Çamuroğlu, “Meclis’teki 550 milletvekilinin çok büyük çoğunluğu namuslu insanlardır. Ama bir kesim vardır ki, bütün milletvekilleri onları tanır, bilir. O zaman bir şey olduğunda şaşırmazlar. Ben de şaşırmadım” dedi.
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından partiye davet edilen Reha Çamuroğlu, 2007’de AK Parti’den milletvekili seçildi. Yine Erdoğan’ın danışman sıfatıyla ‘Alevi Açılımı’nda görev verdiği Çamuroğlu, konuyla ilgili verilen sözler gerçekleşmeyince 2008 yılında danışmanlıktan ayrıldı. 2011 yılında aday olmayan Reha Çamuroğlu ile Türkiye’nin sıcak gündemini konuştuk.
MARAŞ HAFİF KALIRDI
*En sıcak gündemle başlayalım. Suruç'ta yaşanan bombalama ve sonrasında söz edilen ihmaller, zafiyetler var. Sizin bu olaya bakışınız nasıl?
Türkiye ciddiyeti kalmayan bir devlete dönüştü. Devlet bile demekte artık zorlanıyorum. Bırakın demokrasiyi falan, kanun devletinde olmayacak şeyler oluyor. Uluslararası saygınlığımızı kaybetmemiz bir yana, kendi milletimize karşı da saygınlığını koruyamayan bir hale geldi devlet. Hukuk kalmadı, polis tasfiye edildi, polisin hafızası tasfiye edildi. Reyhanlı'da bir patlama oldu. 53 vatandaşımız öldü. Bugünkü Cumhurbaşkanımız çıktı '53 Sünni vatandaşımız öldü' dedi. Bilgi olarak zaten doğru değil. Orada birkaç da Alev vatandaşımız var.
ÇATIŞMA ÇIKABİLİRDİ
Hemen arkasından dönemin İçişleri Bakanı dedi ki, “Olayı çözdük, failleri biliyoruz, ‘Acilciler’ adında bir örgüt yapmıştır, elebaşlarının ismi de şu şu şudur.” Elebaşı olarak ismi verilen kişi bölgede çok tanınan bir şahsın ismiyle aynı. Çünkü akrabalar. Çünkü torun. Çok tanınan şahıs bir Alevi şeyhi. Siz bu ismi vererek diyorsunuz ki ‘Acilciler’ adlı örgüt Aleviler’le bu işi yaptı.Yani Reyhanlı'da bir Alevi-Sünni çatışmasının yolunu döşüyorsunuz. Çatışma çıksa Maraş hafif kalırdı. Ve biraz zaman geçiyor ve bu bahsedilen olayın bahsettiğiniz kişilerin işi olmadığı ortaya çıkıyor. Ama kalkıp 'Biz yanılmışız' demiyorsunuz.
İÇ SAVAŞI SEÇENEK GÖRÜYORLAR
Sonra Bingöl olayları oluyor. Emniyet müdür yardımcımız şehit ediliyor. Ahmet Davutoğlu o zaman çıkıp 'Biz failleri cezalandırdık' diyor. Yani yargı makamı mısın, hangi soruşturmayı yaptın iki saat içinde? Hangi savcı iddianame yazı, hangi mahkeme karar verdi? Üç gün geçiyor ve olayda öldürülen yani cezalandırdık dedikleri kişilerin olayla ilgisi olmadığı ortaya çıkıyor. Seçime iki gün kala Diyarbakır'da bomba patlatılıyor.
MİLLET APTAL MI?
Efendim bir tane meczup gitmiş de, asker kaçağıymış da, Diyarbakır gibi bir şehre gelmiş, saatli ya da telefonlu bomba bulmuş, bir de meydana yerleştirmiş; yetmemiş bir iki tane daha koymuş... Şimdi Allah aşkına Türk milleti geri zekâlı mı bunlar Türk milletine anlatılıyor? Bu geçiyor, Suruç'ta bombalama olayı geliyor.
