Erdoğan'ın sözlerinden bazı satır başları:
MUSUL HAREKATINA TÜRK ASKERİ KATILACAK MI?
Fırat Kalkanı, bölge insanıyla başlattığımız meşru bir operasyondur. DAEŞ denen örgütün, 14 yaşındaki çocuğu canlı bomba olarak Gaziantep'teki bir kına törenine göndermesi ve 56 vatandaşımızın hayatını kaybettiği, 100 kişinin yaralandığı saldırı bizim için bardağı taşıran son damla olmuştur. Hedefimiz bu bölgede 5 bin km2 büyüklüğünde terör örgütlerinden arındırılmış bir güvenli bölge oluşturmaktır. Böylece terör sorunu da mülteci sorunu da çözüme ulaşacaktır. Girdiğimizde 2 bin olan Cerablus halkı şu an 41 bine yaklaştı. Demek ki Cerablus halkı evine dönüyor.
Operasyonun başarıyla sürmesi, Suriye'de DEAŞ ile mücadelenin gerekli desteğin verilmesiyle bu ülkenin çocuklarıyla da yürütüleceğini göstermiş oldu. Bir başka terör örgütüyle DAEŞ'i yenme planları geçerliliğini yitirmiştir.
Musul'un hemen kuzeyinde Tel-Afrin var, burası da Türkmenlerden oluşuyor. Musul'a yapılacak bir operasyonun Tel Afrin'i de hedeflediğini belirtmek isterim. Türkmen ve Arap güçlerin desteklenmesiyle Musul'un DAEŞ'ten temizlenebileceğini düşünüyorum. Türkiye olarak masanın dışında kalamayız. Bu sınırlarda 911 km Suriye'de, 350 km Irak ile sınırı olan ülke Türkiye'dir, seyirci kalamayız. Bunun kararını da işte burası verir. Türkiye olarak kendi sınırlarımız içinde huzur ve güven içinde olmak istiyorsak sınır güvenliğimizi sağlamak mecburiyetindeyiz.
AB'YE: BU OYUNUN SONUNA GELDİK, BUNU BİLİYORLAR
Devletler arası münasebetler, pek çok yönü olan karmaşık ilişkilerdir. Türkiye'nin son dönemde artan bölgesel ve küresel etkinliğini diğer ülkelerle olan ilişkilerini grift hale getirmiştir. ABD, Rusya, AB ile olan ilişkimiz, değişik dönemlerden geçiyor. Rusya ile geçtiğimiz yılda kaldığımız talihsizlik, Haziran ayı itibariyle düzelmeye başladı. Bu ülkeyle olan ilişkilerimizin eski seviyesinin de üzerine çıkarmayı hedefliyoruz. Benzer bir süreci İsrail ile yürütüyoruz. Mavi Marmara konusunda her şartımızı karşılayan İsrail ile ilişkiler gerçekleştirmeye çalışıyoruz. ABD ile geleneksel ittifaklarımız doğrultusunda ilişkilerimizi sürdürmeye çalışıyoruz ancak ABD yönetiminin bir kısmı Suriye ve Irak'ta YPG ile ortak çalışma yürütürken bir kısmı da bize yakın politikalar izlemeye çalışıyor. Başkanlık seçiminden kaynaklanan bu sorunun bize zarar vermemesi için gayret göstermeye devam edeceğiz. ABD'nin 11 Eylül saldırısında ölen neredeyse üç bin kişinin yakınlarının Suudi yetkililere dava açabilmesini sağlayan bir yasal düzenlemeyi kabul etmesi talihsizliktir. Bu yanlıştan bir an önce geri dönülmelidir.
