VOA'dan Hilmi Hacaloğlu'nun haberine göre, Türkiye’de medya üzerinde yeni baskı ve sansür çabası olarak yorumlanan genelgede, ‘‘Medya aracılığıyla milli ve manevi değerlerimizi yıpratmaya, aile ve toplum yapımızı temelinden sarsmaya yönelik açık veya örtülü faaliyetlere karşı Anayasa, kanun ve ilgili diğer mevzuatla düzenlenen müeyyidelerin gereği yerine getirilecek. Toplumun geneline hitap eden bu tür medya içeriklerinin özellikle aile, çocuk ve gençlerimiz üzerinde oluşturacağı olumsuz etkilerin önlenmesi amacıyla ulusal ve yerel medya organlarının tehdit ve tehlike oluşturan bu tür yapımlarına karşı ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından gerekli tüm tedbirler gecikmeksizin alınacaktır. Milli ve manevi değerlerimize uymayan yazılı, sözlü ve görsel basın ve yayım faaliyetleri aracılığıyla aile kurumunu, çocukları ve gençliği hedef alan tehdit ve tehlikelerin yayılımının önlenmesi hususunda tüm kurum ve kuruluşlar tarafından gerekli hassasiyetin gösterilmesi, yöneticiler tarafından sürecin titizlikle takibinin ve gereğinin yapılmasını önemle rica eder’’ ifadeleri kullanıldı.
Prof. Akdeniz: ‘‘Hukuki dayanağı yok, üst düzey tehdit olarak algılanabilir’’
Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi ve İfade Özgürlüğü Derneği kurucusu Yaman Akdeniz de bu genelgede hangi milli ve manevi değerlerin kast edildiğinin belirsiz olduğunun altını çizdi.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Prof. Akdeniz, ‘‘Hiçbir hukuki dayanağı yok bu genelgenin ve kesinlikle kanuni değil. Genelgeye karşı hareket ettin ne yapılacak? Kaldı ki bunun anayasada herhangi bir karşılığı yok. Bu ancak ve ancak üst düzey bir tehdit olarak algılanabilir. Açık söyleyeyim bu durum ‘büyük birader bizi seyrediyor’dan başka bir şey değil. Hangi milli ve manevi değerlerimiz kast ediliyor, bu da belirsiz. Sen dahil hiçbir gazeteci bu genelge kapsamında nasıl hareket edeceğini bilmiyor. Demokratik toplumlarda kesinlikle olmaması gereken bir genelge. Üstelik herhangi bir genelge değil bu Resmi Gazete’de yayınlanmış bir cumhurbaşkanı genelgesi. Bir de mesela milli değerler derken, cumhurbaşkanını milli değer olarak kabul edenler, bunu böyle söyleyenler var. Bu kapsamda sosyal medya üzerinden koordine saldırı gerçekleştirebiliyorlar. Gazeteci Sedef Kabaş özelinde bunu gördük. Önce ‘hashtag’ açıldı, AKP’li yöneticiler ‘twit’ler attı, RTÜK Başkanı devreye girdi. O sırada tutuklanacağını ve hemen bırakılmayacağını anlıyorsunuz. Ve ardından da bu genelge. İyimser olmak için sebep yok’’ dedi.
Doç. Sözeri: ‘‘Amacın sansür olduğunu belirtmek gerekiyor’’
Genelgenin belirsizlik içerdiği konusunda Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Ceren Sözeri de Yaman Akdeniz’le aynı fikirde.
Bu düzenlemeyi ‘‘açık bir sansür’’ olarak niteleyen Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi, bu düzenlemenin basın ve ifade özgürlüğüne aykırı olduğunun da altını çizdi.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Doçent Sözeri, ‘‘Cumhurbaşkanlığı tarafından 29 Ocak gecesi yayımlanan genelgenin amacının sansür olduğunu baştan belirtmek gerekiyor. Çünkü sansür otoriter rejimler tarafından sınırları kanunlarla belirlenmiş bir denetimi değil, çoğunlukla önceden, tedbir amaçlı yasaklamayı içerir. Genelgenin halihazırda düzenleme bulunan konularla ilgili olması sansür olarak tanımlamak için yeterli bir sebep. Genelgenin içeriğine bakıldığında ilk göze çarpan kime hitaben yayınlandığının belirsiz olması. Genelge alışılagelenin aksine bir iddianame gibi önce dijital dünyanın aileler, gençler ve çocuklar için yarattığı risklere değiniyor. Ardından anayasanın “ailenin korunması ve çocuk hakları” başlıklı 41. maddesine atıfta bulunuyor. Aynı anayasa 26. maddesi ile ifade özgürlüğünü, 28. maddesi ile de basın özgürlüğünü koruyor. Yine anayasadan devam edecek olursak 13. madde ‘temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet’in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz’ diyor. Yani bir genelge ile toplumun temel hak ve özgürlüklerini kısıtlayamazsınız’’ diye konuştu.