Öyle görünüyor ki, Türkiye'de devletin bir kısmının da içinde olduğu bir kesim, iç savaşı muhtemel bir siyasi seçenek olarak görüyor. Hukukun bir ülkenin yöneticilerince bir ya da birden fazla ihlal edilebildiği bir yerde, yani yöneticilerin kendi hukuklarına dahi tahammül edemedikleri bir ülkede kurucu irade yok olur. Kurucu irade, devletlerin varoluş ilkesidir. Bu durumlarda yeni bir kurucu irade ortaya çıkacaktır ki onun ortaya çıkışı da olağanüstü şartlarla gerçekleşir.
T CETVELİYLE GEZİYORLAR!
*Yani iktidar aracı olarak mı görülüyor?
İktidar aracı, aynı zamanda iktidarlarını stabilizasyon aracı olarak görüyorlar. Onların zihnindeki geleceğin Türkiye'sini planlarken, bir iç savaşı kabul edilebilir ve faydalı bir şey olarak gördüklerini düşünüyorum. Türkiye’nin iç savaşın içine girmesini isteyen, iç savaşı politik bir hamle olarak tercih eden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları var. Bunların kimler olduğunu bulmak çok da zor olmaz. Zannediyorum ki artık bunu gerçekleştirmek istiyorlar.
‘BÜYÜKMÜŞÜZ’ DEDİLER
Mesela kalkıyorsunuz seçimden önce milletin yüzde 60’ı Haçlı ilan ediliyor. Abdurrahman Dilipak, yazısında iktidara karşı olan kesimleri sayıyor. Radikal İslamcılar dışında kimse kalmıyor. Zamanında toplum mühendisliğinden çok şikayet edenler, şimdi T cetvellerini ellerine almış mühendislik yapıyor. Ve toplumun bazı kesimlerini tasfiye etmek geçiyor akıllarından. Bugün biliyoruz ki ellerinde güç olsa soykırıma varacak tavır alacak geniş bir kesim var Türkiye’de.
AK PARTİLİLER KERAMETİ KENDİLERİNDE GÖRDÜ
*Seçim sonucu bu durumu biraz engelledi mi?
8 Haziran'da şöyle öyle düşündüm. 'Bu değişimin başı olabilir' dedim. Fakat şunu görüyorum, Cumhurbaşkanı bu tarzını devam ettirdikçe, Türkiye rahat ve huzur bulamayacak. Ya Türkiye bu Cumhurbaşkanını değiştirecek ya da Cumhurbaşkanı Türkiye'yi değiştirecek. Seçim bir şeyi geciktirmiş ya da engellemiş olabilir. Toplumda demokrasi dışı anlayışın gecikmesini sağlamış olabilir. Maalesef Türkiye'yi bugünkü AK Parti'nin bugünkü bir kısım yöneticileri, iktidarı 'olmuş armut' gibi kucaklarında buldular. Ve zannettiler ki 'Bu iktidarı biz aldık. Ve biz ne kadar büyükmüşüz ki bu ülkeyi 12 yıldır yönetiyoruz.'
İdeolojik siyasetle gerçekçi siyaset arasındaki en önemli ayrım noktası, gücünüzün sınırlarını bilmektir. Biz gücünün sınırlarını tahlil edemeyen, kendilerinde büyük kerametler var zanneden bir iktidar bloğu tarafından yönetiliyoruz.
BAZI AK PARTiLiLER, PARTiNiN KAPATILMASI iÇiN ÇALIŞTI
*Siz 2007-2011 arasında AK Parti içindeydiniz. O dönemde kısmen AB süreci yol alıyordu, reformlar yapılıyordu. Bu keskin dönüşümü neye bağlıyorsunuz?
2008'de partiye kapatma davası açıldı. Bu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir kesiminin burunlarının ucunu göremeyecek kadar aptal olduklarını gösterir. Bilmem kaç milletvekiline sahip iktidar partisine kapatma davası açıyorsunuz. Eğer kapatma istiyorduysanız kapatsaydınız, yok kapanmasın diyorsanız niye dava açtınız? Bakın o süreçte AK Parti'nin içindeki bazı unsurların da çok iyi incelenmesi gerekir. Kim kapatılması için çalıştı.
HEPSİ ŞU ANDA GÖREVDELER
*Ne yani, bazı AK Partililer partilerinin kapatılması için mi çalıştı?
