MURAT ÇETİN
AKP ve lideri Tayyip Erdoğan, Mayıs 2023 seçimlerini kazandı kazanmasına ama iktidar kanadında yüzler hiç gülmüyor. Hem AKP Genel Merkezi, hem bakanlıklar hem de AKP teşkilatları ve seçmende garip bir ruh hali var. Kuşkusuz bu ruh hali bozukluğunda Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik krizin etkisi çok büyük. Ancak temel neden sadece ekonomi değil. Ekonomik neden kadar tek adam yönetimi ve bu yönetimin neden olduğu devlet çarkının artık işleyemez oluşu kitlelerin mutsuz olmasına neden oluyor. Erdoğan memur, emekli ve işçi kesime para vererek bu mutsuzluğu gidereceğini sanıyor ancak bunda ciddi şekilde aldanıyor. Zira ortada şirazeden çıkmış bir devlet yönetimi şekli var. Ve Erdoğan zor durumda ve onun içindir ki Erdoğan, bu girdaptan kurtulmaya çalışıyor.
Siyasi yaşamı boyunca U dönüşleri artık bir darbı mesel haline geline AKP Lideri Erdoğan, yüzünü yine Batı yakasına döndü. AKP’yi kurduğu ve iktidara geldiği günden bu güne kadar kendi iktidarı için her zaman çıkarcı bir politika takip eden Erdoğan aynı zamanda bunu başarmak için her şeyi mubah gören bir siyasetçi. Erdoğan bu tavrını iç siyasette kabul ettirdi, kendi tabanını ve kararsızları etkilemek için her türlü bilgi kirliliğini yayma konusunda çekinmiyor. Ancak dış politikada da bunu yapması ülke olarak Türkiye’nin itibarını yerle bir ediyor.
2011 seçimlerinden sonra kademeli olarak Batı ittifakından uzaklaşan Erdoğan, Rusya ile sürdürdüğü yakın işbirliğinin artık bir sonuç getirmediğini görmüş olacak ki dümeni yine Batı konseptine çevirdi! Ama bunu yaparken de yine ucuz pazarlık numaralarını denemi başta ABD olmak üzere AB ve NATO ülkelerini bezdirmiş durumda. İçeride ve özellikle devlet kademesinden Erdoğan’ın bu tavrına karşı uyarıcı görev üstlenebilecek bir mekanizme ne yazık ki yok. Erdoğan uzun süredir bürokraside yerleşik hale gelen devlet geleneğini yok etti. Askeriye, adliye, mülkiye ve diplomasinin tüm prensipleri altüst oldu. Tek Adam rejiminin bu yıkımını toplum şu anda anlamıyor ama Erdoğan’ın geride ne büyük bir enkaz bıraktığını sanırım ancak AKP iktidarı gittikten sonra anlayabileceğiz. İşin daha korkuncu Erdoğan ve iktidarı gittikten sonra bu enkazın nasıl toparlanacağı! Zira Tayyip Erdoğan özellikle 15 Temmuz darbe olayı sonrasında devletin bütün dinamikleri ile oynadı. 15 Temmuz bahane edilerek başta TSK olmak üzere devletin yönetici kadrolarını temsil eden adliye ve mülkiyeden binlerce tecrübeli ismin üzerinden silindir gibi geçildi. Kimisi cezaevine gönderildi, kimisi yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. Hasılı devlet iş bilmeyenlerin, tek adama teslim olanların, çıkarını düşünenlerin ve yolsuzluk yapanların elinde kaldı.
