Ağustos Bayramı’nda tebrikleri Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül kabul ediyor.
Doğrudan dönemin
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ü
hedef alan, onun
Çankaya yolunu kesmeyi amaçlayan 27
Nisan bildirisi
Genelkurmay sitesinden kaldırıldı.
Milli
Güvenlik Kurulu toplantıları demokratik
ülkelerdekine benzer bir görüntü almaya başladı.
Gülhane Tıp Akademisi’nde düzenlenen törende oğlu 3’üncülükle
mezun olan anne bu başarıyı zılgıt çekerek kutladı.
Bu sadece bir annenin mutluluk çığlığı değildir,
Türkiye’nin daha demokratik, halkıyla daha barışık olmasını umut ettiğimiz yeni bir döneme girişini
kutlama zılgıtıdır.
Bir anne askeri bir törende zılgıt atabilecek hale gelmişse, Türkiye epey mesafe almış demektir. Başındaki
örtü yüzünden orduevi kapısından çevrilen bir annenin mutluluk zılgıtı hepimiz adına atılmıştır.
Türkiye bir bayrama giriyor ve bu bayramı sadece
Ramazan Bayramı olarak kutlamıyor.
Askeri
Cumhuriyet’ten Sivil Cumhuriyet’e geçiş olarak da kutluyor.
Bayramınız kutlu olsun.
Mezhep savaşı mı?
Amerika’nın Irak’ı işgali sonrası yaşananlar
Sünni ve Şii mezhebi arasında diktatörlük yönetimi sayesinde
baskı altında tutulan düşmanlıkları su yüzüne çıkardı.
Demokrasi peşindeki Arap toplumları parçalanma aşamasındaki Yugoslavya’ya benziyor, yeni Öteki’ne tahammül gösteremiyor. Tahammülden hoşgörüye geçilmesi için önünde çok zaman var.
Sünni-Şii gerilimi Lübnan’dan Pakistan’a uzanan bir coğrafyada barışa tehdit oluşturuyor. Sünni dünyasının liderliğini Suudi
Arabistan, Şiilerinkini ise
İran yapıyor.
Şu anda
Suriye üzerinden bu gerilimin bir yansımasına tanıklık ediyoruz.
Suudi Arabistan’ın elçisini ilk çeken ülke olması
demokrasi ve insan haklarına en fazla önem veren ülke olmasından kaynaklanmıyor.
İran koruması altındaki Suriye yönetimine tepkiden kaynaklanıyor.
Profesör
Veli Nasr’ın Pazar günkü
New York Times’ta vurguladığı gibi, Suudi Arabistan Bahreyn’e asker göndererek İran Şiiliği’nin yayılmasını engellemek için gerektiğinde savaşa gidebileceğini gösterdi.
Türkiye bu gerilimi düşürmek, Suriye’yi çağdaş dünyanın bir parçası yapabilmek için çok çaba harcadı.
Artık yapacak tek şey var; bu gerilimin Avrupa’nın din savaşları benzeri bir yokoluşa yol açmasını engellemek. Türkiye bu rolü oynayabilir ve bu Suriye’nin demokrasiye geçmesi kadar önemli bir rol.
Fenerbahçe’ye sahip çıkmak!
Biri Türkiye Kupası’nı kazandı, diğeri Lig Şampiyonlığu’nu.
Biri ‘’Kupayı iade ediyorum’’ dedi ama etmedi, yöneticisi ve
teknik direktörü büyük ihtimalle haksız biçimde cezaevinde. Ama bu
takım Türkiye’yi Avrupa’da temsil ediyor.
Aynı koşullardaki Fenerbahçe ise Avrupa’dan men ediliyor.
Bir çifte standart olduğu ortada.
Aynı şekilde Avrupa’dan men edilen Fenerbahçe’ye eldeki delillere göre bir ceza verilmemesi de bir başka yanlış.
Federasyon paradan çok kurala ve etiğe önem verseydi bu tablo ortaya çıkmazdı. Bu tablo bile, Federasyon’un kimseye ahlak dersi verecek durumda olmadığını gösteriyor.