Bence kapatılması için çalışanlar vardı. Hangi kesimler devreye girdi? O sırada dönemin Başbakanı'nın danışmanıydım. Hatırlıyorum, çok sıkıntılı günler yaşadığı yüzünden hissediliyordu.
*Partinin kapatılmasını isteyip de şu an AK Parti’de olanlar var mı?
Tabii canım var. Şimdi mesela sormak lazım 2008’de Yiğit Bulut ne istiyordu? Kapatılsın mı istiyordu, kapatılmasın mı istiyordu.
*Yiğit Bulut’un dışında hakikaten AK Partili olarak bilinenler var mı şu anda?
Var. Hepsi şu anda görevlerindeler.
KAPANMAYACAĞI 15 GÜN ÖNCEDEN BİLİNİYORDU
*Sonra neler yaşandı?
Sonra parti direkten döndü. Bu direk dönme zannediyorum son 15 günde bizim partinin yöneticileri tarafından biliniyordu. Son 15 gün kapatılmayacağı ama direkten döneceği biliniyordu.
Ben bunları yüzlerden, psikolojik hallerden anlayabiliyordum. Partinin kapatılması reddedildiği andan itibaren, parti içinde rövanşist bir tavır sergilenmeye başlandı. 'Biz bunlara hesap soracağız' dendi. Böyle baktığında haksız bir mantık değil. Ve bütün kanallardan devleti ele geçirme hamlesi başladı.
300 küsur milletvekili vardı, yüzde 47 oy vardı. Herkesi görevden alabilir ya da getirebilirdi. Arkasından da 2010 Referandumu oldu. Arınç şöyle dedi o zaman: 'Rabbim verdikçe veriyor.' Sonra dediler ki 'Biz her şeyi yapabiliriz, Türkiye de ne kadar kolay bir ülkeymiş' dediler.
MÜFiD YÜKSEL DOĞRUYU SÖYLÜYOR
*Sosyolog Müfid Yüksel geçtiğimiz günlerde verdiği bir röportajda, ‘AK Parti’nin lokomotifi radikal İslamcılar’ dedi.
Çok doğru söylüyor. Ben bunu aylardır bağıra bağıra söylemeye çalışıyorum. Diyorum ki niye IŞİD'e karşı hükümet bu kadar hayırhah? Siz mesela Twitter'da Cumhurbaşkanına bir eleştiri getirseniz, yarın apar topar sabah 5 buçukta evinizden gidebilirsiniz.
Ama bakıyorsunuz yüzlerce IŞİD'çi ona hakaret ediyor, bunu tehdit ediyor, bir başkasına saldırıyor ama hiçbir şey yapılmıyor. Kaybedecekleri oydan korkarlar. IŞİD'in şu anda Türkiye'de geniş bir tabanı var.
*Oy oranlarına etki edecek kadar mı?
Evet. Oylara etki edeceklere IŞİD'çi demiyorum. Bu örgüte hayırhah bakanlar, ona hücum edildiğinde yok ona hücum etmeyin, ona terörist dendiğinden yok ona terörist demeyin diyen geniş bir kesim var artık.
DAVUTOĞLU, FANATİK ÇİZGİYE SÜRÜKLEDİ
*Şimdi bu ortamda koalisyon formülleri konuşuluyor?
‘Türkiye’ye büyük koalisyon lazım’ deniyor. AK Parti-CHP koalisyonu. Bu söze katılırım. Bugün Türkiye’nin yaşadığı problemlerin çok önemli bir kısmı, dış politikanın iflasından kaynaklanıyor. Bu iflas, 2008’den itibaren kendini göstermeye başladı. Irak seçimlerine müdahale çabaları, Suriye olayları vs. Ve bu dış politikanın en az Recep Tayyip Erdoğan kadar mimarı olan kişi şu anda Başbakan Ahmet Davutoğlu. Şimdi nasıl oluyor da Davutoğlu ile kurulacak bir koalisyonun problemleri çözebileceğini düşünüyorsunuz.
Davutoğlu dış politika konusunda Türkiye’yi fanatik-ideolojik bir çizgiye sürüklemiştir. Siz bugün CHP-AK parti koalisyonunda bu Davutoğlu’ndan medet umuyorsunuz.