Erdoğan yana yakıla para arıyor
Erdoğan’ın ülkenin değil kendi iktidarının düzlüğe çıkması için ciddi paraya ihtiyacı var. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ifadesine göre Türkiye’nin içinde bulunduğu enkaz ancak 35-40 milyar dolar ile kaldırabilir. Keşke iş sadece maddi enkazı kaldırmakla bitse. Erdoğan’ın uluslararası arenada neden olduğu itibar enkazının nasıl kaldırılacağına ilişkin hiçbir somut adım gelmiyor AKP kanadından. Kuşkusuz Erdoğan’ın her dediğine “evet” demek zorunda kalan MHP Lideri Devlet Bahçeli de bu itibar enkazından sorumludur. Erdoğan ve Bahçeli, Türkiye’yi uçuruma sürükleyen iki siyasetçidir.
Yana yakıla para arayan Erdoğan, bu paranın sadece Körfez ülkelerinden sağlanamayacağını çok iyi biliyor. BAE, Katar ve Suudi Arabistan Erdoğan’a güvenmiyor ve bu nedenle Türkiye ile ticari anlaşma ve para transferi yaparken çok dikkatliler. Rusya, Venezüella, İran, Azerbaycan, Ukrayna ve Körfez ülkelerine güvenerek ABD ve AB bloğuna rest çeken Erdoğan, artık denizin bittiğinin farkında. NATO zirvesindeki ucuz politik hamlelerinin nedeni de bu.
Erdoğan çok istemese de mecbur olduğu Batı’nın isteklerini yerine getirmek zorunda kalacak yakın zaman içinde. Zira Batı bu defa işi garanti altına almak istiyor. Erdoğan ve ailesi (Bilal Erdoğan) hakkında Batı medyasında çıkan haberlerin aslında NATO zirvesi öncesinde Erdoğan’a bir uyarı niteliği taşıdığı bir gerçek. İktidarda bulunduğu 21 yıl süre içinde Batı ile birçok konuda zıt düşen, sözde manevralarda ve ucuz diplomasi numaraları ile hareket eden Erdoğan’ın bu tavrı artık batıda kabul görmüyor ve Batı ülkeleri Erdoğan’ın blöflerine karşı artık net duruş sergiliyor. Son NATO zirvesini, İsveç’in NATO üyeliğinin Erdoğan tarafından onaylanmasını bu açıdan bakmak gerekiyor.
AKP yandaşı ne yazarsa yazsın Erdoğan yine çark etti. ABD; NATO ve AB ülkeleri Türkiye’nin hiçbir zaman Batı paktından ayrılmasını istemez. Bu nedenledir ki yeniden Batı paktına dönmek isteyen Erdoğan’dan net adımlar atmasını istiyorlar. Batı paktı, Türkiye’nin yeniden devlet işleyişi açısından rayına girmesini, insanları hakları ve özgürlüklerin teminat altına alınmasını, uluslararası ilişkilerde Türkiye’nin bir NATO ülkesi gibi davranmasını istiyor.
Peki Erdoğan ne yapacak?
Benim kanaatim odur ki NATO zirvesinin Türk iç siyasetine yönelik yansımaları olacak. Bunu yakın zamanda çok iyi göreceğiz. Erdoğan’ın yakın süreçte giderek Batı’ya yanaşması, başta ülke içindeki ulusalcılarda ciddi rahatsızlara neden olacaktır. Bu da ulusalcıların Erdoğan’a karşı yeni bir hamle içine girmelerine neden olabilir. Bu bir anlamda AKP iktidarı ile Ergenekon’un kapışması anlamına gelir. Kuşkusuz bunlar bir öngörü… Olup olmayacağını ise zaman gösterecek. Ama şu unutmayın Erdoğan için söylenen “Tam kazandım derken kaybedecek” sözünün her harfinin gerçekleştiğini göreceğiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’ncü yılı gerçekten çok kritik süreçlere gebe… Zira devletin derin fay hatlarında yaşanacak kırılmaya karşı taraflar mevzi almaya başladı bile… Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) komuta kademesi tayin ve terfilerin belirlendiği Yüksek Askeri Şura (YAŞ) ile hakim ve savcı atamalarının yapılacağı yaz kararnamesi bu açıdan büyük önem taşıyor. Yaz sıcak geçecek…