‘‘Bu baskı ortamı dahi Cumhurbaşkanı’na yeterli gelmiyor’’
Medyada çocukların ve gençlerin korunması için zaten pek çok düzenleme olduğunu hatırlatan Doçent Sözeri, denetleme yoluyla bunların uygulanmasını sağlayacak düzenleyici kurumların kimi zaman suç icat ederek aşırılık içeriden cezalar uygulamasının da yeterli bulunmadığının anlaşıldığını ifade etti.
Sözeri, ‘‘Anlaşıldığı kadarıyla bu baskı ortamı dahi Cumhurbaşkanı’na yeterli gelmiyor ve ‘müeyyidelerin gereği yerine getirilecek’ diyerek bir muallaka konuşuyor. Başta düzenleyici kurumlar olmak üzere bundan vazife çıkaracak pek çok kurum olabilir. Çoğunlukla yorumcular, genelgenin RTÜK’ün alanına işaret ettiğini söylediler ancak son maddede ‘yazılı, sözlü, görsel basın ve yayım faaliyetleri’ ifadesiyle alanının çok daha geniş olduğu çıkarımını yapabilir, topyekun bir sansür politikasının işaretini ve güvencesini, her ne kadar yasal olup olmadığı sorgulanır olsa da, bizzat Cumhurbaşkanı tarafından verildiğini söyleyebiliriz. Türkiye’de uzun zamandır ifade özgürlüğünü kısıtlayan düzenlemeler, ‘çocukların, gençlerin korunması’ bahanesiyle meşrulaştırılmaya çalışılıyor. 2007’de 5651 sayılı İnternet Kanunu da ‘çocuk pornosunu engellemeyi’ amaçlıyordu, bugün neredeyse tüm yolsuzluk haberleri engelleniyor. Genelgede geçen ‘toplumun temel değerlerine aykırı unsurlar’ın ya da ‘milli ve manevi değerlerimiz’in ne olduğu konusuna cevap verebilecek herhangi bir uzman yok’’ ifadelerini kullandı.
Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi bu genelgenin otosansürü daha da yaygınlaştırabileceği gibi Türkiye’de epeydir kırılmış olan suskunluk sarmalının bu tür araçsallaştırmalar aracılığıyla geçmişte pek çok örnekte görüldüğü gibi yine dönüp iktidarı vurabilme olasılığının da yabana atılmaması gerektiğini söyledi.
Önderoğlu: ‘‘2023 seçimlerinin ağır gölgesi kendisini göstermeye başlıyor’’
Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu genelgeyi ifade özgürlüğü ve gazeteciliği baskı altına alma çabasının bir başka tezahürü olarak değerlendirdi.
VOA Türkçe’nin ulaştığı Önderoğlu, ‘‘Medya sektörünü düzenleyen RTÜK yasası ve genelgeler yeterliyken son aylarda ve yıllarda RTÜK gibi tarafsız olması gereken bir kurumun başkanının yaptığı çıkışlar ve bunun üzerine de son cumhurbaşkanlığı genelgesi, yasaların ve düzenlemelerin yeterli görülmediği ve toplumda yaşam tarzı üzerinden yahut gazeteciliğim kıvamı üzerinden şekillendirici sonuçlar almak isteniyormuş gibi bir izlenim yaratıyor. Bu müdahaleler oldukça ağır, sadece ifade özgürlüğü bakımından değil aynı zamanda medya sektörünün kendi varoluş koşulları ve ticari şartları itibariyle zorlayıcı bir müdahale. Dolayısıyla bir genelgeyle kalınabileceğini de düşünmüyorum. Medya girişimcilerini sektör içinde başka türlü zorlayacağı, daha başka bürokratik şartların devreye gireceğinden endişe ediyoruz. İfade özgürlüğünü ve gazetecilik haklarını bir kenara bırakan prosedürlere kalacağımızı düşünüyorum. 2023 seçimlerinin ağır gölgesi de günlük hayatta ve medya alanında da kendisini göstermeye başlıyor. Siyasi söylemin ağırlık kazandığı bir dönemde medya hayatı hiçbir zaman objektif zeminde kalamıyor ne yazık ki’’ şeklinde konuştu.