ERDOĞAN MHP’YE EĞİLİMLİ
*Peki çözüm öneriniz nedir?
Ben Cumhurbaşkanı’nın 15-20 gün öncesine kadar erkem seçim konusunda kesin kararlı olduğunu düşünüyordum. Ama herhalde önüne çok arzu etmediği anketler konuldu. Cumhurbaşkanı erken seçimin dışında da bazı çıkış yolları aramaya başladı gibi geliyor. Başbakan CHP koalisyonuna eğilimliyken, sanki Cumhurbaşkanı MHP koalisyonuna eğilimli gibi. Hatta bu konuda bazı somut adımlar atıldığını düşünmeye başladım. Bahçeli ‘Cumhurbaşkanı ile görüşeni tespit edersem gereğini yapacağım’ dedi. Peki kim görüştü? MHP’den bir milletvekili.
MHP’LİLERE ÖZEL İLGİ GÖSTEREBİLİRLER
*Tuğrul Türkeş olduğu iddia ediliyor?
Bilmiyorum ben. Ne görüşüldü, ne pişirildi acaba? Karşılıklı neler alındı verildi. Hangi bilgiler alındı, verildi. Belki de Bahçeli’nin katı tutumunun yumuşatılması için bazı hamleler yapıldığı kanaatindeyim.
*Hamle derken?
Mesela MHP’nin içinde huzursuzluklar olabilir. MHP’nin bazı milletvekillerinin başka görüşler serdetmeleri olabilir. MHP’ye özel bir ilgi gösterildiği kanaatindeyim. MHP’li bazı milletvekillerine karşı da özel bir ilgi gösterebilecekleri kanaatindeyim.
17-25'İ KARAMAN’IN FETVALARI ÖZETLİYOR
*17-25 Aralık’a gelelim isterseniz. 4 sene partinin içindeydiniz. Sizin bu sürece bakışınız nasıl?
Aslında Hayrettin Karaman fetvaları özetliyor durumu. Yani biz yeni Osmanlıcıyız, biz hilafeti mümkün olan ilk tarihte yeniden ihya edeceğiz ve burası ‘dar’ul harp’tir burada ne yapılsa mubahtır. Fetvanın özü budur. Emir’ül Müminün’e her türlü bağışta bulunulması caizdir, vaciptir hatta farzdır belki de onlara göre.
O VEKİLLERİN NELER KARIŞTIRDIKLARI BİLİNİR
*Peki, 17 Aralık soruşturması başladığında ortaya çıkan deliller, bağlantılar sizleri şaşırttı mı?
Ben hiç şaşırmadım. Bakın Meclis’te 550 milletvekili vardır. Bunların çok büyük çoğunluğu namuslu insanlardır. Ama bir kesim vardır ki, bütün milletvekilleri onları tanır, bilir. Sadece kendi partileri değil, bütün milletvekilleri onların nasıl işler içinde olduklarını bilirler ama ispat edemezler. Milletvekili polis, savcı değildir ki. İşte bu kıyafetinden, kullandığı arabadan, aile kökeninden anlaşılır. Mesela zengin bir ailenin mensubu milletvekilinin bindiği araba dikkat çekmez. Ali Koç milletvekili olsa bindiği araba dikkat çekmez. Ama üç gün önce Şahin’e binen adam üç gün sonra Mercedes’e biniyorsa bu dikkat çeker. Ne oluyor derler. Takılan saatler dikkat çeker. Türkiye’de pek çok vatandaşımız 50 bin EURO’ya elbise diktirildiğini bilmez. Ya da 700 bin liraya saat olduğunu… Meclis’te kimlerin halt yiyebiliyor olabileceği bilinir. O zaman bir şey olduğunda şaşırmazlar. Ben de şaşırmadım.
ZEKERİYA ÖZ HAKARETE UĞRADI MI?
*17 Aralık’a ‘yolsuzluk’, 25 Aralık’a ‘darbe’ diyenlere ne diyorsunuz?
