı, faili belli
cinayetler devam ederdi, asker Kıbrıs’tan anayasa değişikliği konusuna uzanan bir yelpazede rahatsızlıklarını dile getirmeye devam ederdi.
Ama olmadı.
Halk ve
siyasetçi o gün elele verip
vesayet rejiminin sonunu getirecek süreci başlattı.
O gece unutulmaz bir geceydi.
Hürriyet’in “Genelkurmay’dan çok sert açıklama” manşetiyle çıktığı, haber kanallarına çıkan vesayetçi gazeteci ve akademisyenlerin teknokrat hükümeti kurmaya çalıştığı bir geceydi.
28
Şubat döneminin günahlarını affettirecek bir tavır aldık o günler.
Muhtırayı
küçük gördük, ertesi gün ‘’Darbeye hayır’’ manşeti attık.
Hep söylüyorum, Sabah’ı yedeklemeyen Hürriyet, dolayısıyla
derin devlet, topal at gibidir.
27 Nisan’ı 28 Şubat’la kıyaslarsanız bu gerçeği daha iyi görürsünüz.
Sabah’ın önemi o gün bir kez daha ortaya çıktı çünkü biz demokrasiye sahip çıkarken Hürriyet darbecilerin
Çağlayan mitingiyle
siyasetçiye balans ayarı yapmaya çalışıyordu.
Tolonlar, Eruygurlar ve Hürriyet arasındaki ortak çalışmanın delilini o günün gazetesinde görebilirsiniz.
Hükümet, o bildiriyi aldı, sahiplerinin suratına çarptı ki, bu
Türkiye’de bir ilkti.
İnsanların yürekleriyle katıldığı bir
Tahrir Meydanı idi o gün Türkiye.
Meydanlara dökülmeden, askerle çatışmadan bir devrim gerçekleşti o gün Türkiye’de çünkü asker korkusu bitti.
O elin sahibi o gün halk ve ilk kez kendi seçtiği insanların direnç gösterdiğine
tanık oldu.
22 Temmuz’da da askerin bekçisi olanlarla, halkın bekçisi olanlar arasındaki farkı nasıl gördüğünü oylarıyla ortaya koydu.
ANAP ve DYP’yi siyaset sahnesinden sildi, AK Parti’ye oyunu akıttı.
O oylar da
Abdullah Gül’ü
Cumhurbaşkanlığı makamına oturttu.
İyi ki de oturttu, çünkü cumhur gerçekten başkanının nasıl olması gerektiğini gördü.
Abdullah Gül,
Çankaya’daki 4 yılında, güçlü bir
Meclis çoğunluğunun da desteğiyle daha demokratik, daha özgür ve daha saygın bir Türkiye için mücadele verdi.
Kürt meselesinden yargının sıkıntılarına, YAŞ terfilerinden
Yüksek Seçim Kurulu krizine kadar her alanda varlığını hissettirdi, farkını ortaya koydu.
Gül’ün Çankaya’daki varlığı halkın sağduyusunun sağlamlığını bir kez daha ortaya koydu.
Gül’ün orada olması önemliydi çünkü Wikileaks belgelerindeki analizlerin ortaya koyduğu gibi, Derin Devlet’in en kritik noktasıydı Çankaya.
12
Eylül vesayet sisteminin bekçiliğini oraya vermişti ama demokrasinin bekçiliğine inanan birinin oraya oturması,
toplum mühendisliğinin sonu oldu.
Asker vesayetinin ardından yargı vesayeti kırıldı.
Sırada medya vesayeti var ki, o da çatırdamaya başladı.
4 yıla bu kadar şey sığınca insanın içi gerçekten neşe doluyor, 27 Nisan bayram ilan edilse yeridir.