Ekim ayı Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz bakımından önemli bir tarihtir. Avrupa Birliği'nin ülkemize verdiği vize serbestisi uygulamasının bu ay uygulamaya girmesi gerekiyor. Terörle mücadelenin sürecin ön şartı olarak kabul etmeye çalışıyorlar. Bu durum, AB'nin verdiği sözü tutmama isteğinin ilanıdır. Ve yine açıkça söylüyorum, kendileri bilirler. Türkiye, AB ile ilişkilerinde hep veren taraf, hep sözünü tutan taraf olmuştur. Demokratik ve ekonomik kriterleri Türkiye ile mukayese edilemeyecek ülkeler tam üye yapılırken, bizi 53 yıl bekletmeleri AB'nin gerçek niyetini göstermiştir. Diplomatik cambazlıklarla üste çıkmanın gereği yoktur. AB yetkilileriyle birlik içinde etkin olan ülkelerden açık, şeffaf bir ikrar bekliyoruz. Kafalarındaki farklı niyetlerin günahını bizim üzerimize yıkmaya çalışmaktan vazgeçsinler. Bizim insan haklarıyla, demokrasiyle, hukukun üstünlüğüyle hiçbir sorunumuz yoktur. Biz bunları AB için değil, kendi vatandaşımız istiyor diye hayata geçiriyoruz, geçireceğiz. AB Türkiye'yi tam üye yapacaksa önünde hiçbir engel bulunmuyor, akıl dışı bahanelerle bizi oyalayacaklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar. Artık bu oyunun sona geldik, bunu biliyorlar. Kurnazlık yapmasınlar.
'VAY EFENDİM TÜRKİYE KRİZDEYMİŞ...'
Ülkemizin yaşadığı badirelerin hepsi önemlidir ancak ekonomiye daha bir önem vermeliyiz. Diplomatik ayak oyunlarıyla Türkiye'nin önününü kesemeyenler ekonomi üzerine oynuyorlar. Kesintisiz bir büyüme sağlarken, bir yandan ekonomik taarruzlara karşı direniyoruz. Hamd olsun Türkiye, gücü arttıkça daha da dirençli hale geliyor. Alt ve üst yapılara yaptıkları yatırımlarla Türkiye büyüyor, vay efendim "Türkiye krizde"ymiş. Gezi sürecinde bunu yaşadık mı, yaşadık. 17 25'te yaşadık mı, yaşadık, son olarak 15 Temmuz'da bu oyunu tezgahlamaya kalktılar. Ancak milletimiz istiklali ve istikbali ile ekonomiye de sahip çıkarak bakın hemen ertesi gün 2.5 milyon dolar piyasaya sürdü. Bu miktar 12 milyon dolara ulaştı. Merkez Bankamız piyasaya para sürme ihtiyacı bile hissetmiyor.
Şimdi önümüzde inşallah Çanakkale Köprüsü ve Kanal İstanbul projeleri var. Türkiye bunlarla evrim geçirecektir biliyorsunuz.
Hiçbir şey yapamayınca kredi derecelendirme kuruluşlarını devreye sokturlar. İki gün önce ak, iki gün sonra kara diyen kredi derecelendirme kuruluşunu kimse ciddiye almadı. Hazineye müracatlar arttı, artmaya devam ediyor. Uluslararası bir şirketle ülkemizdeki 1,1 milyar dolarlık yatırımın finansmanını öngören bir anlaşma imzalayacaklar. 10 Ekim'de İstanbul'da açılışı yapılacak Dünya Enerji Kongresi, belki çok büyük anlaşmaları içerecek. 2016'nın ilk yarısında yüzde 4 olarak gerçekleşen büyüme oranı "Bu yıl kayıp yıl olacak" diyenlere mahçup etmiştir. Ekonomide bir süredir görülen kısmi durgunluğun yerini artık canlanmaya bırakılması için her türlü tedbir alınıyor. Ekonomik güven endeksindeki artışında bunu kısmen görmekteyiz. Büyük ekonomilerin ciddi sıkıntı yaşadığı bir dönemde Türkiye'nin terör ve darbe girişimine rağmen nispeten daya yüksek bir büyüme oranına sahip olması takdir edilmesi gereken bir husustur. Daha çok çalışacağız, daha çok üreteceğiz, teknolojiye daha çok önem vereceğiz. Bu düşüncelerle TBMM'nin 26. Dönem ikinci Yasama Yılı'nın milletimize hayırlı olmasını, milletvekillerimize ve partilerimize başarılar diliyorum.