Mesela ABD Başkanı Richard Nixon’un istifasıyla sonuçlanan Watergate Skandalı bir darbe midir? Darbe silahlı bir gücün zorla yönetime el koymasıdır. Bizim savcılarımız silah falan mı taşıyorlar ya da tanklarla falan mı harekete geçtiler? Polislere görevleri yaptırılmadı. O sırada acaba savcılar jandarmadan yardım istediler, jandarma da savcıların isteğini ret mi etti? Bir darbe varsa, elinde silahlı güç olan kimdi? Deniyor ki, Zekeriya Öz emniyette hakarete uğradı. Bu deniyor. Bir savcı emniyette hakarete uğruyorsa, burada darbeyi yapan savcı mıdır, emniyeti elinde tutanlar mıdır? Watergate 17-25’in yanında gül suyuyla yıkanmış gibi kalır. Burada her şey var.
ERKEN SEÇİM AK PARTİ’YE YARAMAZ
Ben bu saatten sonra erken seçimin AK Parti’nin beklendiği sonucu vereceği kanaatinde değilim. Eğer hükümet kurdurmayacaklarsa, görevi Kılıçdaroğlu’na vermeyeceklerse buyursunlar erken seçime gitsinler. Boylarının ölçüsünü bir daha alsınlar. Ama muhalefet erken seçimi bir tehditmiş gibi görmemeli ve millete de böyle hissettirmemeli. Ben Kılıçdaroğlu’nun yerinde olsam ‘Buyurun gidelim’ derim. Yani bir millet erken seçimle tehdit edilir mi?
iKTiDAR, ALEViLiK VE KÜRT MESELESiNi SEÇiM ÇEREZi YAPTI
*Alevi açılımı için dönemin Başbakan’ı Tayyip Erdoğan’ın danışmanlığı görevine getirildiniz. Ancak çok geçmeden istifa ettiniz. Ne umdunuz, ne buldunuz?
Ben e-muhtıra olduğu zaman AK Parti’ye katıldım, aday oldum. Bu meselenin ele alınacağı söylendi. Ben bu kadar büyük oy alarak iktidara gelen bir partinin Türkiye’nin bu kadar ciddi meselelerini seçim çerezi yapacağını tahmin edemedim. Alevilik ve Kürt meselesini... Alevilik meselesinden çok daha can acıtıcı olan Kürt meselesini dahi seçim çerezi yapabilen bir iktidar grubu, Alevilik meselisini hayli hayli seçim çerezi yaparmış göremedim. Bunu itiraf edeyim. İhtimal veremedim. Türkiye’nin bu kadar ciddi bir meselesinin seçimde 3-5 fazla oy alalım diye yapılabileceğini tahmin etmedim. Çünkü benim siyaset anlayışım buna müsait değildi.
GÖREV YAZISINDA BiLE ALEViLiK GEÇMiYORDU
*Alevi açılımlarında Faruk Çelik ön plandaydı. Diyaloğunuz nasıldı?
Faruk Çelik’le bir diyaloğumuz yoktu. Faruk Çelik, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan o göreve getirildi. Hükümet yetkilileri zannettiler ki herhalde bu toplu sözleşme. Yani Alevi dedelerini de sendikacı ya da fabrika işçisi zannettiler. O yüzden Sait Yazıcıoğlu’nu görevden aldılar ve Faruk Çelik’i getirdiler. Benim Faruk Çelik’in şahsına hiçbir karşı olumsuz bir kanaatim yoktu. Ama yine de bu süreçten çekildim. Çünkü işi, meseleyi anlamadıklarını göstermişlerdi.
AÇILIMLA iLGiLi OLUMLU TEK MESAJ VERMEDiLER
*Anlamadılar mı, süreci devam ettirmek mi istemediler?
Zaten istemediklerinin bir sürü emaresi vardı. Cemil Çiçek diyordu ki, ‘Hükümetin gündeminde böyle bir şey yok.’ Pek çok milletvekili ‘Bu da nereden çıktı’ şeklinde tavır alıyordu. AK Parti’nin hiçbir yöneticisi Alevi açılımına yönelik olumlu tek bir mesaj vermedi.
Erdoğan da uçakta yarım ağız ‘Reha Bey’i bu iş için görevlendirdim’ dedi. Bana verilen görev yazısında ‘İlgili konuyla görevlendirildiniz’ der. Yazıda bile Alevilik geçirilmedi.
BUGÜN